Filistin’i, Kudüs’ü Tanıyanlar; Neden K.K.T.C’yi Tanımaz?

107

A.B.D Başkanı Trump; Arap ülkelerini hiçe sayarak, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını açıklayınca..!

Türkiye’nin dönem başkanlığını yaptığı bu süreçte, İslam İşbirliği Teşkilatına üye ülkeler de, ülkemizin liderliğinde bu kabul edilmez duruma anında karşılık verdiler:

Doğu Kudüs’ü Filistin Devletinin Başkenti olarak tanıdıklarını ilan ettiler.

Trump’ın bir saatli bomba gibi bu tanınmayı Ortadoğu’nun en hassas yerine bırakması, Amerikan Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağını açıklamasının sonuçlarını bekleyip göreceğiz…

Ancak sonucu her ne olursa olsun Türkiye’nin liderliğinde yapılan iş birlikteliğiyle, bu emperyalist İmparatorluğuna verilen yanıt, ülkemiz adına önemli bir başarıdır; İslam ülkeleri adına da güçlü bir moral kaynağı yaratmıştır.

İşte tam da bu noktada akla gelen, bu coğrafyada neredeyse bir asırdan beri çözülmesi gereken önemli bir konu daha vardır!

Kıbrıs adasında yaşanan de-facto durum ne olacaktır?

Akdeniz’in orta yerinden; dünyanın enerji coğrafyası Ortadoğu’yu kontrol eden Kıbrıs’ın kaderi değişeli 43 yıl olmuş; adanın güneyinde ayrı, kuzeyinde ayrı iki devlet vardır…

Kıbrıs’ın Güneyinde yaşayanlar Ortodoks, Kuzeyinde yaşayanlar Müslümandır.

Adanın yarı buçuğunu temsil eden GKRY’ni Hristiyan âlemi yasal hükümetmiş gibi tanımakta ama adanın kuzeyinde 34 yıldır yaşayan K.K.T.C’yi yok saymaktadır!

Adeta biri varmış, diğeri yokmuş gibidirler…

Bu adanın bir de başkenti vardır:

Adı Lefkoşa’dır…

Dünyanın bölünmüş son başkentidir!

Bu bölünmüşlük 1964’ten beri geçerlidir…

1963’ün 21 Aralığında adanın tamamında Türk köylerinin Rumlar tarafından yakılıp yıkıldığı, Türklerin kanının oluk, oluk akıtıldığı o meşum geceden sonra adına ”kanlı dere” denen yerin hemen dibinden geçen bir hatla bölünmüş bir başkenttir burası!

Bu başkent; o kanlı Noel gecesinden sonra adada görevli BG Komutanı İngiliz General Peter Young’ın, Lefkoşa’daki Rum-Türk yerleşim yoğunluğuna göre haritadan belirlediği ”yeşil hat” ile ikiye bölünmüş; 1974’ten sonra da adanın ve başkentinin bugünkü sınırları çizilmiştir.

Aslında 50’li yıllardan, bugüne adada değişen bir şey yoktur!

Rumlar adanın tamamını ele geçirmek için 1963 ve 15 Temmuz 1974’te iki hamle yapmış, adada yaşayan Kıbrıs Türk’ü, Türkiye buna müsaade etmeyince; adanın Güneyi Rumlarda, Kuzeyi Türklerde kalmıştır.

Adada her birinin yaşamı da, dili de, dini de, yönetimi de, meclisi de, halkların irade gücü de ayrı iki devlet vardır.

Ama hala birileri bu coğrafyadaki türlü menfaatleri için, ‘çözüm dedikleri türlü oyunlarla’ bu iki halkı, bu iki ayrı devleti birleştirmenin peşindedir!

Bu oyunlar artık durmalı, durdurulmalıdır.

Bunu yapacak olan da yine Türkiye’nin liderliğidir, İslam ülkeleridir.

Mademki Hıristiyanlık dünyası adanın sahibi olarak Rum kesimini tanımakta; asırlardan beri yaşadığı, vatan topraklarını Kıbrıs Türk’ünün elinden koparıp almanın planlarını yapmaktadır!

O zaman ahir çoğunluğu ile asırlardan beri Müslüman olan, günün beş vakti minarelerinden Ezan-ı Şerifin, salaların yükseldiği K.K.T.C’yi devlet, başkentini de Kuzey Lefkoşa olarak tanımanın zamanı gelmiştir.

Bu konuda da öncülüğü 34 yıldan beri K.K.T.C’yi tanıyan tek ülke olarak Türkiye yapmalı, İslam Ülkelerini bu tanınmaya davet etmelidir.

1963’te adayı kan gölüne çeviren Rum tarafını Hristiyan âlemi adanın yasal sahibi olarak tanımakla kalmamış; onları AB’ye üye de yapmıştır!

Bu adaletsizliğin, hukuk tanımazlığın yanı sıra; adanın kuzeyinde yaşayan Kıbrıs Türk Halkı hala insanlık dışı ekonomik ve siyasi ambargolarla boğuşmakta, insan hakları ellerinden alınmaya devam etmektedir!

K.K.T.C’de yaşayan Kıbrıs Türk Halkı Müslüman kimliği ile tıpkı Kudüs’te olduğu gibi İslam âleminin de temsilcisidirler.

Kudüs tabii ki önemlidir, Kudüs İslam âleminin simgesidir. Filistin Devleti de, Filistin Halkı da özgürce yaşamalı; Kudüs sonsuza dek İslam’ın elinde kalmalıdır.

İşte tam da bu noktada sorulması gereken soru şudur;

Ya Kıbrıs Türk’ünün yaşam hakkı ne olacaktır?

Hak ve hukuk sadece Rum tarafının mıdır?

Rumları adanın yasal hükümeti olarak tanıyan Hristiyan âlemine mensup ülkelere, İslam ülkelerinin vereceği bir cevap olmalıdır..!

Ey İslam Ülkeleri!

Görün artık bu gerçeği.

Hani GKRY’de mevcut 39 Büyükelçilik arasında sizin de elçiliklerinizin bulunduğu yerin kuzeyinde de bir devlet var.

Adı: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti…

Filistin’i devlet, Doğu Kudüs’ü de başkenti olarak tanıdığınıza göre;

Bu devleti de, devletin başkenti olarak Kuzey Lefkoşa’yı da tanımanızın zamanı gelmedi mi?

Bu ikircikli durum niye?

Yoksa bu tanımaya; küresel güçlerle birleşen bölgesel menfaatleriniz mi mani?

 

 

Önceki İçerikFERRUH DEMİRMEN, Asılsız Ermeni İddialarına Cevap Verdi:
Sonraki İçerikBestekâr Amir Ateş ve Güftekâr Ali Coşkun
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.