Google Adam Smith’e karşı

49

Hata bu işte… Meseleyi, bir ucunda sosyalizm, diğer
ucunda kapitalizm bulunan bir çizgide görmek. Ona mı yakınsınız, ötekine mi…
Gerçek hayat bu çizgiye dik. Hatta o çizgiyi çizdiğiniz kâğıda bile dik; eğer
hala kâğıt kullanıyorsanız!

Ne diyordu Von Mises? Piyasa, her dakika milyonlarca
oyuncunun yaptığı milyonlarca tercih, milyonlarca pazarlığın sonucudur. Ve
bütün bu tercihler öyle bir bilgi akışıdır ki, onu hiçbir merkezi plan tahmin
edemez. Bırakın tahmini, takip bile edemez. Ekonomi insan işidir, insan
eylemidir ama insanların güdümünde değildir. Devletler, şirketler onu
yönetemez. Kanunlarını bilmezseniz o, devletleri ondurur veya öldürür. 

Süt ve Toka

Mises haklıydı. Kimin, neye kaç para vereceğini hangi
merkezî yönetim tahmin edebilecekti ki? 

Rahmetli Dündar Taşer’in Sovyetlerin emredici merkezî
planlaması hakkında hoşlanarak anlattığı bir hikâyesi vardı. Neydi emredici
merkezi plan? O planda ne yazıyorsa o üretilecektir. Başkası değil. Ve orada
yazdığı kadar üretilecektir. Ne eksik, ne fazla. Ve yıllardan bir yıl, bir
bürokrat, plana saç tokasını yazmayı unutmuş ve Rus kadınları o sene saç-baş
darmadağın dolaşmış. 

Halbuki Smith’in, Mises’in dünyasında toka, talebe göre
üretilir, fiyatı arzla talebin kesiştiği noktada belirlenirdi. Yetmişli
yıllarda peynir-ekmek gibi okuduğumuz Samuelson’un iktisat kitabı, piyasa
mekanizmasına New York şehrinin süt tüketimini örnek verirdi. Binlerce ton süt,
bir sürü dağıtıcı vasıtasıyla, her gün şehre girer, on binlerce satış noktasına
dağılır, piyasanın belirlediği fiyata satılır ve ne eksik gelirdi ne de fazla.
Ertesi güne kalması iyi değildi zaten. Uzun ömürlü süt henüz yoktu o
tarihlerde. O gün hangi bayide kaç şişe satılmadan kalmış? O gün hangi bayi
müşteriyi, kalmadı deyip geri çevirmiş? Bütün bunlar piyasa denilen dev
mahlûkun edindiği ve hemen gereğini yaptığı malumat parçalarıydı. O malumatı
aynı hızla toparlayıp gereğini yapacak bir bürokrasi yoktu ve olamazdı. 

Domates ve Maske

Mises’in hemen bir sonraki nesli Friedman, Nobel
konuşmasında piyasayı şöyle anlatıyordu: Biz ekonomistler pek bir şey bilmeyiz.
Ama bir malın piyasadan nasıl yok edileceğini çok iyi öğrendik: Narh koyarak!
Domatesin kilosu elli kuruşa satılacak diye emir verin. Ertesi gün domates
ortadan kalkar. Biz de yakın zamanda maskeler bedava dağıtılacak dedik ve maske
yok oldu. (Ama bu Friedman’ın dediğiyle aynı şey değil tabi. Onu Bay Kemal ve
onun emrindeki stokçular yaptı diye hatırlıyorum.) 

İşte iletişim ve bilgi teknolojisi dünyayı tam bu noktada
değiştiriyor. O her gün milyonlarca aktörün yaptığı milyonlarca tercih var ya.
Hani izlenemeyen… Artık izleniyor. İster büyük veri (big data) denilen
istatistik yaklaşımla, ister her alış-verişi teke tek kayda alarak olsun bu
mümkün. Henüz tam yapılmıyor ama Mises bugün yaşasaydı “izlenemez”
derken bir daha düşünürdü. Bilgi ve iletişim Mises’i bertaraf ediyor. 

Görünmez el var ya, gizli el… Google ve arkadaşları onun
üstündeki şalı transparan hale getirdi. Yakında çekip alıverecekler. 

Paranızı da Ne İstediğinizi de Biliriz

Kimin cebinde-evinde kaç gümüş, kaç altın sikke var
bilemezdiniz. Önce bunlar kâğıda dönüştü. Ona kaime- yani “yerine
geçen” dedik. Devlet, sikke basmak yerine, şu verdiğim kâğıdı bana
getirirsen üstünde yazdığı kadar sikkeyi sana veririm diye söz verdi. Sonra
sözünden döndü. Bana güven, şu kâğıdı güle güle harca dedi. Sonra o kâğıt da
alışverişin, borç ödemenin vasıtası olmaktan çıkmaya başladı. Artık paranın
çoğu bankalardaki kayıtlardan ibaret. Elektronik havaleler, EFT’ler, kredi
kartları ile dönüyor işler. Yarın banknot tamamen yok olabilir. 

Bitcoin öyle değil mi? Coin sikke demek. Amblemi de madeni
para ama o para hiç olmadı. Bitcoin, bilgisayar kaydından ibaret ve tıkır tıkır
da işliyor. 

Bunları niye yazıyorsun? Kaydî veya madenî, para para değil
mi? Ne değişti? Şu değişti: Para kaydî olunca sizin alışverişlerinizin de kaydî
oldu. Mises’in o “insan eylemi” kayıtlara geçiyor. Neyi kaça, nereden
aldığınız… Sonra neyi kaça nereden almayı düşündüğünüze kadar gidiyor iş.
Alacağınızı önce İnternet’ten aramak gerekmez mi? 

Bir dostum, “Şirketler”, derdi, “her şeyi
hesaplar da üretmeyi düşündükleri malın kaç tane satacağını
hesaplayamazlar.” Şimdi artık bu hüküm o kadar doğru değil. Siz Google’da
neyi aramışsanız, karşınıza onun reklamı çıkmıyor mu? 

Bizim millidusunce.com sitesinin kelli felli bir izleyicisi
şikâyet ediyordu: Ciddî bir grupsunuz. Fakat ne zaman sitenize girsem,
reklamlarda yarı çıplak kadınlar çıkıyor karşıma. Neyi aramışsanız o çıkar ama…
Bir şey demedim tabi. O kadar politika öğrenmişim. 

Sosyalizm vardı, kapitalizm vardı, üçüncü yol vardı… Şimdi
bunları çizdiğiniz kâğıttan dikine fırlayan yeni bir yol var. O yola girip
girmeyeceğinizi de soran yok. Zaten ordasınız. 

Bayramınız kutlu olsun!(Alıntı: Karar gazetesi)