Mustafa Kemal, Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihinde, Meclis’te bir teşekkür konuşması yapar. Ancak böylesine önemli bir karar gününde yaptığı konuşma çok kısa sürmüştür.
Kimse bir anlam veremez. Bu kadar kısa konuşması üzerine siyasi çevrelerde çok çeşitli yorumlar yapılır.
Gerçek sebebi yıllar sonra kendisi şöyle açıklayacaktır:
“Diş protezlerimi yeni takmıştım, tecrübe devresindeydi, henüz alışamamıştım. Söz söylemeye başladığım vakit ıslık gibi sesler çıkıyordu veyahut ağzımdan düşüyordu. Dilime dolaşıyor, rahat konuşamıyordum. Ne yapayım kısa kestim.”
Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” isimli kitabından okuduğum bu hatıra, bazı önemli hadiselerin arka planının göründüğü gibi olmadığını anlatıyor.
Arkasında büyük stratejik hesapların, politik taktiklerin olduğunu sandığımız birçok olayın aslında basit insani davranışlardan kaynaklanmış olabileceğini gösteren örneklerden sadece biridir bu.
***
Demirel’in Erbakan’ı 4 Saat Süren Ziyareti
1980 öncesi politik gerilimin üst seviyede yaşandığı bir zamandı. Başbakan Süleyman Demirel’in Necmettin Erbakan’ı 4 saat süren ziyareti de çok çeşitli yorumlara yol açmıştı.
Çünkü 12 Eylül 1980 darbesine adım adım sürüklendiğimiz bir dönemdi.
“Demirel’in azınlık hükümeti Erbakan’ın kerhen desteğiyle sürüyor. Erbakan, desteği her an çekebileceğini söylüyordu. Kriz doğmak üzereydi.”
İTÜ’deki öğrencilik yıllarından beri arkadaş olan bu iki lider zaman içinde rakip de olmuş, işbirliği de yapmışlardı.
Doğmakta olan krizi önlemek için Demirel Erbakan’ı ziyaret ediyor.
4 saatlik “görüşme” sonrası Süleyman Demirel çıkıyor ve “Bunalımı aştık” mesajını veriyor, Türkiye rahatlıyor.
Uzun görüşmede çetin pazarlıkların geçtiği bu pazarlıkların hangi maddelerde yoğunlaşmış olduğuna dair basında birçok yorumlar yapılıyor.
Oysa olayın perde arkası hiç de göründüğü gibi değildi.
Erbakan işin aslını Güneri Civaoğlu’na şöyle anlatıyor:
“Aslında çok şey konuşmadık. Süleyman içeri girdi. ‘Necmettin çok yorgunum, şöyle bir uzanayım’ dedi. Odamda uzun bir kanepe vardı. Ayakkabılarını çıkardı. Uzanıp yattı. Biraz uyukladı. Sonra şuradan buradan konuştuk. İki eski arkadaş, güzel güzel sohbet ettik. Birkaç saat böyle geçti. ‘Hay Allah razı olsun, biraz açıldım’ dedi. Ayakkabılarını giydi, öpüştük, çıktı.”
Siyasi liderlerin çok anlam yüklediğimiz özel görüşmelerini veya bazı sıra dışı davranışlarının gerçek sebebi düşündüğümüz gibi olmayabilir.
Bu tür olayları değerlendirirken derin anlamlar yükleyen yorumları gördükçe bu iki olayı hatırlıyorum.
***************************
Liyakat ve Faydalılar
Yılmaz Özdil’in kitabında ilgimi çeken bir küçücük değerlendirmeyle devam edelim:
“Mustafa Kemal ‘liyakat aşığıyım’ diyordu.
İşi ehline verirdi.
Çevresini ikiye ayırıyordu: Faydalılar. Lezzetliler.
Sevmediği halde faydalı’ysa, o kişiyi devlet işlerinde en üst makamlara getirmekten asla çekinmezdi.
Çok sevdiği halde, hep yanında olduğu halde, hiçbir mevkiye getirmediği arkadaşları vardı, onlara ‘lezzetli’ diyordu.“
Bir liderin etrafında “lezzetlileri” bulundurması O’nun insani bir tavrıdır. Herkes gibi onların da etrafında huzur ve mutluluk duyacağı insanların bulunmasını istemesi anlaşılır bir şeydir.
Fakat devlet adamı özelliğiniz varsa devlet görevlerini “lezzetlilere” ve ehlinize (yakınlarınıza) değil, işin ehli olan “faydalılara” verirsiniz.
***************************
Parti Liderlerinin İlkeleri
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinden seçilen Belediye Başkanlarına tavsiyelerde bulundu:
“Verdiğiniz her sözü yerine getirin”,
“Belediyede kadrolarınızı liyakate göre oluşturun”,
“Şeffaf bir yönetim uygulayın”,
“Her zaman hesap verebilir olun. Gerekirse bağımsız denetçilerle kendinizi denetlettirin”,
“Yoksulların onurlarını zedelemeden, nakdi olarak yardımda bulunun”,
“Yolsuzlukların denetimi yapılacaksa mutlaka yetkin kişileri görevlendirin ve adaletli olun“,
“Kentsel dönüşüme önem verin.”
***
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da partisinden seçilen Belediye Başkanlarına talimatlar verdi:
“Halkın tepkisini çeken her türlü davranıştan, lüksten, tavırdan, şatafattan, kibir, gurur ve çekişmeden uzak durun”,
“Herkesin derdini anlatabildiği kişiler olun”,
“Vaatlerinizi yerine getirin”,
“Etrafınıza pozitif enerji yayın”,
“Yatay mimariye uymayan inşaatları yıkın.”
***
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de Belediye Başkanlarına daha adaylık sürecinde belli ilkeleri hatırlatarak bu ilkeleri kapsayan “İYİ Belediyecilik Yemini” ettirmişti:
“İyi Başkan lüks ve şatafat içinde yaşamaz”,
“İyi Başkanın kendisi veya yakınları devlet kaynaklarından zenginleşmez“,
“İyi Başkan personel alımlarında hısım akraba kollamaz“,
“İyi Başkan adildir, mütevazıdır, milli ve evrensel değerlere saygılıdır”,
“İyi Başkan ortak akılla karar alır”,
“İyi Başkan kimseyi küçümsemez.”
***
Liderlerin bu tavsiyeleri kısmen ortak, kısmen birbirini tamamlayan ilkeler.
Liderlerin inandırıcılığı kendi yetki alanlarında bu ilkeleri ne kadar uyguladığına bağlı.
Şimdi, liderlerin tavsiyelerini lütfen tekrar okuyun ve kendilerinin bu tavsiyelere hangi oranda uyduğunu düşünün.
Böylece Belediye Başkanlarının bu ilkelere ne kadar uyacağını tahmin edebilirsiniz.
SON SÖZ: Liderine bak, belediye başkanını al.