Öfke, Bencil Mutluluk ve Hüzün

100

Dostum, bilim adamı Prof. Dr. Nesib Nesibli yanındaki kitabı işaret etti ve “Pek güzel!” dedi. Şuşa doğumlu hemşerisi Ağaoğlu Ahmet Bey’in Üç Medeniyet kitabıydı gösterdiği.

Nesibli Hoca kolay kolay pek güzel demez. Tavsiyesi de tenkidi de ciddiye alınır. Yine onun yardımıyla kitabı edindim ve okudum. 

Önce öfke duydum. Ben ki Türkçü diye, entelektüel diye kafa gezdiriyorum ve bir asır önce yazılmış bu eserden haberim yok! Öfke kendimeydi. Eser Malta sürgünü sırasında yazılmış. Hani İngilizlerin İstanbul’u işgal ettikten sonra, boyunduruklarına isyan etmesi muhtemel milliyetperverleri toplayıp götürüp yargıladıkları Malta.

Malta’ya geliş ve orda yaşananlar bir başka kitabında, Mütareke ve Sürgün Hatıraları’nda. İki kitabı da 2010’da Doğu Kitabevi yayımlamış. 
Bizim eğitimimizde popüler kültürümüzde fikir ve sanat adamlarının isimlerini bilmemiz yeter. Birkaç eserini saymamız fevkaladendir. Öğreniriz: İbni Sina, Farabi… Ee? Ne yapmış İbni Sina, Farabi? Büyük adam işte. Yabancılar da takdir etmiş. Böyle gider. 

İşte bu tenkitlerimden ben de masun değilim, hiç değilim. Ağaoğlu Ahmet! Tabi Hamdullah  Suphi, Gaspıralı… Büyük adamlar. Peki ne demişler? Büyük işte. 
Bundan dolayı öfkem kendime. 

Şimdi küçük bencil sevincime ve sonra hüznüme geçelim. 

Köşemde arda arda yazdığım iki yazıda, ahlakı; bilhassa Orta Doğu- Bizans ahlakıyla Batının ahlakını ele almıştım. 

Kendımden Intıhal

O mu Ahlak, Bu mu Ahlak başlığı altında şöyle demişim: “Benim derdim, bütün bunlara karşı halkımızın tepkisizliği. Batı’nın ahlaksızlığın dibi kabul ettiği şeylerde bizim anketlerde çıt çıkmıyor. Bunu nasıl açıklayacağız? Üstelik halkımızın ‘muhafazakâr’lığına dair iddialar var. Demek ki Batı’nın ve Doğu’nun muhafaza etmeğe çalıştıkları aynı değerler değil. Onların ahlâkı başka, bizimki başka.” 

Ahlak Gerekli mi? başlıklısında da, rahmetli Erol Güngör Hoca’nın bir kitabından Protestan misyonerlerinin Ortodoks Hristiyanları tenkidini vermiştim. Protestanlara göre şu yanlış düşünceleri Ortodokslar bizden alıyordu:

“1) Güzel ahlak, kurtululuş için pek de önemli bir husus değildir. Az biraz kopya, birazcık usulüne uygun hırsızlık, yalan… 
“2) Merasimleri, ibadetleri yeterince yerine getirirseniz bu yeterlidir.” 
Ve yazıyı şöyle bitirmiştim:
“Ama Batı’da pek az rastlanan yalan, rüşvet, yolsuzluk bu taraflarda yaygındır. Daha vahimi, olağan karşılanır. Ahlaksızlık sayılmaz. Ayıplanmaz. 
“Bizde her gün okuduklarımızın onda biri Batı’da yaşansa yer yerinden oynar. Basın bundan başka bir şey yazmaz, söylemez, göstermez olur.”

… Ve Ağaoğlu

Bu 2020 yılında bir Türk’ün yazdıkları. Şimdi 1919’da bir başka Türk’ün, Ağaoğlu Ahmet Bey’in cümlelerine bakınız: 
“(Batıda) Artık Hz. Meryem’in resmine bir mum adayarak hırsızlığa gidenler bulunmaz…”

“Unutmamalıyız ki, bugün çağdaş cemiyetlerin hiçbirinde -evet, kat’i olarak hiçbirinde- bir Sait Molla’nın, bir Damat Ferit Paşa’nın, bir Ali Kemal’ in, bir Mustafa Sabri’nin yaşaması ihtimali kalmamıştır.”

“Fiilen bizde ahlak telakkisi kuşaktan yukarı çıkmıyor. Çünkü yalnız bu alana ait kaideler ve bu da kadınlara mahsus olmak üzere…”

“Fakat bunların dışında diğer bütün ahlak kaideleri müeyyideden yoksundur. Gerçi bizde de başka çağdaş cemiyetlerde olduğu gibi yalan, çekiştirme, riya, dalkavukluk, yaltaklanma, hile, dolandırıcılık, hırsızlık, vefasızlık, sadakatsizlik, öldürme ve benzeri hareketler kötü sayılıyor. Fakat sadece sayılıyorlar. Gerçekte halk vicdanında bu mefhumların hiç de bir kutsiliği yoktur. Hiç bir müeyyide ile kuvvetlendirilmiyorlar.”

“Kısacası, ahlakın herhangi bir sahasında pek gevsek olduğumuz apaçık bir olaydır. Bu gerçeği, özellikle kaydetmekle, aramızda pek yayılmış olan yanlış bir görüşü düzeltmek isteğindeyiz. Bizde birçokları, ahlakı sırf cinsi münasebete inhisar ettirerek, bizim güya Batı çevrelerinden daha ahlaklı olduğumuzu iddia ediyorlar. Bu fikir katiyen yanlış ve yanlış olduğu kadar da zararlıdır. Çünkü, önce şurasını bilmeliyiz ki, ahlakı yalnız cinsi münasebetlerle sınırlanmış sayanlar, insanı yalnız kuşağına kadar tasavvur edenlerdir. Fakat kuşaktan yukarı bir kalp ve bir de ruh vardır. İşte bu kalp ve ruha ait olan ahlak sahalarının hepsinde biz pek aşağı bir durumdayız.”

Bu noktada bencil bir mutluluk duydum. Bu büyük adam, Türkçülüğün köşe taşlarından Ağaoğlu Ahmet’le o kadar mutabakat hâlindeydim ki. Mutluluğum bundandı. Cehaletimden habersiz olanlar onu okuyup o iki köşe yazısını öyle yazdım zannedebilirlerdi. 

Ve hüzün! Ağaoğlu’nun anlattığı güruh, yüz yıl öncekiydi. Maalesef yine o güruh ortaya çıkmış gibi. Parantez bu muydu yoksa?