Cumhuriyetin Yaş Günü Nasıl Kutlanır?

100

Her sene 29 Ekim’de bu milletin en mühim bayramını, biricik devletimizin yaş gününü kutluyoruz. Türk milletinin yeniden doğduğu, yüzünü yepyeni ufuklara çevirdiği o kutlu günü kutluyoruz. Uçurumun kenarındaki yıkık ülkeden sonra bilimin ve aklın rehberliğini kendisine prensip edinmiş bir cumhuriyetin doğuşunu kutluyoruz. Gururla kutluyoruz, onurla kutluyoruz, göğsümüz kabara kabara kutluyoruz. Ve kutlarken de bize bu yüce mirası bırakanları anıyoruz. Herkesin bitti dediği o günde Samsun kıyılarından Anadolu sathına güneş gibi doğan Mustafa Kemal Atatürk’ü anıyoruz. Alçıtepe’nin ve Güneydoğu’nun aslanı Kazım Karabekir’i anıyoruz. Milli Şef İsmet İnönü’yü anıyoruz. Vurulup alnından kefensiz yatan nice Mehmetleri anıyoruz. Daha sonra klişeleşmiş birkaç videoyu izliyor, biraz gözyaşı döküyoruz. Sosyal medyaya sarılıp cumhuriyete bağlılığımızı süslü laflarla beyan ettikten sonra yakınlarda düzenlenen etkinliklere gidip sloganlar atıyoruz ardından da bu bayramın hakkını verdiğimizi düşünerek merasimi tamamlıyoruz.

Hicap duyarak söylüyorum ki yukarıda bahsettiğim büyük kurucular özellikle de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk bizim şu halimizi, şu 29 Ekimlerimizi görse inanın kahrolurdu. Hatırlatayım elde avuçta silaha koyacak mermi bulunamayan günlerde;  yokluğun ve imkânsızlığın ayyuka çıktığı vakitte milletinin kaderini birilerinin insafına bırakmadan kendi eliyle çizmeyi başaran liderdir Mustafa Kemal Atatürk. Her ne gerekçeyle olursa olsun kimseden izin almayan, kimseden medet ummayan, kimseden aman dilenmeyen, kimsenin önünde eğilmeyen, sonunda ölüm olsa dahi ant içtiği davadan taviz vermeyen liderdir Mustafa Kemal Atatürk. Mustafa Kemal Atatürk’ü bütün dünyaya saydıran, emperyalist sömürüye maruz kalmış ülkelerdeki halk hareketlerine ilham kaynağı yapan da işte bu özellikleridir. Batılı yazarlar, aydınlar ve düşünürler ondan bu karakteri yüzünden ”Bozkurt”diye bahsetmişlerdir.

İşte bizler böyle bir liderin direnişiyle yeniden doğduk, işte izinin takipçisi olduğumuzu ısrarla vurguladığımız o adamın hususiyetleri böyleydi. Peki bizler 29 Ekim’de ne yapıyoruz? Atatürk’e benzeyen adamın peşinden koşup kendisiyle ağlayarak fotoğraf çektiriyoruz, bir meydanda toplanıp zeybek oynuyoruz, İzmir marşını hoplaya zıplaya söylüyoruz. Zinhar kutlamalar yapılmasın, bu özel gün coşkulu anlara sahne olmasın demiyorum fakat diyorum ki bu özel gün coşkulu anlara sahne olduğu kadar anlaşılabilsin ve kavranabilsin. Bugün devletimizin ciddi sıkıntıları var, bugün toplumumuzun gün geçtikçe kökleşip iltihaplanan yaraları var. Mustafa Kemal, devrindeki sorunlarla karşı karşıya kalınca konuşmakla yetinmedi veya onları görmezden gelmedi. Mustafa Kemal devrindeki sorunların çözümünü geçip gitmiş günlerin efsununda da aramadı. ”Ben ne yapabilirim ki ?” Deyip vazgeçmedi aksine sorunların çözümünü ilimde aradı, fikirde aradı ve devayı mümkün kılmak için hiç yılmadan çalıştı.

 

 

 

Ben diyorum ki 29 Ekim’i yeğ kutlamak için herkes sorumlu olduğu işi layığıyla yapsın tıpkı Mustafa Kemal gibi. Anneler evlatlarına okumayı aşılasın, ahlakı öğretsin. Onlara fenle, tarihle, sosyolojiyle ve sanatla hasbihal olmaları gerektiğini hatırlatsın. Öğretmenler mesleklerini yavan kitabi bilgileri anlatmaya mecbur oldukları ekmek kapısı olarak değil, bu ülkenin geleceğini tasarlayacak bireylerin hayatlarına dokunacakları uhrevi vazife olarak görsün. Gençler Instagram hikâyelerine Atatürk fotoğrafı iliştirmenin biraz ötesine geçip, biz gençlere armağanı olan fikirlerinin ışığında modern dünyanın dinamiklerine uygun çağdaş bir düşün dünyasını inşa etmek gibi hayatî bir ödevi olduğunu hatırlasın. Ve her daim bu bilinçle başları dik yürüsün. Hâkimlerimiz, avukatlarımız cübbelerini giyip aynanın önüne geçsin, kendilerini biraz süzsün sonra da cübbelerinde neden düğme ve cep olmadığını hatırlarına getirip ”Adalet Mülkün Temelidir” düsturundan katiyen ayrılmasın. Hiçbir avukat, hiçbir hakim, hiçbir savcı; para için, torpil için, makam için hiç ama hiç kimsenin karşısında nokta kadar küçülüp virgül kadar eğilmesin. Yönetimde yer alanlar, belediye başkanlarımız, vekillerimiz, bakanlarımız hatta cumhurbaşkanımız bu devleti kuranların ne şartlar altında şu anda kendilerine emanet edilmiş olan koltukları tasarladıklarını hatırlasın. Bu koltukların sahibi değil bekçisi oldukları hakikatini kabul etsin ve pek tabii bu koltukların sağladığı ayrıcalıkların yalnızca bu topluma hizmet etmek için kullanılması gerektiğini zihinlerine kazısın. Al bayrağın altında yaşayan herkes kutuplaşmanın ve kamplaşmanın karşısında kararlılıkla dursun. Kardeş kardeşi ayrıştırmaktan vazgeçsin, kardeş kardeşin fikirlerine saygı duysun. Sağcısıyla – solcusuyla, cazcısıyla – hicazcısıyla, inançlısıyla – inançsızıyla herkes yaşadığı ülkeden, geçmişinden kıvançla övünsün. Lakin övünmekle kalmayıp öğünmeyi de ihmal etmesin.

Cumhuriyetin yaş günü zannımca işte böyle kutlanır, böyle kutlanmalı…

Cumhuriyetimizin 96.yaş gününü kutluyor, başta Halaskârgazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bu topraklar için düş kuran, çalışan, çarpışan ve bedel ödeyen tüm kahramanları saygı, minnet ve rahmetle yad ediyorum.