(İkinci ve Son Bölüm)
Oğuz Çetinoğlu: İnsanların ve milletlerin geleceğini iyiye, doğruya ve güzele ulaşacak şekilde şekillendirebilmek mecburiyetinde olan gençlere mesajınızı size has o veciz cümlelerinizle ifade eder misiniz?
Ali Polat: Sadece çalışmak, çalışmak, çalışmak; yoruldum, yoruldum, yoruldum dememek. Ve ümitli olmak, ümitli olmak, ümitli olmak; ümitsizliğe hiç mi hiç yol vermemek.
Ben, Ali Polat olarak, bugün üç ülkede, Türkiye’de, Azerbaycan’da ve İran’da tanınmış bir kişiyim. Ama Ali Polat genç yaşında, ilk gençlik yaşlarında, 17-18 yaşında ne düşünüyordu? Düşünüyordu ki, ‘Allah’ım, ya Rabb’im, benim 6 metrekare bir odam olsa, bir tane de gazyağıyla aydınlatan bir aygıt olsa, bir ocak olsa, üzerinde de bir tane tencerem olsa dünyanın en mutlu insanı ben olacağım.’ Yani biz isteklerimizi, arzularımızı küçükten başlatırsak her gün sevinmiş olacağız, her gün sevinmiş olacağız. Çünkü istekler küçük olduğu zaman insan elde ettiğinde sevinir. Ve bu sebepten Ali Polat düşünüyor ki, Türkiye’de, İran’da, Azerbaycan’da ve dünyada hiçbir zenginin oğlu mutlu olamaz. Mutluluk için açlık gerekiyor. Aç olacaksın ki, bir şey elde ettiğin zaman mutlu olacaksın.
Çetinoğlu: İslâm âlemi kavramı size ne ifade ediyor? Böyle bir kavramın varlığından söz edilebilir mi; yoksa İslâm dünyasının verimli topraklarında birbirinden habersiz ağaçlar gibi devletler, milletler mi var?
Polat: Müsaade ederseniz, size bu konuyu şu şekilde dile getirmek istiyorum: Semavi dinlerin başlangıcının önemlisi Hazreti Musa’dır. Hazreti Musa’nın getirdiği din ve kanunların çoğu iktisadidir. Daha sonra Hazreti İsa’nınki, İsa ruhullah olarak, ruhanî hadiselerdir. Bizim İslâmiyet ise ikisinin karışımıdır. Ve benim şahsî görüşüme göre, İslâmiyet bir sosyal kanunlar külliyatıdır. Orada İslâmiyet’i biz uygularsak, Müslümanlar da aç kalmamış olacaktır, biri çok çok zengin olmamış olacaktır, herkesin keyfi yerinde olacaktır.
Burada iki tane misal vermek istiyorum.
Biz hacca gitmek istersek, yedi komşu kuzeyde, yedi komşu güneyde, yedi komşu doğuda, yedi komşu batıda aç olmaması lâzım. Bu bir. İkincisi: dünyada tanıdığımız herkesten helallik alarak hacca gitmemiz lâzım. Bunu biz yaparsak, bakın bakalım bizim ülkeden kaç kişi hacca gidebilir?
Çetinoğlu: Zekât, sadaka ve sâire…
Polat: Ve biz bunu yaptığımızda… Yine İslâmiyet’in küçük bir konusunu size söyleyeyim: İslâmiyet insanlara tavsiye ediyor ki, elde ettiğiniz servetin sülüsünü, üçte birini sağlığınızda veya vefat ettiğinizde insanlara faydalı olmak üzere harcayın, bu şekilde hareket edin. Biz buna uygun hareket edersek bizim memleketimizde hiç aç kalmaz.
Çetinoğlu: Bu açıklamanız aynı zamanda İslâm âlemi tasavvuruyla ilgili sorunun da cevabı oldu; böyle bir İslâm âlemi tahayyül ediyorsunuz.
Günümüzde İslâm devleti olabilir mi; yoksa Müslüman ülke deyip geçmek mi lâzım? İslâmî devlet olabilir mi?
Polat: İster İslâmî devlet ismini koyalım, ister Müslüman insan diyelim, devletler insanlardan oluşmaktadır. Eğer insanlar İslâmiyet’in dediği gibi hareket ederlerse, şeklî değil, ben şekilciliğe karşı olan bir adamım, özüyle birlikte olursa, bütün dünya buna özenle bakacaktır ve bunu örnek alacaktır.
Çetinoğlu: Bir İslâm ülkesinin, yâni Milleti Müslüman olan bir devletin başkanı olsaydınız, bu tahayyülünüzün gerçekleşmesi için neler yapardınız? Bir kalem, iki kalem, üç kalem gibi belli noktalarda…
Polat: Benim herhangi bir şekilde böyle bir düşüncem yok, hiç hayal etmedim ki ben bir ülke veya gruba başkan olayım. Eğer biz iyi bireyler, iyi insanlar olursak hepimiz zaten başkanız.
Çetinoğlu: Peki, Hıristiyan Batı’yı İslâmofobi anlayışından soyutlamak mümkün mü?
Polat: Yüzde yüz mümkündür.
Çetinoğlu: Nasıl?
Polat: Bizim İslâmî hareketlerimiz, bizim İslâmî düşüncemiz… Biz eğer Hazreti Muhammed’in sünnetinden yol alırsak dünya bize özenmiş olacaktır. Bizim hiçbir şekilde bu konuda… Biz yanlış yaparak, biz İslâm’a… Lütfen düşünün, televizyonlarda ve sairede görüyoruz, ölen de Allahu ekber diyor, öldüren de. Bu, gafletten, cehaletten başka bir şey değil ki. Ben eminim ki, eğer biz… Müslüman olmak veya Hıristiyan olmak veya…
Çetinoğlu: Musevî olmak…
Polat: Musevî olmak… Musevî kelimesi doğru değil, Yahudi olmak diyelim. İslâmiyet’te, annesi babası seyit olana, Peygamber sülalesinden olana da Musevî denir. Musevî kelimesi doğru değildir.
Çetinoğlu: Efendim, bildiğim kadarıyla Musevîlik bir dinin, Yahudilik ise bir ırkın adıdır. Yahudilerin hepsi Musevî’dir. Fakat Musevîlerin hepsi Yahudi değildir. Türkler arasında, Araplar arasında Musevî olanlar vardır. Hatta İngiliz, Fransız, Rus Musevisi vardır da… bilfarz, Alman Yahudisi yoktur. Zat-ı âliniz, ‘Müslüman olmak veya Hıristiyan olmak…‘ dediğinizde üçüncü semâvî din olarak akla Musevîlik geldiğinden, ‘Musevî olmak…’ demiş bulundum. Bu husus konumuz değil. Konumuza dönersek efendim… ‘Gafletten, cehâletten başka bir şey değildir…’ Demiştiniz. Devam edebilir miyiz?
Polat: Müslüman olmak veya Hıristiyan olmak… Biz doğru dürüst insan olabilmeyi, faydalı insan olabilmeyi hedeflersek, biz velev ki… Baktığımızda, bütün dinler, felsefi dinler dahi, hepsi insana, herhangi bir insana zarar vermemeyi emretmektedir. Dolayısıyla, bizim iyi bir insan olmamız, iyi bir Müslüman olmamız demektir.
Polat: Halka hizmet Hakk’a hizmettir. Başka diyecek bir kelime yok.
Çetinoğlu: Hıristiyan Batıyı İslâmofobi anlayışından soyutlamak mümkün mü, nasıl?
İslâmofobi kavramının yanlışlığı şuradan: İslâm kötülüğü emretmiyor, adam öldürmeyi emretmiyor. İslâmofobi kavramını oluşturan unsur, İslâm adına terör hareketlerine girişilmiş olmasıdır. Bu, İslâm’ın emri değil. Ve şu da biliniyor ki, hiçbir terör örgütünün bir dış destek olmadan ayakta durması, gelişmesi mümkün değildir; bunu destekleyen de Batılı ülkeler…
Polat: Müsaade edin, ben onu şöyle söyleyeyim: Oğuz Bey, ben 4-5 senedir karar almış durumdayım, inşallah ömrümün sonuna kadar hiç Amerika’ya gitmeyeceğim. Hatta Avrupa’ya da gitmemeyi istiyorum. Çünkü oralara gittiğimde, oralardaki insanları, halkı seviyorum, ama onların hükümetlerinin yaptıklarını kat’i suretle sevmiyorum. İster zamanında Taliban olsun, ister zamanında Boko Haram olsun…
Çetinoğlu: El Bağdadî olsun, Taliban olsun…
Polat: Falan filan, kim olursa olsun, bunların hepsi, bizi sömürmek için, bizleri yok etmek için, bizleri birbirimize düşürmeyi planlayan şeytanî fikirlerdir ve bu şeytanî fikirlerin de çoğunun kaynağı İngiltere, Fransa, biraz da Almanya, en başta da Amerika’dır.
Ben bu saydığım ülkelerin veya ismini vermediğim ülkelerin de hükümetlerine karşı pozitif değilim. Çünkü insanî iş yapmıyorlar. Ne oluyor… Lütfen müsaade edin, size şimdi ekonomik bir hesap vereyim.
Amerika yıllardır diyor ki benim paramın karşılığı yoktur. Diyorlar ki, şu ana kadar basılmış 30 trilyon Dolar karşılıksız kâğıt var. O kâğıdı matbaada basıyorlar, rengi oluyor yeşil, gelip benim altınımı, paramı alıp götürüyorlar. Acaba bu dünyanın neresinde insaf var? Benim bundan 35 sene önce öngördüğüm şuydu ki; günün birinde Amerika politik olarak kendisi iki veya dört bölüme ayrılacak. O ayrılmayla birlikte Dolar’ı yok edecekler, dünyayı bir sefer daha batırmış olacaklar. Ki dünyada ne kadar insan çalıştı, verdi; onlar zengin olsunlar, dünya batsın. Yani ben onların hükümetlerinin insanî düşüncede olduğunu hiç düşünmüyorum, hiç inanmıyorum. Ve dünyada yaygınlaşmış olan bu İslâmofobi meselesini de onlar yaratmışlardır. Kısmetse, çok yakında ‘Kur’ân-ı Kerim Âyetlerinde İnsan Hakları‘ isimli kitabının İngilizcesini çıkaracağız, oralara göndereceğiz. Elimizden bu geliyor. Yani mücadele etmek için, ‘İslâm budur, İslâm senin dediğin değildir, senin göstermek istediğin değildir, bunları lütfen bir düşünün‘ diyoruz. 11 Eylül hadisesinde Amerika iki tane kuleyi Taliban’ın ve bizim vurduğumuzu beyan ediyor. Buna kargalar güler yahu, kargalar güler! Biz o teknolojiye sahip değiliz ki. Kendileri yapıyorlar, daha sonra da birinin üzerine atıyorlar.
Çetinoğlu: Tanışıklığımızın, ilişkilerimizin başlamasının mazisi çok kısa. Buna rağmen ve üzerinde hiç konuşmadığımız bir konuda A’dan Z’ye kadar aynı düşüncelere sahibiz. Demek ki akıl için yol birdir. Bu aklı daha geniş kitlelere yayabilirsek ve özellikle gençlere… Ben gençlere onu söylüyorum, lisan öğrenin diyorum. Niçin lisan öğrenin? İki sebepten: Birincisi, onlar bizim hakkımızda, yani Türkler ve Müslümanlar hakkında ne düşünüyorlar, onu öğrenmek için. Sonra da o düşüncelerinin yanlış olduğunu onlara ifade edebilmek ve onları ikna edebilmek için lisan öğrenmeniz lazım diyorum. Bunu yaparsak dünyaya huzuru biz getireceğiz. Amerika dünyaya huzur getiremez.
Polat: Onlar huzursuzluğu getirirler. Başta İngilizler olmak üzere, 300-400 senedir huzursuzluğu dünyaya getirenler onlardır.
Çetinoğlu: Evet. İngilizler, Türklerin ve Müslümanların en sadık düşmanı. Sadakat sadece dostlukta olmaz, düşmanlıkta da sadakat olur.
Polat: Orada ben tam sizinle aynı fikirde olamıyorum, fikrinize evet diyemiyorum. Şöyle ki: Varsayalım ki bir ülkenin yönetenleri bizim düşmanımızdır. Eğer biz akıllı olursak o bana düşmanlığını yürütemez ki. Demek ki benim akıllı olmam lâzım. Eğer ben akılsızsam her şekilde beni kullanacaktır. Demek ki benim kullanılmamam için akıllı olmam lazım.
Çetinoğlu: Peki efendim, çok teşekkür ederim. Sorularla sınırlı kaldığınız için, vermek isteyip de veremediğiniz bir mesajınız varsa lütfeder misiniz?
Polat: Ben sadece bir şeyi temenni ediyorum. Bugünkü insanlarımız çok internete bağlıdır. Kiminle konuşuyorsam, diyor ki ‘Google’a bak.’ Kiminle konuşuyorsam, diyor ki ‘Wikipedia’ya bak.’ Kiminle konuşuyorsam, ne bileyim, ‘Whatsapp’a bak‘ diyor. Böyle böyle laflar ediyorlar. Ben gençleri gördüğümde diyorum ki, ‘Oradaki bilgileri biri üretiyor, biz de tüketen olmuşuz. Acaba biz ne zaman o bilgileri üretip de başkalarına satan olacağız?’ Dolayısıyla, biz bilgi üreten olalım, tüketicilikten kurtulalım.
Çetinoğlu:Teknolojiyi kullanmayı seviyoruz. Teknoloji üretemiyoruz. Teknoloji üretmek en büyük mecburiyetimizdir.
Polat: Evet. Üreten olalım, üretip tüketelim, ürettiğimizi de başkalarına tükettirelim, satalım.
Bugün ülkemizde en büyük holdinglerimizin servetine baktığımızda, çok büyük bir servet yok. Yani ülkemizde 50 milyar Dolar serveti olan kimse yok. Ama bakıyorsun, Facebook’un sahibi bir tane 30 yaşında, 40 yaşında genç, 50 milyar Dolar, ne bileyim, 80 milyar Dolar, 40 milyar Dolar, 20 milyar Dolar serveti var. Demek ki bizim bu kadar çalıştığımız bir beyin üretimiyle yok olup gidiyor. Bizim de o tür üretimlere, daha doğrusu hardware üretimi ile software üretimine girmemiz lazım.
Ama sizin sorduğunuz konuya, temennilerime dönersek; insanlarımıza sağlık, güzellik ve düşünme temenni ediyorum. Yani eğer bize öğretmişlerse, zekiyiz, çalışkanız diye, düşünmeyi de yanına koyalım. Düşünme olmayınca, düşünebilme fırsatı olmayınca insan bir şey olamıyor.
Ama siz bana bir, beş, on, yirmi, otuz konuda gelin, istediğiniz zaman istediğiniz röportajı yapalım.
Teşekkür ederim, sağ olun.
Çetinoğlu: Ben de teşekkür ederim Efendim.
ALİ POLAT: 1944 yılında Tebriz şehrinde doğdu. Azerbaycan kökenli bir ailenin mensubudur. 1964 yılında önce Bakü’ye geçti, daha sonra da Türkiye’ye yerleşti. Erzurum Atatürk Üniversitesi’nden Ziraat Yüksek Mühendisliği Ekonomi bölümünden mezun oldu. Ülkemizde faaliyet gösteren büyük bir sanayi kuruluşunun sâhibidir. Küçük yaşlardan itibaren babasından dinî ve sosyal eğitim aldı. Çalışarak okudu ve ticâret yaptı. Çeşitli milletlerden binlerce düşünce ve ilim adamının özdeyişlerini kendi özdeyişleriyle birlikte ‘Üç bin Yıllık Birikim‘ adlı kitabında topladı. Eserini bütün mahkûmlara ulaştırmak için özel bir gayret gösterdi. Eserleri Azerbaycan’da Azerbaycan Türkçesi, İran’da Farsça ve Türkçe ile yayımlandı. Diğer eserlerinden bâzıları: *Ya Ali / Hz. Ali’nin Hayatı, Felsefesi 1555 Hikmetli Sözü (2003), …*Ve Biz (2004), *Ömer Hayyam ve Rubaileri (Kitaep ve CD 2008), Bir Damla Su 1. Cilt-Su ve İnsan Sağlığı (2010), Bir Damla Su 2. Cilt Su ve Hayat (2011), *Bir Damla Su 3. Cilt Su ve Toplum (2012), *Bir damla Su 4. Cilt Ab-ı Hayat (2013), *Medeniyetlerin Buluştuğu Tebriz ve Çevresi (2014), *Tebrizli Bayatılar (2015), *Gençlerin Yaşam Enerjisi: Su (2017). *Sağlıklı Yaşamak ve Yaş Almak için Bedenimizi Tanıyalım (2017), (Bu eser, her biri 12 kitaptan oluşmak üzere 3 grupta 36 adet kitaptır. Bâzılarının isimleri: *Rahat Yaşamak için: Beynini Tanımak Zorundasın, Sinir Sistemimiz Her Şeyimiz, Kanımız Canımız, Böbrekler Küçüktür Görevi, Havanın Önemi ve Doğru Nefes Alma Yöntemleri, Uyku ve Uykusuzluğun Önemi, Proteinler: Bedenimizin Yapıtaşları, Bağışıklık Sistemimizi Tanıyalım, Sağlıklı Olalım, Mâneviyat ve Hayata Dair Her Şey, Dil Kullanma Yeteneği, Yüz ifadelerimiz, Beden Dilimiz, Ruh-Beden İlişkisi ve Mânevî Sağlığın Önemi ve Ülkelerin Gelişmesindeki Önemi. 3 grup hâlindeki 36 kitabın her birinden 12.000’er basılan bu set, yurt genelindeki Ceza ve infaz Kurumları’nın, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kuruluşlarının, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Kadın Misâfirhânelerinin, Üniversitelerin, Polis Akademilerinin, Belediyelerin, Dînî Kuruluşların Kütüphanelerine ve yazılı olarak istekte bulunanlara bedelsiz olarak dağıtılacaktır. Ali Polat’ın kitap çalışmaları, genel çerçevede, insanlara fayda sağlayacak şekilde, ağırlıklı olarak sosyal meselelerle alâkalıdır. Çalışma mevzuları, içerdiği bilgiler ve öğretiler açısından, her bireyin kendi hayatında uygulayarak müsbet sonuçlarını görebileceği, aynı zamanda oluşturduğu farkındalıkla, insanın hem kendine hem de çevresine daha faydalı olmasına yardımcı olacak şekilde seçilmiş ve işlenmiştir Yazarın, bu çalışmaları, gerçekleştirmesindeki temel sebep, fertten başlayarak, toplumu daha bilgili, daha hoşgörülü ve anlayışlı bir noktada görme arzusudur Ali Polat, 2001 yılında ilk derlemesi olan ‘Üç Bin Yıllık Birikim‘ kitabı ile yazarlık hayatına başlamış ve 2018 itibariyle, 40’tan fazla eseri yayımlanmıştır. Çalışmaları, ticârî maksat gütmeksizin sosyal sorumluluk bilinciyle hazırlanmıştır.
|
(BİTTİ)