Siyaset bir sanat değildir ve fakat bir mühendislik ve bir tasarımdır. Ki bilim dallarıyla da her daim rabıta halindedir.
İlm-i siyaset Sokrat‘tan Farabi‘ye, Nizam’ül-Mülk‘ten Şeyh Edebali‘ye, Yusuf Has Hacip‘ten Makyavelli‘ye, Kant‘tan Karl Marks‘a değin çokça tarif ve tasvir olunmuştur. Dahası her siyasetçinin kendine has yoğurt yiyişi vardır.
Türk siyaset tarihi, kut’sanmış monarşilerin tekliği ile devlet teşkilatının ikiden başlayarak birçok unvan sahibinin yetkilendirilmesinin çokluğu arasında bir yerdedir.
40-50 asrı bu alışkanlıklarla ikmal eyledik. Son 1 – 1,5 asırda da kutsanmış kişilerin vicdanına bıraktığımız faziletleri ilkeselleştirdiğimiz bir sistem üzerinde tecrübe etmekteyiz. Sebep olandan, katkı sunandan Allah razı olsun.
İkili bir icra, üçlü bir denge – denetim fabrikasyonu üzerinden bugünlere geldik ve an itibarıyla olayı kadim evredeki gibi tekleştirerek eski alışkanlığımıza döndük.
Sisteme giriş; iki bloktan birinin başarısı, kalış ise diğerine karşı iktidarı koruma becerisi üstüne.. İttifaklar, çatı adaylar, yarı’dan bir fazlası vs. de sistemik enstrümanlar..
Karşıtlık üzre olan rekabetten galip çıkan parçaları bütünlemiyor, ayrı bırakıyor ki hep aynı taktikle her maçı / seçimi kazana..
2002‘den bu yana kimi örtülü kimi açık hep 2 çatı aday arasında geçti seçimler ve cesametçe büyük olan Sağ’ın Adayı, Sol’un Adayını sürekli yendi. Son seçimde de bu oldu: Hesapta Çatı Adayın biri reddolunmuştu fakat 16 yıldır Çatı Adayı değişmeyen ve hep şampiyon olan taraf, karşıt cenahın birini yok sayarken diğerinin yükselmesine hem izin verdi hem kekten – börekten muhabbetlerle pirimlendirdi.
Zaten II.Tur‘a kalsaydı mevcut Sağ & Sol dengesinden dolayı müsabakayı farklı alacaktı, çaktırmadan o dengeyi daha maçın başında kurdu ve rövanşa bile ihtiyaç bırakmadan ilk rauntta neticelendirmeyi bildi.
Siyaset zekâ ister, kitle uzmanlığı ister. Türkiye’deki toplumsal faylar, seçmen sosyolojisi, geçişkenlikler, sürgit aynı takımı / partiyi tutmaktan mütevellit aidiyetler en iyi irdelenen ve yönlendirilen tarafça daimi bir avantajın yapı taşları..
Bazen olumlu kararlardan çok olumsuz kararların, kitleyi konsolide etmek için yaratılan ve günde 5 vakit tehlikesi vurgulanan tepegöz‘lerin / gulyabani‘lerin uyarıcı etkisini yabana atmamak lazım. Hatta Salih bir arkadaşın tavsiyeden yorulmadığı Eric Hoffer’in Kesin İnançlılar kitabı ile 10 yılda 500 küsuruncu bölüme erişen Gelin Evi gibi programlara deneysel olarak bakmak gerek.
24 Haziran akşamındaki sevinç gösterilerini de Dünya Kupası‘nda çok başarılı olmuş takımlara layık görülen sevgi gösterileri yanında siyasi kimliğin hiç de ulusal kimlikten aşağı kalmadığı noktasında gözlemlemek mümkün. Zira kazanma güdüsü dürtüseldir.
Ulusal kimlikten bahsetmişken son tahlilde muarız iki milliyetçi yapıyla ilgili analizle bitirelim: Seçimin öngörülemeyeni MHP’nin Urfa‘dan milletvekili çıkarması ve Hakkari, Şırnak, Van, Siirt, Bingöl, Bitlis gibi sandık taşımalı yerlerde 3’ncü çıkması ilerki zamanlarda çok konuşulacak.
Uzun zamandır adamakıllı bir ‘canavarlaştırma‘ya tabi tutulan İYİ Parti’nin herşeye rağmen 10’da 1‘lik yer edinmesi karşısında onlara yönelik Suskunluk Sarmalı‘nın ‘statüko‘ haline gelmesine yönelik ameliye sürdürülecektir diye düşünüyorum. Ve hatta başarısı rakibini ilk turda seçtirmek olan İnce‘den bir Çatı Adayın Anamuhalefet‘in başına sabitlenmesi de bilimsel siyaset yapanlar adına muhtemel hamle olarak öngörülebilir.