Her Ramazan geleneksel kültürün bir
parçası olarak bizlere sunulan Karagöz-Hacivat dediğimiz gölge oyunu hepinizin
malumu. Bir perdeye (hayal perdesi) arkasından ışık yansıtıp önünde deriden
yapılmış kuklaları bir sopaya bağlayıp oynatmak suretiyle icra edilen bir
sanattır gölge oyunu. Tarihte ilk defa Cava’da (Endonezya) icra edildiği ve
oradan Dünya’ya yayıldığı söylenir. Bize de Mısır’dan gelmiştir. Bu sanatın
bizdeki piri Şeyh Küşteri’dir. Deve derisinden yaptığı Karagöz ve Hacivat
kuklalarını hayal perdesine yansıtan Şeyh Küşteri aynı zamanda ilk kukla
oynatıcıdır. Kukla oynatıcılara gölge oyununda “Hayali” veya “Hayalbaz” denir.
Karagöz-Hacivat, geleneksel Türk
tiyatrosu olan orta oyununun da ilham kaynağıdır. Orta oyunundaki kavuklu ve Pişekâr
Karagöz ve Hacivat’ın bir rolle canlandırılarak sahneye uyarlanmış halleridir.
Tüm bu açıklamalardan sonra ifade
edelim ki bu yazı hayal perdesine, gölge oyununa, Karagöz-Hacivat’a veya Şeyh
Küşteri’ye değil Türk siyasetine dairdir. Çünkü Türk siyaseti asırlık bir hayal
perdesinden, bir gölge oyunundan başka bir şey değildir.
Yar Bana Bir Eğlence Medet
Bizim geleneksel gölge oyunumuzun
başkarakterleri olan Karagöz ve Hacivat (Haci İvaz) Efendiler’e bir bakalım.
Karagöz tam anlamıyla halk adamıdır, eğitimli değildir. Ağzına ve aklına geleni
direkt söyleyen yarı patavatsız biridir. Hacivat ise aksine iyi eğitim almış,
diplomatik dil kullanmayı bilen, konuşmada erkâna riayet eden biridir. Hacivat
ve Karagöz arasındaki bu eğitim farkına rağmen, aralarında geçen sohbetlerde
daima Karagöz galip gelir. Karagöz’ün hem laflarıyla hem de zaman zaman direkt
Osmanlı tokadıyla Hacivat’ı dövdüğüne şahit oluruz. Karagöz’ün ağzından çıkan
laflar konuyla pek alakalı olmamasına rağmen izleyicileri güldürür ve
Karagöz’ün gerek bu saçma sapan laflarla gerekse direkt Osmanlı tokadıyla
Hacivat Efendi’ye geçirmeleri izleyicide prim yapar. İzleyicinin favorisi
Karagöz’dür.
Karagöz, Türk siyasetindeki iktidar
cephesinin perdedeki karşılığıdır, Hacivat ise muhalefetin… Şahıs olarak kimin
kime benzediğini ise sizlere bırakıyorum.
Hayal perdesinde sadece bu ikilinin
atışıyor olması zamanla seyirciyi sıkar, bu defa sahneye yeni karakterlerin
çıkması zarureti hâsıl olur. Bu defa Hayali (kukla oynatıcı) sahneye yeni
karakterleri sürer. Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Zenne, Acem vs. Sahneye çıkan
her yeni karakter, Karagöz ve Hacivat ekseninde dönen oyunun seyircide daha
derin etkiler uyandırmasını sağlar.
Hayali Kim?
Türk siyasetinin 1945’den, hatta
belki daha eski tarihlerden beri tek merkezden dizayn edildiğini düşünüyorum.
Ülkeyi istediği gibi yöneten tek parti iktidarının nasıl olup da bir muhalefet
partisinin kurulmasına müsaade ettiğine hep hayret etmişimdir. Asıl büyük
şaşkınlığım ise 1950’de seçimleri kaybettiğinde nasıl olup iktidarı bu
muhalefet partisine hiç sorun çıkarmadan devrettiklerine dairdir. Çoğu kişi bu
hususu İsmet Paşa’nın demokrat kişiliğine bağlar ama bence bunun arkasındaki
cevap çok daha kompleks.
1960’ta ordu içinde bir cunta
tarafından darbe yapılıp Demokrat Parti’nin iktidardan devrilmesi de ilginçtir.
Adnan Menderes ve diğer DP’lileri Yassıada’da yargılayan mahkeme başkanının
sanıklara söylediği “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” sözü manidardır.
Sahi, bir cuntaya darbe yaptırıp Menderes’i ve diğer DP’lileri oraya “tıkan
güç” kimdi?
Demokrat Parti’den sonra “sağcı”
Adalet Partisi’nin kurulmasından sonra Türkiye’de sol ve sağ arasında bir
dengesizlik olduğunu ve bu dengesizlik nedeniyle solun Türkiye’de asla iktidar
olamayacağını görenler bu defa sağı bölerek bir denge sağlamaya çalıştılar.
Nitekim 27 Mayıs Darbesi’nin sözcülüğünü yapan Alparslan Türkeş’in milliyetçi,
başarılı bir mühendis olan Necmettin Erbakan’ın da Siyasal İslamcı birer parti
kurup sağ seçmenin ciddi bir kısmını Adalet Partisi’nden koparmaları Türk
siyasetine “istenen” dengeyi getirdi.
Yakın tarihe baktığımızda 27 Nisan
2007 tarihinin Türk siyasetinin dizaynı bakımından ayrı bir dönüm noktası
olduğunu görüyoruz. Birkaç ay sonra yapılacak olan seçimlere Demokrat Parti
çatısı altında birleşerek girme planları yapan ve seçimlerde barajı
geçeceklerine kesin gözüyle bakılan DYP ile ANAP’ın kimden gelen talimatla
Meclis’e girmeyerek 367 tartışmalarına meze oldukları, barajın altında kalarak
siyasi tarihin çöplüğüne gittikleri ve kendi seçmenlerini olduğu gibi AKP’ye
hediye ettikleri hala bir muamma!
Yine 2015 Haziran seçimlerine kadar
iktidara çok sert muhalefet yapan MHP’nin seçim akşamında itibaren 180
derecelik bir dönüş yaparak iktidara yanlaması ve AKP’ye tek başına iktidarın
tüm olanaklarını sunan bir iktidar ortağı haline gelmesi ise ister istemez “bu
projenin arkasında kim var?” sorusunu akla getiriyor? Türk siyasetindeki tüm bu
aktörleri hayal perdesine kim taşıyor, bunları perdeden kim indiriyor?
Senaryoyu kim yazıyor? Gerçekten de Türk siyasetinin “Hayali”si veya “Şeyh
Küşteri”si kim?