Bugün (7 Ağustos) tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 43 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 1’inci maddesinde, ‘1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 217 nci maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendine “yapmak” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Hazinenin Cumhurbaşkanı kararı ile yurt içindeki ya da yurt dışındaki şirketlere iştirak etmesini sağlamak” ibaresi eklenmiş ve sonraki bentler buna göre teselsül ettirilmiş…’ hükmü getirilmiştir.
Bu hüküm, “Cumhurbaşkanı’nın tek başına vereceği bir kararla” Hazine’nin özel şirketlere ortak olabileceği anlamını taşımaktadır.
Bu hüküm, ister hukuk penceresinden ister ekonomi penceresinden bakıldığında açıkça kafa karışıklığına neden olmaktadır. Çünkü Ak Parti iktidara geldiği 2002 yılından bu yana “devlet ticaretle uğraşmaz” mottosuyla hareket ederek kamuya ait teşebbüsleri özelleştirme yoluna gitmektedir. Devlete ait varlıkları satma konusunda bu kadar iştahlı olan Ak Parti hükümetinin hazineyi yani devleti özel şirketlere neden ortak yapmak istediği ve devletin özel şirketlere ortak olmasında kamunun nasıl bir menfaati olduğu konularında akıllara bir takım soru işaretleri getirmektedir.
Ak Parti’nin genel siyasi zihniyetini göz önüne alarak bu Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin aslında ne anlama geldiğini izah etmeye çalışalım.
Ekonomik Durumu Bozulan Yandaş Şirketlere Sahip Çıkma
Bu kararnamenin ilk amacı ekonomik durumu bozulan yandaş şirketlere sahip çıkmaktır. “Yahu yandaşın ekonomisi nasıl bozulur? Bunlar devletten her türlü yardımı almıyorlar mı zaten?” şeklinde sorular sorarak vatan hainliği (!) yapmayın. Yandaşın, devletin sınırsız yardımına rağmen şirketlerini beceriksizce yöneterek zarar etme hakkı vardır (!) Onların bu hakkına göz dikmemenizi tavsiye ederim. Bir diğer husus da geçtiğimiz sene, kamu bankalarının kredi imkânları tamamen yandaş firmalara aktarılarak ekonomik olarak zorda olan yandaş şirketler kurtarılmaya çalışıldı. Hatta ekonomik sıkıntıyla boğuşan ve binlerce kişiye istihdam sağlayan devasa firmalar “yandaş olmadıkları için” bu kredilerden mahrum bırakılıp yok olup gitmeye mahkûm edildi. Uzun yıllar avukatlığını yaptığım firma da bunlardan biri olduğu için bu ifadeyi bir iddia olarak değil somut bilgiye dayalı bir isnat olarak kabul etmenizi rica ediyorum. Bugün geldiğimiz noktada ise kamu bankalarının artık firmalara büyük çaplı krediler kullandırmaya mecali kalmadı. Şimdiye kadar, yandaş firmaların imdadına kamu bankaları vasıtasıyla yetişen devletimiz, artık aracısız olarak doğrudan doğruya kendisi olaya müdahale etme noktasına gelmiştir.
Yandaş Olmayan Firmalara Çökme
Bu kararnamenin aslında yandaş olmayan firmalara ortak olma perdesi altında “çökme” amacıyla çıkartıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hazine yani devlet, muhalif gördüğü firmalara çok düşük bedellerle ortak olacak hatta vergi borcu yüksek olan firmaları muhtemelen hiçbir bedel ödemeden alacağına mahsuben kendi mülkiyetine alacaktır.
Ak Parti’nin iktidar olduğu günden bu yana zihniyeti hep kamu mallarını organize bir şekilde yağmalamak olmuştur. Bugün gelinen noktada artık yağmalanacak bir kamu malının kalmamış olması, Ak Parti’nin ve Ak Partili piranhaların özel sektörün malvarlığına göz dikmeleri sonucunu meydana getirmiştir. Yani şimdiye kadar vatandaşın kamudaki ortak hakkına el uzatıp yağmalayan bu güruh bundan sonra vatandaşın şahsi haklarını yağmalamaya başlayacaktır. Bu da şu şekilde gerçekleşecektir. Hazine ortak olma bahanesiyle özel şirketlere çökecek, daha sonra da Hazinenin o özel şirketteki hisseleri yandaşlara ihale edilerek özelleştirilecektir.
Nasibini (!) Alacak Olan İlk Şirket İş Bankası
Bu uygulamadan nasibini (!) alacak olan ilk şirketin İş Bankası olacağını düşünüyorum. İş Bankası’nın %27’lik hissesi CHP’ye ait ve Ak Parti’nin çok eskiden beri gözü bu hisselerde. Bu kararnameyle birlikte artık bu %27’lik hissenin yeni sahibinin Hazine olacağını söylemek sürpriz olmaz.
Aynı şekilde Koç Holding, Zorlu Holding, Sabancı, Tekfen, Doğuş, Ülker Grubu ve emsali şirketlerin bir kısım hisselerinin Hazine’ye geçmesi sürpriz olmaz.
Hazine bu hisseleri özelleştireceği zaman yeni sahibinin kim olacağını ise kestirmek güç. Cengiz-Limak-Kolin üçlüsü şu an itibariyle favori. Onlara gitmezse zaten Katarlılara gidecektir.
Mülkiyet Hakkının Sonu
Mülkiyet hakkı, vatandaşın sahip olduğu en temel ve en kutsal haklardan bir tanesidir. “Ortak olma” adı altında şirketlerin hisselerine çökülmesi hile-i şeriyye yani kanuna karşı hiledir. Bu yöntem devlet ciddiyetine yakışmayan mafyatik bir yöntemdir. Birileri biraz daha semirecek diye mülkiyet hakkı gasp edilmeye kalkılırsa ortada ne devlet kalır ne de ülke.