Sevenler Öldüğünde, Yüreklerindeki Sevda Nereye Gider?

75

Özellikle
her konunun Korona salgını ile anıldığı bu günlerde, zihnimizi biraz da farklı
konulara yoğunlaştırmanın önemli olduğuna inanıyorum.

         Çünkü
bu ölümcül salgını; bilimsel tedavilerle olduğu kadar; eve kapandığımız bu
günlerde acılara odaklanarak değil tam aksine duygu ve düşünce yoğunluğumuzu
türlü güzelliklerle doldurarak, geçmiş günlerde yaşadığımız mutluluklardan güç
alarak yeneceğiz.

         Bu
nedenledir ki, yazı başlığımı belki de düşünmediğimiz, düşünemediğimiz bir
konuya odakladım!

        
Hiç düşündünüz mü?

         Gerçekten
de sevenler öldüğünde, yüreklerindeki sevda nereye gider?

         Bu
çok anlamlı soruya verilebilecek pek çok cevap bulunabilir tabii ki!

         Ya
sevgiyle dolu bakışlarda, kalplerde yaşar kimi sevdalar… Ya, kimi zaman aşk
dolu, sevgi dolu şiirlerin dizeleri olur, sevdalı yürekleri anlatırlar.  Ya da, yazılara dökülür kitapların
sayfalarında klasikleşir unutulmaz olurlar.

          Anna Karanina’da, Kerem ile Aslı’da,
Leyla ile Mecnun’da, Aşk-ı Memnu’da, olduğu gibi daha pek çok kitaplarda yaşamaya
devam ederler…

      
  Çünkü gerçek sevdalar ölümsüzdürler…

         Tıpkı birbirini tamamlayan iki gönlün,
coşku dolu sevgisiyle oluşan, son nefese kadar süren sevdalarını anlatan, ömür
boyu aynı duygu yumaklarını taşıyan hayat arkadaşlıkları gibi…

          Tıpkı ilk aşkı tadan gönüllerde açan sevgi
tomurcuklarıyla zenginleşen sevdaların unutulamadığı, kimi zaman ortak
şarkılarda, kimi zaman ortak renklerde, kimi zaman gönül tellerinde her daim
canlı kaldığı, kalacağı gibi…

          Bazen de uzak diyarlarda yitip giden
canların,  vatan topraklarına
hasretliğini anlatan sevdalar gibi…

         
Bir Kızılderili Ata Sözü derki:  

      
‘’Ölüler güç ve bilgilerini beraberinde götürmez; yaşayanlara ilave
ederler…’’
(Cheyenne
kabilesi…)

         
Evet, sevdalar ölülerle birlikte gitmez!

          Kimisi gönlümüze, kimisi şiirlere,
kimisi kitaplara, kimisi vatan topraklarımıza kazınırlar. Yaşayanlarla, yaşanan
her şeyle kaynaşır, kaynak olur bu sevdalar…

         
Aslında insanoğlu yüreğindeki sevgiler kadar yücelir, etrafıyla
paylaştıkça çoğalır sevgi yumaklarımız.

          Sevginin gücüne hiçbir engel set
çekemez, sevgiyle çarpan yürekler hiçbir engeli tanımaz. Yeter ki sevgiyle
çarpan yürekler, hoşgörü ile buluşabilsin!

           Ülkemizin son dönemine baktığımızda;
sevgiyi, hoşgörüyü unutan gönüller, gönüllerimiz o kadar çoğaldı ki!

          
Sevgiyle bakan gözler, hoşgörüyle çarpan yürekler, bu güzellikleri
anlatan sözler karşımıza çıktığında; neye uğradığımızı şaşırıyoruz adeta!

          
Ama böylesine duyguları bize hatırlatan, ancak göremediğimiz, yazılmayan,
yazılamayan o kadar çok olay var ki çevremizde…

            Sevgi ve hoşgörü!

        
   Bu iki
sihirli kelimeyi, günlük yaşamımıza uyarlasak; ülkemizde çözülmeyen,
çözülemeyen hangi sorun olabilir ki?

           Sevgiyi ve hoş görüyü öne
çıkararak;  kimseyi ötekileştirmeden,
inanç özgürlüğüne saygılı, kimlikler üzerinden insanlara ayrımcılık yapmadan,
hukuku siyasallaştırmadan, ‘dindar nesil, kindar nesil’ ayrımcılığına sapmadan,
inançlar üzerinden siyaset yapmadan, demokratik özgürlüklere saygılı kalarak,
cumartesi annelerinin feryadına da, şehit analarının yanık yüreklerine de
duyarlı, dürüstlüğün, hak ve hukukun öne çıktığı, adaletli vicdanların sesinin
yansıdığı bir ülke ortamı yaratmak çok mu zordur?

             Çok zor mudur, sevmek ve hoş görmek?

             Yunus
Emre’nin ilahi aşkla söylediği:

         
’’ Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü…’’ sözünde olduğu;

             Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammet’in (S.A.V);

        
  ‘’Hoşgörülü Ol ki Sana da Öyle Davranılsın.’’
Hadisi Şerifinde buyurdukları gibi; birbirimize hoş görüyle davranmak, sevgi
dolu gözlerle bakmak, gerçekten de zor mudur?

             Hiç sanmıyorum. Çünkü Türk Milletinin yapısal
nitelikleri, duygusal özellikleri; bu iki güzel kelimeyle yoğrulmuştur. Bizler;
sevgiyi ve hoşgörüyü, bu güzellikleri, tarih sayfalarına nakış gibi işleyen
atalarımızdan devir almış, özümsemiş nesilleriz.

             Yıllar önce büyük usta Kayahan’ın cenaze
töreninde hazır bulunan cemaate hitap eden imamın, yapmış olduğu konuşmasında;
aşağıdaki cümle özellikle o günlerde sosyal medyayı adeta sallamış, çok dikkat
çekmişti…

             Neydi o cümle?

          ‘’Koca
kalelerin içine korumalarınızla saklansanız da ölüm bir gün sizi bulacak…’’
Çok
anlamlı olan bu cümle aslında bir ayet, bir hakikat…

        
    Bu mesaj; ‘’Her canlı ölümü
tadacaktır.’’
(Al-i
İmran Suresi, Ayet 185)
gerçeği ile tam
olarak örtüşmektedir.

             O
halde, sevgiyi, hoşgörüyü öne çıkarmak varken; günümüzün Türkiye’sinde yaşanan
onca sevgisizlikler, hoşgörüsüzlükler nedendir? Sadece yaptıklarımız kalmayacak
mıdır ardımızda? Sevgiyle, hoşgörüyle anılmak varken; tam tersiyle anılmak niye?

             Ama yine de;

     
    ‘’Vicdan gecikmiş olsa da bir gün sevgiye
dönüşebiliyorsa, bir gün borcunu ödemeye amade hale gelebiliyorsa, bu dünyada
hala umut vardır.’’

(Danny Collins, filminden…)

         

Önceki İçerikSalgın Ortamında Ekonomi
Sonraki İçerikBoğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i ve Mareşal Fevzi Çakmak’ı Rahmet ve Şükranla Anıyoruz
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.