Aydın, Kültür ve Toplumsal İlerleme

101

Dünyadaki her toplumun kendi öz benliğiyle özdeşleşmiş toplumsal yapıları ve kültürleri vardır. Felsefeyle Sosyoloji seneler boyunca bu yapıların ve kültürün ilerlemede toplumların önünde bir engel olup olmadığını tartışmış, önemli filozoflar ve bilim insanları konu hakkında çeşitli düşünceler ortaya atmıştır. Pragmatistler emele ulaşmak için her yol mubahtır diyerek faydalı sonuç dışındaki tüm ayrıntıları dolayısıyla kültürel öğretileri de bir kenara atarken, Çizgisel – İlerlemeciler ise kültürün ve toplumsal normların gelecekte varılacak yüksek insan ideasının olmazsa olmaz bir parçası olduğunu savunmuştur. Sosyolojik ve felsefi düşün faaliyetlerin yanı sıra aynı konu dünyanın her yerinde siyasi arenada da tartışma konusu olarak ele alınmış, meseleye farklı farklı bakış açıları geliştirilmiştir.

2020 Türkiye’sinde bu soru halen toplumumuzun önemli meselelerindendir diye düşünüyorum. Bugün kulak kesildiğimizde siyasilerin kullandığı dilde bu soru işaretinin yankılarını işitebiliriz. İktidarın muhalefeti vatan haini ilan etmesi, bazı grupların da iktidarı gerici olarak itham etmesi bu soru işaretinin beraberinde getirdiği ayrışmanın siyasetteki yansımasıdır. Sağ cenahtan çıkan iktidarlar genellikle işler sarpa sardığında ve toplumun önüne dişe dokunur vaatlerle çıkamadığında ahlakla, inançla ve vatanseverlikle vaziyeti toparlamaya çalışır. Buna simetrik olarak sol cenahta aynı durum yaşandığında da söylemler Atatürk, modernlik ve çağdaşlıkla etrafında dolanır durur. İşin üzücü kısmı da siyasilerin bu kavramları oraya buraya çekerken dozajı aşmaktan çekinmemesidir. Toplumumuzda belli kavramların kanalı harekete geçirici işlevi göründüğünden daha etkilidir ve belli kavramların dillere pelesenk edilmesi göründüğünden daha derin neticelere gebedir.

Toplumsal sınıflaşma olgusunun beraberinde getirdiği bir realite olarak her toplumun önde gelen rol modelleri vardır, her toplumun önde gelen aydınları vardır. Bugün dünyada devletlerin örgütlenmesinde ve toplumların yönlendirilmesinde bilim adamlarının, siyasetçilerin, gazetecilerin, yazarların arasındaki statü ayrımı önceki asırlara göre epeyce silikleşmiştir. Dolayısıyla bugün en genel çerçevede Aydın, toplum üzerinde nüfuza sahip, kitleleri etkileyebilen, düşünce ve strateji üretme becerisine sahip kafa emekçileri olarak tanımlanabilir. Toplumsal kodlar üzerinde sağlıklı değişiklikleri yapmak her ne kadar bir zümrenin çalışmalarıyla mümkün olmayıp doğal bir süreci gerektirse de ben, en başta belirttiğim soru işaretini hakiki Türk aydınlarının asgari ölçüde giderebileceğine inanıyorum.

Tabii bu önerme kimleri aydın olarak nitelendirebileceğimiz sorusunu da beraberinde getiriyor. Günümüz şartlarında, 20 Ocak 2020 itibariyle ülkemizde herkes için iyiyi isteyerek etik bilinçle hareket eden, her ne iş yapıyorsa yapsın bunu en iyi şekilde yapmaya gayret eden, entelektüel doygunluğa ulaşmış, ülkesi için hayal kuran ve bu hayallerini güce satmayanlar aydındır. Birilerinin bastığı gazla akil olduğunu zanneden ucube tipler, yaşadığı toplumda insanlar açlıktan intihar ederken gidişatta hiçbir olumsuz tablo görülmüyor diyen yazı otomatları ve işi gücü tarihi çarptırmak olan fesli soytarılar aydın değil, aydınlanmadan zerre nasiplenememiş; nasiplenemediği gibi siyasi kavgalarla kanayıp duran yaralarımızdan kan emip duran çıkarcılardır.

Peki aydınlarımız bizleri çatışmaya ve ayrılığa sürükleyen bu meseleye nasıl yaklaşmalıdır, bizleri ilerletecek nasıl bir perspektif geliştirmelidir?

 

 

 

 

Şüphesiz ki toplumu bir arada tutacak unsurların varlığı her daim zaruridir, bu unsurların varlığı çözülmenin gerçekleşmesini engeller. Tam burada ifade etmeliyim ki bu unsurlar tek başına uygar bir toplum için yeterli değildir. Hayat ve oluş değişimin ta kendisidir, değişmeyen tek şey değişimdir. Bu yüzden bu unsurların varoluş amaçlarından saparak dogmatikleşmesi normların yozlaşmasına kaçınılmaz olarak da toplumun yozlaşmasına sebebiyet verir. İşte bu unsurların en temeli ve köklüsü de kültür dediğimiz organizmadır. Kültür toplumu bir arada tutar ve dişlilerin uyumunu düzenler, kültürün ortadan kalkması halinde nesiller arası aktarım söz konusu olamaz neticede toplum has özelliklerini yitirmeye başlar. Kültürün varlığı toplum için ne kadar zaruriyse, kültürün değişen dünyanın anlayışına ve çağın şartlarına göre şekillendirilmesi de o kadar zaruridir. Hakiki aydınların hedefi yerinde sayan köhne dogmaların sığ takipçisi bir topum değil, özünü muhafaza ederken her alanda kendisini yenilemeyi başaran, çağdaşlığı anlamlandırıp içselleştirmeyi başarmış ilerici bir toplum olmalıdır.

İşte ancak o zaman vaktinde Atatürk’ün üzerinde ısrarla durduğu, devletimizin kuruluş hedeflerinden biri olan muasır medeniyetler seviyesini yakalayabiliriz. İşte ancak o zaman kadim milletimizin tarihine ve emanetçisi olduğumuz bu kıymetli mirasa icap eden muameleyi göstermiş oluruz. İşte ancak o zaman lüzumsuz kavgaları bir kenara bırakıp yekvücut halinde aydınlık ufuklara giden yolda birbirimize kenetleniriz.

Ve işte ancak o zaman başarırız, işte ancak o zaman üzerimize düşen ödevi hakkıyla yapmış oluruz.

Ben inanıyorum başaracağız, başaracağız, başaracağız!

Hep birlikte başaracağız…