Büyülü Yol

53

     Bir gün fakülte odamın kapısı çekingen vuruşlarla çalındı. Gir dedim. Mahçup tavırlı, saygılı bir talebem izin isteyerek girdi içeri. Otur dedim oturdu. Çay söyledim.

     Çayını yudumlarken önüne bakıyor. Bir türlü konuşmaya cesaret edemiyordu. Hal hatırdan sonra hayırdır inşâllah dedim. Söyle çekinme, her halde bir diyeceğin var.

     Nereden başlayacağını bilmez bir durumda. Daha çok heyecanlı bir şekilde: “Hocam” dedi. “Söyle çekinme!” “Ben dedi yazarım. Biliyorum siz de yazıyorsunuz. Bunun için size danışmak istiyorum. Her fırsatta kaleme sarılıyor. Özellikle millî meseleleri kaleme alıyorum.”

     “Eee güzel devam et.” dedim. Mahçup bir şekilde “İyi ama hocam dedi, ben meşhur olmak, tanınmak, bilinmek, okunmak ve sevilmek ve tabii sayılmak da istiyorum. Arka arkaya kitaplar hazırlamak iştiyakındayım. Kitaplarım -kimi ünlü yazarların isimlerini ve eserlerini sayarak- değil sadece Türkiye’de yurt dışında bile ses getirsin arzusundayım.”

     Sonra nasılsa gözlerini gözlerime dikerek: “Hocam bunu nasıl gerçekleştirebilirim?” demez mi? “Çok kolay” der demez de hemen gözleri parladı. “Sahi mi hocam?” derken gözleri ışıl ışıldı. “Tabii sahi, ama şarta bağlı!” “Lütfen söyleyin hocam, her şartı yerine getirmeye hazırım!” deyince:

     “Dinle öyleyse dedim. Dünyaca ünlenmek istiyor, hatırı sayılır bir yazar olmak istiyorsan; içimizdeki bazı yazarların yaptığı gibi yapacaksın! Onlar gibi yazacaksın! Yazarken Türkçenin başını gözünü yarmaktan da çekinmeyeceksin! Çalakalem, kalem oynatacaksın!

     “Geçmişe iyi gözle bakmayacaksın! Her fırsatta tarihimizi kötüleyecek! Ecdadı yerden yere vuracaksın! Onlar hakkında iğneli sözler sarfedeceksin! Onları vasfederken alaycı ifadeler kullanacaksın! Kutsal ne varsa canı cehenneme diyeceksin!

     “Meselâ yeri gelecek Anadolu anasını; oğlunu komşu kadına kışkırtıcı olarak göstereceksin!

     “Sırasında Anadolu gencini; yengesine göz koyucu olarak sunacaksın!

     “Denk düşürüp Devlete karşı başkaldırmış eşkıyayı kahraman olarak niteliyeceksin!

     “Bir bahanesini bulup, ne kadar manevî değerler varsa, hepsini hafife alacaksın!

     “Sun’î ve yapay ortamlar hazırlayarak; tarihî şahsiyetlere ta’n edecek, onlara lânet okuyacaksın!

     “Kişilerin hasbelkader yaptıkları yanlışları tüm millete mal edeceksin!

     “İşte bu minval üzere, işte bu şekilde yazmaya kalkışırsan; yerli yabancılar ile dışımızdaki yabancı yayıncılar; seni mal bulmuş mağribi gibi baş tacı eder! Göğüslerine basar! Yeni bir kabiliyet bulduklarını, yeni bir istidat keşfettiklerini dünya âleme yayar! Seni yere göğe koymazlar! Eserlerin her dile çevrilir.

     “Bu çeşit yayınlar asıl Türkiye’de mâkes bulacak! Yankılanacak! Herkes yazdıklarını bir çırpıda okumak isteyecek!

     “Böylece millî kültürden mahrum gençler; ister istemez etkilenecekler.

     “Sonuç olarak kendi bindiğimiz dalı kendimize kestirecekler. Kendi ellerimizle kendi gençlerimizin körpe dimağlarını bozacak; kısaca kendi ellerimizle gençlerin beyinlerini yıkamış olacağız.

     “Bu şekilde sen ünlü olacak! Yerli ve Batılı yabancılar da muratlarına erecek!”

X

     Ben bunları sıralarken öğrencim; sanki kendisi böyleymiş, böyle olmak istiyormuş gibi renkten renge giriyordu.

     Hemen gönlünü aldım: “Elbette sen böyle olmak istemiyorsun. Sen ancak doğru ve emin adımlarla ilerleyeceksin. Vatana, millete, devlete yararlı olmaya çalışacaksın. Öyleyse kalemini tarihî, millî ve dinî gerçekler için kullan.

     “İşi zamana havale et. Kendini zamanın âdil ellerine bırak. Hadi yolun açık olsun!” deyince mesajı almış olmanın memnuniyeti içinde yavaşça kalktı yerinden. Teşekkürler ederek ayrıldı yanımdan.

     Hoşnut bir hâlde.

 

     Yazar olmak için çok ünlü

     Bırak çıkmaz yolu büyülü

     Sen sen ol sarıl

     Kendi öp öz millî benliğine

     Kapılma sakın

     Şunun bunun yersiz denliğine

Önceki İçerikBütün Hocalar Böyle Olsa…
Sonraki İçerikYusuf Akçura Suriye’den Bildiriyor
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.