Özellikle
her konunun Korona salgını ile anıldığı bu günlerde, zihnimizi biraz da farklı
konulara yoğunlaştırmanın önemli olduğuna inanıyorum.
Çünkü
bu ölümcül salgını; bilimsel tedavilerle olduğu kadar; eve kapandığımız bu
günlerde acılara odaklanarak değil tam aksine duygu ve düşünce yoğunluğumuzu
türlü güzelliklerle doldurarak, geçmiş günlerde yaşadığımız mutluluklardan güç
alarak yeneceğiz.
Bu
nedenledir ki, yazı başlığımı belki de düşünmediğimiz, düşünemediğimiz bir
konuya odakladım!
Hiç düşündünüz mü?
Gerçekten
de sevenler öldüğünde, yüreklerindeki sevda nereye gider?
Bu
çok anlamlı soruya verilebilecek pek çok cevap bulunabilir tabii ki!
Ya
sevgiyle dolu bakışlarda, kalplerde yaşar kimi sevdalar… Ya, kimi zaman aşk
dolu, sevgi dolu şiirlerin dizeleri olur, sevdalı yürekleri anlatırlar. Ya da, yazılara dökülür kitapların
sayfalarında klasikleşir unutulmaz olurlar.
Anna Karanina’da, Kerem ile Aslı’da,
Leyla ile Mecnun’da, Aşk-ı Memnu’da, olduğu gibi daha pek çok kitaplarda yaşamaya
devam ederler…
Çünkü gerçek sevdalar ölümsüzdürler…
Tıpkı birbirini tamamlayan iki gönlün,
coşku dolu sevgisiyle oluşan, son nefese kadar süren sevdalarını anlatan, ömür
boyu aynı duygu yumaklarını taşıyan hayat arkadaşlıkları gibi…
Tıpkı ilk aşkı tadan gönüllerde açan sevgi
tomurcuklarıyla zenginleşen sevdaların unutulamadığı, kimi zaman ortak
şarkılarda, kimi zaman ortak renklerde, kimi zaman gönül tellerinde her daim
canlı kaldığı, kalacağı gibi…
Bazen de uzak diyarlarda yitip giden
canların, vatan topraklarına
hasretliğini anlatan sevdalar gibi…
Bir Kızılderili Ata Sözü derki:
‘’Ölüler güç ve bilgilerini beraberinde götürmez; yaşayanlara ilave
ederler…’’ (Cheyenne
kabilesi…)
Evet, sevdalar ölülerle birlikte gitmez!
Kimisi gönlümüze, kimisi şiirlere,
kimisi kitaplara, kimisi vatan topraklarımıza kazınırlar. Yaşayanlarla, yaşanan
her şeyle kaynaşır, kaynak olur bu sevdalar…
Aslında insanoğlu yüreğindeki sevgiler kadar yücelir, etrafıyla
paylaştıkça çoğalır sevgi yumaklarımız.
Sevginin gücüne hiçbir engel set
çekemez, sevgiyle çarpan yürekler hiçbir engeli tanımaz. Yeter ki sevgiyle
çarpan yürekler, hoşgörü ile buluşabilsin!
Ülkemizin son dönemine baktığımızda;
sevgiyi, hoşgörüyü unutan gönüller, gönüllerimiz o kadar çoğaldı ki!
Sevgiyle bakan gözler, hoşgörüyle çarpan yürekler, bu güzellikleri
anlatan sözler karşımıza çıktığında; neye uğradığımızı şaşırıyoruz adeta!
Ama böylesine duyguları bize hatırlatan, ancak göremediğimiz, yazılmayan,
yazılamayan o kadar çok olay var ki çevremizde…
Sevgi ve hoşgörü!
Bu iki
sihirli kelimeyi, günlük yaşamımıza uyarlasak; ülkemizde çözülmeyen,
çözülemeyen hangi sorun olabilir ki?
Sevgiyi ve hoş görüyü öne
çıkararak; kimseyi ötekileştirmeden,
inanç özgürlüğüne saygılı, kimlikler üzerinden insanlara ayrımcılık yapmadan,
hukuku siyasallaştırmadan, ‘dindar nesil, kindar nesil’ ayrımcılığına sapmadan,
inançlar üzerinden siyaset yapmadan, demokratik özgürlüklere saygılı kalarak,
cumartesi annelerinin feryadına da, şehit analarının yanık yüreklerine de
duyarlı, dürüstlüğün, hak ve hukukun öne çıktığı, adaletli vicdanların sesinin
yansıdığı bir ülke ortamı yaratmak çok mu zordur?
Çok zor mudur, sevmek ve hoş görmek?
Yunus
Emre’nin ilahi aşkla söylediği:
’’ Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü…’’ sözünde olduğu;
Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammet’in (S.A.V);
‘’Hoşgörülü Ol ki Sana da Öyle Davranılsın.’’
Hadisi Şerifinde buyurdukları gibi; birbirimize hoş görüyle davranmak, sevgi
dolu gözlerle bakmak, gerçekten de zor mudur?
Hiç sanmıyorum. Çünkü Türk Milletinin yapısal
nitelikleri, duygusal özellikleri; bu iki güzel kelimeyle yoğrulmuştur. Bizler;
sevgiyi ve hoşgörüyü, bu güzellikleri, tarih sayfalarına nakış gibi işleyen
atalarımızdan devir almış, özümsemiş nesilleriz.
Yıllar önce büyük usta Kayahan’ın cenaze
töreninde hazır bulunan cemaate hitap eden imamın, yapmış olduğu konuşmasında;
aşağıdaki cümle özellikle o günlerde sosyal medyayı adeta sallamış, çok dikkat
çekmişti…
Neydi o cümle?
‘’Koca
kalelerin içine korumalarınızla saklansanız da ölüm bir gün sizi bulacak…’’ Çok
anlamlı olan bu cümle aslında bir ayet, bir hakikat…
Bu mesaj; ‘’Her canlı ölümü
tadacaktır.’’ (Al-i
İmran Suresi, Ayet 185) gerçeği ile tam
olarak örtüşmektedir.
O
halde, sevgiyi, hoşgörüyü öne çıkarmak varken; günümüzün Türkiye’sinde yaşanan
onca sevgisizlikler, hoşgörüsüzlükler nedendir? Sadece yaptıklarımız kalmayacak
mıdır ardımızda? Sevgiyle, hoşgörüyle anılmak varken; tam tersiyle anılmak niye?
Ama yine de;
‘’Vicdan gecikmiş olsa da bir gün sevgiye
dönüşebiliyorsa, bir gün borcunu ödemeye amade hale gelebiliyorsa, bu dünyada
hala umut vardır.’’
(Danny Collins, filminden…)