19 Mayıs’ta Güneş Bir Başka Doğar…

103

  ‘’Bandırma
vapurunun yaşlı kaptanı:

–  Ne aksi, bu denizi
pek tanımam, pusulamız da biraz bozuk, der.  Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı cevap da o kadar
çarpıcı olur!

–  Mümkün
olduğu kadar kıyıları takip et. Çünkü bundan sonra benim tek istediğim,
Anadolu’nun bir kara parçasına ayak basmaktan ibarettir.’’

     15
Mayıs 1919’da Yunan orduları İzmir’e ayak basıp da işgali başlattıklarında;
insanlarımızın boynu bükük, umutları sönüktür.

    Vatan topraklarımızda kurtlar, kuşlar,
suskun; dağların başı dumanlı, özgürce akan sular bile sessizliğe
bürünmüş,  yemyeşil ovaları hüzün sarmış,
servi boylu ağaçlar iki büklümdür…

   Ama o
umudunu asla kaybetmemiş; ’’Bağımsızlık benim, milletimin karakterimdir’’
diyerek,  bu inançla milletin kararan
bahtını aydınlatmak üzere Samsun’da anakaraya ayak basmıştır.

    Tarih:
19 Mayıs 1919’u göstermektedir…

    Görünüşte diğerlerinden farklı olmayan bir
günü yaşamaya hazırlanıyordur Samsun…

     İzmir’in işgali üzerine duyulan tepkinin
getirdiği gerginlik, Rum Pontus çetelerinin her gün yarattığı tedirginlik, halkın
bakışlarından okunan yorgunluğa çökmüş, bezginlik her yana sinmiştir.

    Eğer o
dönemin Samsun’unu üç kelime ile anlatmak gerekirse şunlar söylenebilir:

    Yorgun, kızgın, bezgin…

     Aslında bu üç kelime, düşman çizmeleriyle
kirletilen vatan topraklarımızın işgalinden büyük bir ıstırap duyan herkes için
geçerliydi.

     Ama
o ne yorgundu, ne de bezgindi

     Sadece kızgındı, hem de memleketi bu hale
getirenlere çok kızgın…

     Mustafa Kemal Paşanın Anadolu
karasına ayak basmasıyla birlikte sadece kendisinin değil; milletimizin yeni
hayatı, yeniden yazılan kaderimiz de o gün başlayacaktır…

       O hem kendisi, hem de yurdumuz için büyük önem
taşıyan bu özgürlük yolculuğuna kırkına yaklaşmış olgunluğu, kendine güvenen
bir savaşçı olarak çıkmıştır.

      Onunla birlikte kader arkadaşlığı yapan
kurmaylarına gelince; hepsinin ortak nitelikleri, ülkelerine karşı besledikleri
köklü ve derin sevgidir.

     Mustafa
Kemal’in yurt sevgisi, iki kaynaktan beslenmektedir:

      Bir
yandan gençliğinden beri ülkesinin kaderi karşısında duyduğu övünç, bir yandan
da yurdun beceriksiz yöneticiler, yabancılar elinde gitgide çökmesinden doğan
utanç duygusu…

      Onun
yurt sevgisi;

       Uğruna çarpıştığı, daha da çarpışacağı vatan
toprağına, Rumeli’nin ovalarına, dağlarına, Anadolu’nun geniş düzlüklerine
karşı beslediği bağlılıkla daha da derinleşmiştir.

      Kendisiyle birlikte savaşmış insanları
yakından tanımasının bunda büyük payı vardır. Onun içindir ki, bağımsızlık
meşalesiyle aydınlanan bu yolculuğun yegâne güven, inanç kaynağı, Anadolu’nun
yiğit insanlarıdır.

     Mustafa
Kemal’in ilk işi; Türk Milletine karşı işlenen haksızlığın onarılmasını isteyen
telgraflarla sorumluluk bölgesindeki halkı uyarmak olmuştur.

    Samsun’un içinde de, halkta bir direnme
duygusu uyandırmak amacıyla Büyük Cami’de mitingler düzenlemiştir.

   Askeri alanda Anadolu ve Trakya’da kalmış
birliklerle hemen ilişki kurmuş. Siyaset alanında ise çeşitli Müdafaa-i Hukuk
grupları arasında bağlantı sağlamaya girişerek, kendisine verilen emre uyup da
bunları dağıtacak yerde, yenilerini kurmaya başlamıştır.

   Bu
gelişmeler karşısında İstanbul Hükümeti ama özellikle İngilizler telaşa
düşmüşler, Damat Ferit hükümeti Müfettiş Paşa’nın geri çağrılmasını
kararlaştırmıştır!

    Ama o
devrime giden ilk adımı çoktan atmış, Anadolu yaylalarına doğru tırmanmaya başlamıştır
bile…

      Mustafa
Kemal ve arkadaşları eski otomobiliyle Türklere mi, Rumlara mı ait oldukları
minarelerinden, ya da çan kulelerinden belli olan, kerpiç duvarlı, çökmeye yüz
tutmuş köylerden geçerler. Yolculukları sırasında arabaları birkaç kez bozulur.
En nihayetinde Mustafa Kemal arabadan inerek, arkadaşlarıyla yola yaya devam
ederler…

    Hedef,
Havzadır.

    Özgürlüğe giden yolda attıkları her adımda,
dağların temiz havası ciğerlerine doluyor; bereketli toprağın kokusunu derinden
hissediyorlardı.

    İşte vatan buydu, böyle de tertemiz
kalmalıydı.

    Sonra çevrelerinin özgürlük
havasına uyar, bir şarkı mırıldanmaya başlarlar:

   ‘’Dağ başını duman
almış,/Gümüş dere durmaz akar;/Güneş ufuktan şimdi doğar,/Yürüyelim
arkadaşlar;/Sesimizi yer, gök, su dinlesin,/Sert adımlarla her yer inlesin,
inlesin…’’

     Samsun’dan doğan özgürlük güneşi,
bağımsızlığımıza atılan bu ilk adımı aydınlatmış; bu kutsal yürüyüşü sadece
‘Yer gök, su’ değil, tüm işgal güçleri, vatana ihanet içindeki işbirlikçileri
de görmeye, dinlemeye başlamıştır.

    Ama
en çok da istiklaline inanmış, vatanına sevdalı Türk Milleti bu mısraları duyup,
söylemeye başlayacaktır.

    En
nihayetinde; düşman denize dökülmüştür.

    9 Eylül 1922’de, ‘’İzmir’in
dağlarında çiçekler de açacak, altın gümüş ova sırmalar da saçacaktır.’’

    101
yıl önce Samsunda atılan o ilk adım, bugün asırlık dev bir çınar olan Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunu, özgürce yaşamımıza neden olan devrimleri de
getirecektir.

      Ne mutlu bize ki, böylesine büyük bir
dâhinin önderliğinde bağımsızlığa kavuşan bir millet olabilmenin gururunu
taşıyoruz.

      O ilk adım atılmasaydı,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, bu günleri yaşayabilecek miydik acaba?

      Her 19 Mayıs geldiğinde, güneşin doğuşuna
dikkat edin!

      O sabah güneş bir başka doğar.

       Çünkü günün ilk ışıkları,
o büyük dâhinin devrimleriyle dolu Türk Milletinin çağdaş yarınlarını bir kez
daha aydınlatır.

Önceki İçerikRamazan ve Oruç-1
Sonraki İçerikYine de Sevgiden Yana
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.