Mesut Barış’ı kaybettik

98

Cenaze İstismarı

Güven Sarsılması

 

Adı, Mesut Barış. Lakabı, “Kral Hoca”. Benden altı yaş büyük, fazla hukukumuz yok; ancak vefatının üzerimdeki etkisi çok. Adam gibi adamdı, adamın kralıydı; Rol modeldi, öğrencileri ona “Kral Hoca” derdi.

Ölümüne gıpta ettim. Cenazesi, hüsn-i şahadetti. Dostlarından ağlayanları gördüm. Mütevazı yaşadı, görkemli öldü. Derneğimizdeki Vefa Sohbetinde ölümden korkmadığını söylemişti iki yıl önce. Amansız hastalık, peşini bırakmadı. Öbür dünyaya hep yakın yaşadı.

Bitip tükenmeyen bir enerjisi vardı. Gönül insanıydı, kendini öğrencilerine ve eğitime adamıştı. Sosyal proje adamıydı. “Yaşatmak için yaşayan”lardandı. “Âlemi kurtarmak” için “Âdemi kurtarmak” gereğine inanırdı. İyimserdi, her zaman çözümün parçası oldu, “Sıkıntı yok, hallederiz.” derdi. Onun sürekli gülen yüzünü hiç unutmayacağım.

Rabb’im mekânını cennet eylesin; onun, bu dünyada yapmayı isteyip de yapamadığı işleri, bitiremediği güzellikleri tamamlamayı, yokluğunun samimi üzüntüsünü hissedenlere bitirtmeyi nasip etsin.

Cenaze İstismarı

Söyleyip söylememe ikilemini aşıp söylemeye karar verdim. Kim ne derse desin, cenaze namazları bana göre siyasiler tarafından istismar ediliyor. Bu cenaze töreninde de bir istismara, bir utanca şahitlik ettim. Eskiden solcuların, bölücülerin boş tabut taşıyarak veya slogan atarak cenaze istismarı yaptıklarını hatırladım. İçimden, “Cenazeme inşallah hiçbir siyasi kimlik gelmez.” diye geçirdim.

Olay şu: Tabut musallada. Merhumun sevenleri çok olduğu için, bahçe erken dolmuş. Cemaatin bir kısmı güneşte bir kısmı gölgede kalmış. Ben de güneş altında kendime bir yer buldum, sessizce oturdum. Namaza az zaman kala, yerelde ve Ankara’da siyasetle iştigal eyleyenler ve şehrin üst yöneticileri gelmeye başladı. Onlara önde yer bulunmalıydı. İnsanların bir kısmı arkaya doğru ittirildi, bir kısmı sıkıştırıldı, ön taraflarda ittirilerek oluşturulan boşluklara diğer insanların geçişlerine engel olacak şekilde hasırlar kondu. Yerel ve genel siyasetçilerimize önde ve gölgede yer temin edildi. Rahmetlinin kendilerinden hep uzak olmayı tercih ettiği protokol, musallanın önünde yer aldı. Cenaze namazı öncesi, gazeteciler korosu, vazife gereği, deklanşöre bastı, flaş patlattı, kameralar çekim yaptı. Görseller, akşamki tv haberleri için artık hazırdı. Cemaatten arka sırada birinin “Ye kürküm ye.” dediğini bu kulaklar duydu. Ben de bu davranışları onaylamadığımı ve buna sebep olanlara buğzettiğimi yanımdakilere ifade ettim.

Güven Sarsılması

Cenaze namazında ön sırasında yer almak, cenaze yakınlarının ve namaza erken gelenlerin hakkıdır. Önde bulunmak, sevap açısından kişilere fazla hiçbir şey kazandırmaz. Ancak kişi kendini tatmin eder. Namaz, bir duadır; dua, insani, İslami bir görevdir. Namazda ilk sırada bulunmak, bir görev değil, kendini ayrıcalıklı hissetmektir. Bu kişiler önde yer almak istiyorlarsa erken gelmeliler, değilse geldiklerinde boş buldukları ilk yere yerleşmeliler. İnsanları hiç sayıp kakalayarak öne geçmek, hoş bir davranış değildir. Bu kişiler, bir mücadeleyle ve korumalarının yardımıyla öne geçmeyip boş buldukları bir yere otursalar, orada namaz kılsalar, inanın, hem gönülleri fethederler hem daha insani ve İslami davranış göstermiş olurlar.

Siyasiler, yaptıkları bu onaylanmaz hareketlerinin vatandaşta şu yorumlara yol açtığını bilmeliler:

1.       Bunlar, temsil göreviyle seçilmiş olmalarına rağmen kendilerinin efendi olduklarına inanmaktadırlar.

2.       Bürokratik yapıdan ve gelenekten şikâyet eden ve misyon sahibi olduğunu söyleyenler, şikayetlerinde, söylemlerinde samimi değillerdir; çünkü işlerine gelen ve hoşlarına giden geleneği ısrarla yaşatmaktadırlar.

3.       Makam ve onun verdiği duygu öyle bir hazdır ki bunu yaşamak, terk edilecek bir zevk kaynağı değildir.

4.        Rahat günlerde vatandaşa karşı böyle bir bakış açısına sahip olan ve böyle bir davranışa yönelen bu kişiler; açlık, deprem, sel, savaş gibi zor zamanlarda kendilerini önemseyecekler,  önceleyecekler, vatandaşı ikinci, üçüncü sırada görecekler veya hiç göremeyecekler, onları umursamayacaklar. Dolayısıyla bu kişiler beni temsil etmeye ve yönetmeye layık değildir. “Perşembenin gelişi, çarşambadan bellidir.” demiş atalarımız.

 

Olumsuz sonuçları artırabiliriz.

 

Toplum kalitemiz düştü, kalitemizi belirleyen ölçüler değişti. Üzerinde durduğum konu yerele özel değil, bu sahneleri kanıksadık. Hazmettik, arar, bekler olduk. Bu insanları bu havaya belki biz sokuyoruz. Bu insanlara, olağanüstü değer vererek kötülük yapıyoruz. Hz. Ömer’in, “Cahiliye dönemimizde helvadan putlar yapar, sonra onu yerdik, kendi putumuzu kendimiz üretirdik.” demesi aklıma geldi. O dönemin putu, helvaydı; şimdiki put, mevki.

Kimsenin alınmasına gerek yok. İslami ölçüler ve insani duyarlılık, herkese kazandırır. Toplumu kaynaştırır, toplumda güven tesis eder.

“Anlayana sivrisinek, saz.” demedim, davul zurna çaldım. Benden bu kadar.