Devlet Nedir?

97

“Devlet nedir?” sorusu tarih boyunca pek çok düşünür tarafından farklı şekillerde cevaplanarak “devlet” kavramının bir tanımı yapılmaya çalışılmıştır.

En eski devlet kuramcıları sayılan Platon ve Aristoteles’e göre devlet, bütün bir insan topluluğunun siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik gereksinmelerine en iyi yanıt verebilecek, böylelikle daha iyi bir yaşamı gerçekleştirebilecek tek örgütlenme biçimidir.

İngiliz düşünür Thomas Hobbes ve Hollandalı düşünür Baruch Spinoza, devletin bir “Toplumsal Sözleşme” olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu düşünürler, baş­langıçta herkesin kendi kişisel hak ve çıkarlarını öncelikle korumaya çalıştıkları­nı ancak zamanla akılları ile hareket edeceklerini ve karşılıklı olarak bütün haklarını veya haklarının bir kısmını devrederek araların­daki kavgayı sona erdiren toplumsal bir ha­yatı başlatacaklarını öne sürerler. Bu yeni hayatın düze­nini oluşturacak olan da toplumsal sözleş­medir.

Toplumsal Sözleşme

Jean-Jacques Rousseau ise devletin ve hükümdarın gücünün Tanrı’dan değil, geneli iradeden kaynaklandığını öne sürdü. Ona göre asıl egemen olan ulustu ve hukuki aslında yönetilen halkın iradesinden başka bir şey değildi. Bir noktada Platon’dan etkilenen düşünür, devleti “insanlığın ahlaksal gelişimini en iyi biçimde gerçekleştirebilmesine olanak veren bir ortam” olarak değerlendiriyordu. Hobbes’un tersine insan doğasının iyi olduğuna, ama kişisel çıkarların kaçınılmaz olarak çatışacağına inanıyordu. Rousseau’ya göre devlet “Toplumsal Sözleşme” idi. Sağlıklı bir devletin, toplumsal sözleşmeye uyduğu ve kamu yararını gözettiği ölçüde var olabileceğini düşünüyordu.

Kuvvetler Ayrılığı

18. yüzyıl düşünürü Montesquieu, devletin yasama, yürütme ve yargı erklerinin tek bir kişi veya kurumda toplanmaması gerektiğini vurguladı. Kuvvetler ayrılığı ilkesi böyle ortaya çıktı. Burke ise halk egemenliği adına geçmişin mirası olan değerlerin yok edilebilmesi tehlikesine karşı, meşru ve sorumlu olmanın yanı sıra güçlü olan merkezi devleti savundu.

19. yüzyılın yararcı düşünürü Jeremy Bentham toplumsal sözleşme, kamu yararı, genel irade gibi kavramların gerçekçi olmadığını, devletlerin ancak ne kadar çok sayıda insanı ne kadar çok mutlu ettiklerine bakılarak yargılanabileceklerini savundu.

Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler

James Mill ise, aydın bir seçmen kitlesinin iyi bir devlet yaratmaya, “laissez-faire, laissez-passer” (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) şeklinde özetleyebileceğimiz klasik ekonomi anlayışının da toplumsal uyum ve dengeyi sağlamaya yeteceğine inanıyordu.

Alman düşünürü Hegel devleti siyasal örgütlenmenin ön yüksek biçimi olarak tanımladı.

Marx ve Engels’e göre feodalizmden bu yana her zaman bütün topluma ait bir kurum olarak görülmüş olan devlet, aslında her dönemde egemen sınıfın baskı ve denetim aygıtı olmuştu. Var olan üretim biçiminin ve üretim ilişkilerinin sürmesini sağlamakla yükümlü olan devlet, sınıflar arası çatışmaları egemen sınıf lehine sonuçlandırmaya çalışan bir araçtı. Sınıfsız bir topluma ulaşıldığında gerçekten bütün topluma ait duruma gelen devlet, varlık nedeni ortadan kalkacağı için sönüp gidecekti.

20. yüzyıl düşünürlerinden İtalyan Vilfredo Pareto ve Gaetano Mosca ise, devletin seçkinlerce yönetildiğini ve iktidar değişikliklerinin siyasal gücün bir seçkin grubundan ötekine devrinden başka bir şey olmadığını savunmuştur.

 

Aile Reisi

“Devlet” kavramını en basit şekliyle “aile reisi” benzetmesiyle ifade edebiliriz. Temel yaklaşım olarak, aynı çatı altında yaşayan bir aile için aile reisi (baba) ne ifade ediyorsa, aynı topraklar üzerinde yaşayan topluluk (millet) için de “devlet” aynı anlamı ifade etmektedir.

Buradaki asıl sorun, devletin nasıl bir baba olduğuyla alakalıdır;

Ailesini koruyup gözeten, evlatlarının iyi bir birey olarak yetişmeleri için üzerine düşen her vazifeyi yapan, evlatlarının yaşam standartlarını üst seviyelere çıkarmak için çalışan, evlatlarını birbirinden ayırmayan ve evlatlarına eşit bir şekilde yaklaşan bir baba da olabilir;

 

Veya,

Ailesini/evlatlarını pek de önemsemeyen, evlatları arasında ayrım yapan, ailesi sefalet içinde yaşarken kendisi zevk-ü sefa içinde yaşayan, hatta bu zevk-ü sefadan geri kalmamak için aile fertlerinin kazançlarına dahi el uzatan, aile fertlerine sürekli kötü muamelede bulunan bir baba da olabilir.

 

Kötü Baba

Her iki ihtimalde de babanın kendi kişisel özellikleri kadar, aile fertlerinin bu babanın davranışlarına karşı gösterdiği tepki de önemlidir. Zira birinci örnekteki yani iyi olan baba, aile fertlerinden bu örnek davranışlarının karşılığı olarak her zaman olumlu bir karşılık görecek ve huzurlu bir aile ortamı kalıcı olarak tesis edilecektir.

Hakeza ikinci örnekteki kötü baba da, bu kötülüklerine karşı aile fertleri tarafından bir tepki gösterilmediği sürece kötülüklerini artırarak devam ettirecek ve huzuru kalmayan bu aile ilânihaye savrulup gidecektir.

Milletimiz bugün iyi olan babayla, kötü olan baba arasında bir tercih yapmak durumundadır. Milletin kaderini kendi yaptığı bu tercih belirleyecektir.

“Devlet nedir?” sorusu tarih boyunca pek çok düşünür tarafından farklı şekillerde cevaplanarak “devlet” kavramının bir tanımı yapılmaya çalışılmıştır.

En eski devlet kuramcıları sayılan Platon ve Aristoteles’e göre devlet, bütün bir insan topluluğunun siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik gereksinmelerine en iyi yanıt verebilecek, böylelikle daha iyi bir yaşamı gerçekleştirebilecek tek örgütlenme biçimidir.

İngiliz düşünür Thomas Hobbes ve Hollandalı düşünür Baruch Spinoza, devletin bir “Toplumsal Sözleşme” olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu düşünürler, baş­langıçta herkesin kendi kişisel hak ve çıkarlarını öncelikle korumaya çalıştıkları­nı ancak zamanla akılları ile hareket edeceklerini ve karşılıklı olarak bütün haklarını veya haklarının bir kısmını devrederek araların­daki kavgayı sona erdiren toplumsal bir ha­yatı başlatacaklarını öne sürerler. Bu yeni hayatın düze­nini oluşturacak olan da toplumsal sözleş­medir.

 

Toplumsal Sözleşme

Jean-Jacques Rousseau ise devletin ve hükümdarın gücünün Tanrı’dan değil, geneli iradeden kaynaklandığını öne sürdü. Ona göre asıl egemen olan ulustu ve hukuki aslında yönetilen halkın iradesinden başka bir şey değildi. Bir noktada Platon’dan etkilenen düşünür, devleti “insanlığın ahlaksal gelişimini en iyi biçimde gerçekleştirebilmesine olanak veren bir ortam” olarak değerlendiriyordu. Hobbes’un tersine insan doğasının iyi olduğuna, ama kişisel çıkarların kaçınılmaz olarak çatışacağına inanıyordu. Rousseau’ya göre devlet “Toplumsal Sözleşme” idi. Sağlıklı bir devletin, toplumsal sözleşmeye uyduğu ve kamu yararını gözettiği ölçüde var olabileceğini düşünüyordu.

 

Kuvvetler Ayrılığı

18. yüzyıl düşünürü Montesquieu, devletin yasama, yürütme ve yargı erklerinin tek bir kişi veya kurumda toplanmaması gerektiğini vurguladı. Kuvvetler ayrılığı ilkesi böyle ortaya çıktı. Burke ise halk egemenliği adına geçmişin mirası olan değerlerin yok edilebilmesi tehlikesine karşı, meşru ve sorumlu olmanın yanı sıra güçlü olan merkezi devleti savundu.

19. yüzyılın yararcı düşünürü Jeremy Bentham toplumsal sözleşme, kamu yararı, genel irade gibi kavramların gerçekçi olmadığını, devletlerin ancak ne kadar çok sayıda insanı ne kadar çok mutlu ettiklerine bakılarak yargılanabileceklerini savundu.

 

Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler

 

James Mill ise, aydın bir seçmen kitlesinin iyi bir devlet yaratmaya, “laissez-faire, laissez-passer” (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) şeklinde özetleyebileceğimiz klasik ekonomi anlayışının da toplumsal uyum ve dengeyi sağlamaya yeteceğine inanıyordu.

Alman düşünürü Hegel devleti siyasal örgütlenmenin ön yüksek biçimi olarak tanımladı.

Marx ve Engels’e göre feodalizmden bu yana her zaman bütün topluma ait bir kurum olarak görülmüş olan devlet, aslında her dönemde egemen sınıfın baskı ve denetim aygıtı olmuştu. Var olan üretim biçiminin ve üretim ilişkilerinin sürmesini sağlamakla yükümlü olan devlet, sınıflar arası çatışmaları egemen sınıf lehine sonuçlandırmaya çalışan bir araçtı. Sınıfsız bir topluma ulaşıldığında gerçekten bütün topluma ait duruma gelen devlet, varlık nedeni ortadan kalkacağı için sönüp gidecekti.

20. yüzyıl düşünürlerinden İtalyan Vilfredo Pareto ve Gaetano Mosca ise, devletin seçkinlerce yönetildiğini ve iktidar değişikliklerinin siyasal gücün bir seçkin grubundan ötekine devrinden başka bir şey olmadığını savunmuştur.

 

Aile Reisi

“Devlet” kavramını en basit şekliyle “aile reisi” benzetmesiyle ifade edebiliriz. Temel yaklaşım olarak, aynı çatı altında yaşayan bir aile için aile reisi (baba) ne ifade ediyorsa, aynı topraklar üzerinde yaşayan topluluk (millet) için de “devlet” aynı anlamı ifade etmektedir.

Buradaki asıl sorun, devletin nasıl bir baba olduğuyla alakalıdır;

Ailesini koruyup gözeten, evlatlarının iyi bir birey olarak yetişmeleri için üzerine düşen her vazifeyi yapan, evlatlarının yaşam standartlarını üst seviyelere çıkarmak için çalışan, evlatlarını birbirinden ayırmayan ve evlatlarına eşit bir şekilde yaklaşan bir baba da olabilir;

Veya,

Ailesini/evlatlarını pek de önemsemeyen, evlatları arasında ayrım yapan, ailesi sefalet içinde yaşarken kendisi zevk-ü sefa içinde yaşayan, hatta bu zevk-ü sefadan geri kalmamak için aile fertlerinin kazançlarına dahi el uzatan, aile fertlerine sürekli kötü muamelede bulunan bir baba da olabilir.

Kötü Baba

Her iki ihtimalde de babanın kendi kişisel özellikleri kadar, aile fertlerinin bu babanın davranışlarına karşı gösterdiği tepki de önemlidir. Zira birinci örnekteki yani iyi olan baba, aile fertlerinden bu örnek davranışlarının karşılığı olarak her zaman olumlu bir karşılık görecek ve huzurlu bir aile ortamı kalıcı olarak tesis edilecektir.

Hakeza ikinci örnekteki kötü baba da, bu kötülüklerine karşı aile fertleri tarafından bir tepki gösterilmediği sürece kötülüklerini artırarak devam ettirecek ve huzuru kalmayan bu aile ilânihaye savrulup gidecektir.

Milletimiz bugün iyi olan babayla, kötü olan baba arasında bir tercih yapmak durumundadır. Milletin kaderini kendi yaptığı bu tercih belirleyecektir.

 

 

Önceki İçerikKayıp Atlas Çocuğu
Sonraki İçerikDinde Zorlama Yok (1)
Avatar photo
1983 yılında Tokat Erbaa’da dünyaya geldi. İlk okulu Ankara’da, ortaokulu Bitlis Tatvan’da, Lise’yi Bursa’da okudu. 2001 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünü kazandı. 2003 yılında bu okulu terk edip Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. 2008 yılında bu okuldan mezun oldu. Yüksek lisansını 2019 yılında Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde tamamladı. Halen Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora eğitimini devam ettirmektedir. 2018 yılında siyasetle de ilgilenen yazar, 2019 yılında Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın üyesi olmuş ve 2023 yılında Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın başkanlığı görevine seçilmiştir. 2018 yılında bu yana Kocaeli’de köşe yazıları yazmakta ve yazıları Kocaeli’nin muhtelif yerel basın kuruluşlarının yanı sıra Kocaeli Aydınlar Ocağı web sitesinde yayınlanmaktadır. Yine 2018 yılından bu yana ülke genelinde barolarda eğitimler ve Kocaeli’de yerel STK’larda konferanslar vermektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır. ESERLERİ : A. YAYINLANMIŞ KİTAPLARI 1) Katılım Bankacılığı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2020. 2) Tayyip Erdoğan Sonrası Türkiye, Melekler Yayıncılık, Kocaeli, 2020. 3) Türk’ün Ustalarla İmtihanı, Kitap Yurdu Doğrudan Yayıncılık, 2023. B. YAYINLANMIŞ AKADEMİK MAKALELERİ 1) Tahkim Sözleşmesinin Unsurları – Leges Hukuk Dergisi, Prof. Dr. Saim Üstündağ’a Vefa Andacı, Ekim 2020, Y:11, S: 130, s. 112-133. 2) Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Birleşmiş Milletler Antlaşması’na (Viyana Sözleşmesi / CISG) Göre Taşıma Halindeyken Satılan Mallara İlişkin Hasarın İntikali – Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler, Aristo Yayınevi, İstanbul 2021, s. 335-360. 3) Nama Yazılı Pay Senetleri Üzerinde Önalım, Alım, Geri Alım ve Öncelik Hakları - Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II, Aristo Yayınevi, İstanbul 2021, s. 1-59. 4) Faiz ve Vade Farkı Kavramlarının Hukuki Niteliklerinin Karşılaştırılması – Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler, Dora Basım, Bursa, 2021, s. 19-41. 5) Anonim Şirketlerde Payın ve Pay Senetlerinin Devri - Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler II, Dora Basım, Bursa, 2022, s. 313-336. 6) Limited Şirketlerde Pay Devri – Bilimsel Araştırmalar, Yetkin Yayınları, Ankara, 2023, s. 113-130. 7) Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde Yüklenicinin Temerrüdü Nedeniyle Sözleşmeden Dönme, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Aralık 2023, S:28, s. 133-161.