Çukur Demek Hafif Kalır

131

Tahir efendi bana kelp demiş,
İltifatı bu sözde zahiridir.
Zira malikidir mezhebim,
İtikadımca kelp tahirdir./Nefi

Bizim gençliğimiz, iki kutuplu dünyanın en yoğun kavgalarının yaşandığı döneme rastlar. 1960 ve 1980 arası gençlik hareketleri, dünya siyasal tarihinin en kanlı satırları arasında geçer. O dönemlerin Kanun hâkimiyetini, ekonomik ve siyasal yönden istikrarını sağlamış batı ülkeleri(Almanya, Fransa, İtalya gibi), bu kavgaların içinden çok çabuk çıkmasını bildiler ve enerjilerini, ülkelerinin kalkınması ve demokrasi üzerine yoğunlaştırdılar. Ama bizde bu kavga; siyasi çekişmeler başta olmak üzere, ülke ekonomisinin zayıf ve milletin gelir dengeleri arasında büyük uçurumların oluşu, Sovyetlerin sıcak denizlere inme hayalinin, yakın komşusu Türkiye’yi mutlaka kendi bloğuna çekmek için ülkede kanlı Komünist propaganda ağı kurması, Türkiye’yi 12 Eylül 1980 darbesiyle karşı karşıya bırakmıştır.

1968 den başlayarak 1980’lere kadar ülkedeki sağ-sol çatışmasının içinde bulunan gençlerin en büyük amacı, her iki tarafında ülkeyi kalkındırmak için bir birine üstün gelme mücadelesidir. Sağ ve sol adı altında yapılan kavga, aslında Ülkücüler ve Türkiye’yi komünist bloğa bağlamak için Sovyet ve Kızıl Çin destekli komünist ve bölücü gençler arasında yapılmaktaydı.

Diğer bir gurup daha vardı ki, ülke gençleri arasında kıyasıya kavga yapılırken, onların bacak arasından sıvışıp, gençlik yıllarından itibaren zengin bir sahip edinme, yağlı ballı bol muhabbetli sofralar hayali kuruyorlardı. Hele bunlardan birisi var ki hep; babasının zengin ve ünlü siyasetçilerinin sofralarında bulunmasını söyleşi ve yazılarında övünerek zevkle anlatır ve kendisi de bu gün aynı yolu takip etmektedir.

Hele bunların içinde birisi var ki, önüne yağlı kemiği kim atarsa onun namı hesabına havlamaktan hiç çekinmez. Yoksa durup dururken;

Herhangi bir partisi yok,

Televizyonlara çıkması yasak,

Kimseyle kişisel hesabı yok.

Ama memleketin neresine gitse milletin büyük çoğunluğu tarafından bağrına basılan Sayın Meral Akşener’le neden uğraşılır? Hem de ne uğraşma belaltı vuruşlarından daha adice. Necip Fazıl’ın bu tür adamlar(!!!) için kullandığı bir tabir vardı: “Sana alçak diyemem alçaklık seviye ifade eder çukur adamsın çukur”

İnanın Necip Fazıl bu gün yaşasa bu cümleyi kullanmaz ağzından daha da ağır kelimeler dökülürdü.

Eski siyaset ve fikir adamları, rakiplerine karşı ölçüyü kaçırıp, ağızlarını bozmadan, birbirleri hakkında ahlaki seviyeyi hep korumuşlardır.

Yılların iki amansız düşmanı Peyami Safa ve Nazım Hikmet kavgasına kısa bir göz atalım:

Peyami Safa’dan Nazım Hikmet’e:

İçinde hep sürü insiyakları teptiği için şahsiyetten mahrum, insana en uzak insandır bu… Nüfusunu gerçekten artırmak isteyen bir memleket, bunların sayısını azaltmakla işe başlamalı(dır)…”

Nazım Hikmet’ten Peyami Safa’ya:

Herhangi bir fikre taassupla bağlanmanın, insanı bir sürü adamı haline soktuğunu söyleyen bu tip, mesela masonluk fikrine ve idealine kör bir taassup ve müthiş bir imanla bağlanmıştı ve bu bağlanışta o kadar ileri varmıştı ki bir mason locasına girebilmek için üç defa eşik aşındırıp üç defa reddedilmeyi bile göze almıştı.”

Ama Engin Ardıç ve onun gibilerin yazılarının bir kelimesini bile bu sayfaya almak, sayfa kirlenmesine sebep olacağından, en iyisi onları bulundukları lâğım çukurunda bırakmak.

Hep saygı ve sevgiyle kalın.