Değerli okur;
Ölümünün 8’nci yıl dönümünde Kıbrıs Milli Davamızın lideri Denktaş’ı rahmet, minnet ve hasretle anarken; Kıbrıs konusuyla ilgili yıllar öncesi yaşananlara, bugün gelinen noktaya, Akdeniz’de son dönemde yaşanan gelişmelere tarihin sesiyle bir bakalım istedim! Bu stratejik adada, adayı çevreleyen Mavi Vatanda neler yaşanıyor?
Bugün Kıbrıs’ta geldiğimiz noktadan yıllar öncesine baktığımızda söylenebilecek tek bir şey vardır:
O da; Denktaş yıllar önce Kıbrıs konusunda ne dediyse karşımıza o çıkmıştır.
İşte bundan yıllar önce yaşananların özeti:
‘’ 17 Nisan 2005 tarihinde KKTC’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi; bizler yenilikçiyiz diyerek AB hayallerinin peşine düşenlerin/kullananların tercih ettiği bir siyasi süreçle birlikte, liderini de Kıbrıs Türk’ünün önüne getirecekti; bu yeni siyaset liderinin adı: Mehmet Ali Talat’tı.
Bir tarafta, ömrünü Kıbrıs konusu milli davam diyerek yola çıkan, ömrünün neredeyse tamamını, halkına ve bu davaya adayan, milletine adadığı ömrünü kurmuş olduğu KKTC devleti ile taçlandıran büyük bir lider; Sn. Rauf Raif Denktaş.
Diğer tarafta ise; ‘’Birleşik Kıbrıs’’ çatısı altında Rumlarla birlikte yaşamak adına; Rumların dayattığı ‘tek dil, tek halk, tek egemenlik’ teslimiyetini kabul eden, Annan Planı döneminde, bu plana ‘evet’ denilmesi için dönemin AB yöneticileri ile sıkı bir işbirliği içerisinde bulunan zihniyetin temsilcisi bir siyasetçi; CTP Genel Başkanı, M. A. T (Mehmet Ali Talat)
Kıbrıs milli davamızın liderleri Sn. Dr. Fazıl Küçük ve Sn. Denktaş’ın Rumların her türlü insanlık dışı uygulamalarına, ekonomik ambargolarına karşı dik duruşun, milli ve ulvi değerlerimizin korunuşunu adeta kanaviçe gibi işledikleri ata yadigârı bu adadaki direniş yılları sonrasında; ‘Girne’den Doğan Güneş’ misali yeniden özgürlüğe kavuşulan 20 Temmuz 1974’ünden bu yana geçen yıllar sonrasında, Kıbrıs Türk’ünün özellikle Annan Planı referandumunda geldiği nokta gerçekten de çok önemliydi…
Nereden, nereye gelinmişti? Bundan sonraki süreç nasıl gelişecekti?
Anlaşılan oydu ki, yıllardan beri süregelen taraflar arası müzakereler iki ana zemin içinde sürecekti:
. Ya, adada yaşayan Kıbrıs Türk’ü için azınlık haklarını içeren bir zemin/sonuç ortaya çıkacak; yani Rum tarafına teslimiyeti getirecekti!
. Ya da, 1983 yılından beri yaşayan KKTC devletinin varlığı savunularak, neredeyse yarım asırdan fazla bir süredir tecrit hayatı yaşayan Kıbrıs Türk halkının adadaki varoluşunun; uluslararası arenada da tanınması sağlanacaktı.
İşte 17 Nisan 2005 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde göreve gelecek siyasetçi, bu nedenlerden dolayı çok önemliydi.’’
Ancak gerçek olan önemli bir husus vardı ki, bu seçimde Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş’ı aday olarak göremeyecektik!
Çünkü bu seçimlerde aday olmayacağını açıklamıştı. Ancak Sn Denktaş büyük bir direnişçi, daha da önemlisi doğup büyüdüğü topraklara neredeyse ömrünün tamamını harcamış büyük bir siyasetçi ve devlet adamı, vatan belledikleri bu ada topraklarında devlet kurmuş bir liderdi. Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını açıklamıştı ama Kıbrıs Türk’ünün adada kazanılmış tüm yasal haklarını savunmaya devam edeceğini de açıklamıştı.
O, Kıbrıs’ın dağında, toprağında neredeyse yarım asırdan bu yana yakın tarihine iz bırakmış, öyle kolayca siyaset dışına itilemeyecek bir liderdi.
Böyle olmadığını, olmayacağını da seçimlerden önce yapmış olduğu şu açıklamalarıyla ortaya koyuyordu.
İşte Denktaş’ın tarihe not düştüğü gerçekler:
Sn. Denktaş, Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını 23 Mart 2005 tarihli Milliyet Gazetesinin KKTC temsilcisi Sefa Karahasan’a vermiş olduğu beyanatında şunları söylemişti:
‘’AKP yüzünden bırakıyorum’’ diyerek, şu önemli hususlara dikkat çekiyordu:
‘’AKP ile ters düştüğüm için aday olmadım. Bu iktidar, Kıbrıs konusunda halkın heyecanını bilmiyor. Her Türkiye Hükümeti ile uyum içinde yaşadım. Bugün AKP’yle yüz, yüze geldiğimde yine kalbimde olanlar söylenmektedir. Ama Annan Planı konusunda Türk Hükümeti ‘’evet’’ dedikten ve bize ‘’evet’’ dedirttikten sonra görüş ayrılığı ortaya çıktı. Türk Hükümeti ile uyum içerisinde olmadığıma ve olamayacağıma göre, bu günden ayrılmam doğal. AKP, Kıbrıs konusunda halkın heyecanını bilmediği için AB Türkiye’ye baskı yapabiliyor.’’
Sn. Denktaş’ın tarihe not düştüğü bu tespit; 2002 yılında Türkiye’de iktidara gelen AKP Hükümetinin AB sürecinde izleyeceği komşularla sıfır sorun politikasının içeriğinin öncelikle Kıbrıs konusunun halledilmesiyle doldurulacağı yönünde vermiş olduğu mesajlarla da bire, bir örtüşüyordu.
Ama Kıbrıs konusunun halli için Türkiye’nin yapmış olduğu tüm iyi niyetli çabalar, müzakere masasında ‘Rumlardan daima bir adım önde olacağız’ noktasında verilen tavizler; Rum tarafında ‘adanın sahibi biziz’ algısını daha da güçlendiriyor, AB’nin bu konunun halli için Türkiye’ye daha çok taviz ver baskısına neden oluyordu!
Rahmetli Denktaş, 24 Mart 2005 tarihli ‘Yeni Çağ’ gazetesine verdiği demeç ise:
‘’Vur, vur inlesin!’’ Başlığı ile yayınlanıyor, şu hususları içeriyordu:
‘’ Rauf Denktaş, KKTC’yi AB masasında meze yapan AKP’yi yerden yere vurdu. Erdoğan ve Gül’ü topa tutup, ‘’Kâbusları olurum’’, ‘’KKTC için dağlarda savaştım’’ dedi…
Gazete haberine şöyle devam ediyordu:
‘’Görev süresi 17 Nisan 2005 tarihinde sona erecek olan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş gemileri yaktı. Teslimiyetçi AKP Hükümetini hedef alan Denktaş, yıllar önce ‘’Bozkurt’’ amblemli Türk Mukavemet Teşkilatında verdiği mücadele günlerine döneceğini açıkladı. İki Elim Yakalarında Olur. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakan’ı Abdullah Gül’e yüklenen, ‘Toros’ kod adlı’ milli kahraman şöyle dedi: ‘KKTC’den taviz verirlerse, öbür dünyada bile iki elim yakalarında olur. Kâbus görürler. Ankara anlaşmasının ek protokolünün onaylanması, Rum tarafını tanıma anlamına gelir…’’
Sn. Denktaş, Cumhurbaşkanlığı görevini bırakmaya 48 saat kala; kendisiyle görüşen Milliyet Gazetesi yazarları Fikret Bila, Derya Sazak ve Güngör Uras aracılığı ile Türkiye’ye şu kritik mesajları veriyordu: Haberin ana başlığı; ‘’Denktaş’ın veda manifestosu’’ idi…
İşte o vedadan tarihe not düşen sözler:
‘’. Bayrak yırtılırsa sesini hemen yükselt.
. Kıbrıs’ın Girit olmasına sakın izin verme.
. Batı’dan gelen Sevr dayatmasını kabul etme.
. Güvencesi ordu olan Atatürkçülükten şaşma
. Türkiye’nin borçlarının istismarına izin verme.
. Kıbrıs’ı kimseye verme, Akdeniz’e çıkamazsın.
. KKTC’yi tanımaya devam et. Bu şeref senindir.
. Bir devlet bırakıyorum, kıymetini bilin…’’
Aynı haberin içeriğinde; Gazeteci Fikret Bila’nın yazısında:
‘’Kıbrıs giderse kıyamet kopar’ başlığını şöyle dolduruyor: ‘’Cumhurbaşkanlığını bırakacak olan Rauf Denktaş; Talat’ın çizgisinden ve buna Erdoğan’ın verdiği destekten çok endişeli’’ olduğuna dikkat çekiyordu.
Gazeteci Derya Sazak’ın yazısında:
‘’Denktaş’a, 1974’te Makarios’a karşı düzenlenen Nikos Samson darbesini sordum: ‘’Arkasında CİA vardı’’ diye yazıyordu.
Gazeteci Güngör Uras’ın yazısında ise:
‘’Gerçekçi’’ ile ‘’Vaatçi’’ başlığı kullanılarak, Denktaş’ın; ‘gerçekçi yaklaşımla çözümsüzlüğü anlattığını vurgulayarak. Denktaş’ın; ‘’Talat nasıl olacağını söylemeden, halka ‘Avrupalı’ sözü verdiğini’’ ifade ettiğini vurguluyordu.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı, Sn. Denktaş; 17 Nisan 2005 tarihinde yapılacak KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde katılmış olduğu ‘TV Programlarında’ genel olarak aşağıdaki hususlara dikkat çekiyordu:
‘’-17 Nisan 2005 tarihinde yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi çok önemlidir. Annan Planı referandumunda toplumumuza büyük bir baskı uygulandı. Yurt dışından büyük paralar geldi!