Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli “millete sormanın sakıncası yok” diyerek, Başkanlık sisteminin referanduma götürülmesi yolunu açtı. “Bayram değil, seyran değil …” iken konuyu Türkiye gündemine taşıdı.
Bahçeli “Bizim başkanlık sistemine yönelik kuşku, eleştiri, çekincelerimiz bilinmektedir. Egemenliğin sahibi aziz milletimiz aynı zamanda son sözün de sahibidir. Millet ne derse odur, neye karar verirse boynumuz kıldan incedir” dedi.
Oysaki Bahçeli, o kadar demokrattı ki, seçim üstüne seçim kaybettiği halde istifa etmeyi düşünmemişti.
“Biz millete gitmekten korkmayız” diyen Devlet Bahçeli, kurultayda hesap vermekten korkmuştu.
Diğer adaylarla birlikte genel başkanlık seçimine girmemek için yaptıklarıyla demokrasi tarihinin kara sayfalarına girdi.
Partisinin esas sahibi delegelerin büyük çoğunluğunun iradesiyle kurultay toplanmasına karşı çıktı. Dahası Mahkemenin görevlendirdiği Çağrı Heyetinin davetiyle yapılan MHP kurultayı ve alınan kararları geçersiz saydı. Bunun için iktidarla işbirliği içinde hukuku manivela gibi kullandı.
Yetmedi, tabanın “son seçim hezimetinin muhasebesini yapalım” talebine uyan Meral Akşener‘i partiden ihraç etti. Ümit Özdağ da atılmak üzere. Kendisine karşı aday çıkanları ihraç eden, Onları destekleyen teşkilatları kapatan bir demokrat (!) lider Bahçeli.
Şimdi aynı Bahçeli’nin, Başkanlık söz konusu olunca, demokrasi ve millet iradesine saygısı göz yaşartıcı.
*******************************************
Mahkeme Neden Aylardır Karar Veremiyor?
Bahçeli, kurultay sürecinde söz vermişti:
MHP’li muhaliflerin tüzük değişikliği taleplerinin aşama aşama yerine getirileceğini kaydederek, “Kim ya da kimler başkanlığa aday olacaksa şahsımla yarışacaktır” demiş ve “kongrenin 10 Temmuz 2016 tarihinde yapılacağını” duyurmuştu.
Ancak “Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinden 19 Haziran’da yapılan olağanüstü kurultayda alınan tüm kararların, karar kesinleşinceye kadar ihtiyati tedbir yoluyla durdurulması kararını” aldırınca hemen bu sözünden caydı. “18 Mart 2018 tarihinde olağan kongremiz yapılacaktır” sözüne dönüverdi.
Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19 Haziranda yapılan kurultayın ve burada alınan kararların geçerli olup olmayacağına karar vermesi gerekiyor. Ama 3 günde verilebilecek bu karar neredeyse 4 aydır verilemiyor.
Bu karar zamanında verilirse sadece MHP’de değil, Türkiye’de bütün dengeler ve gündem değişecek.
Şimdi bu kararın yakın zamanda verilemeyeceğine dair genel bir kanaat var. Böyleyse toplumumuzda hukuka ve adalete güven kalmamış demektir.
15 Temmuz Darbe teşebbüsü sonrası ülkede yaşanan psikolojik durum ve OHAL şartlarında Mahkemenin karar vermemesi nerdeyse normal karşılanacak. Oysaki bu şartlarda ve ordumuz Suriye’de savaş halinde iken referandum dahi göze alınarak Başkanlık Sistemi tartışılabiliyor.
Şairin dediği gibi, “Devlete baş (Başkan) bulmak gecikebilir, adalet gecikmez tez verilmelidir.”
Hukuk ve adalet yoksa rejimin veya sistemin adı önemli değildir.
*********************************************
Referandumda MHP’nin Tavrı ne Olacak?
AKP ve MHP yetkililerinin açıklamalarından anlaşılan şudur ki, MHP Başkanlık Sisteminin referanduma götürülmesi için Meclis’te AKP ile birlikte oy verecek.
Ancak MHP referanduma gidildiğinde halktan Başkanlık Sisteminin kabulü için oy verilmesini istemeyecek. “Ben Parlamenter Sistemden yanayım” dese de, “Başkanlık Sistemi kabul edilmesin” diye bir çalışma içinde de olmayacak gibi.
Bahçeli’nin tavrı Öcalan’ın idam kararının infaz edilmemesi ve idam cezasının kalkması sürecinde izlediği taktiğin aynısı.
Meclis’teki diğer partiler Öcalan’ın idam edilmemesi ve idam cezasının kaldırılması için mutabakata varmıştı. 12 Ocak 2000 tarihinde alınan kararla Başbakan Yardımcısı Bahçeli ve koalisyon ortakları PKK lideri Öcalan’ın idamının infazı için TBMM’ne göndermedi. Böylece Meclis’te idamı kaldıran yasal değişikliğin yapılabilmesi için gerekli zaman sağlanmıştı.
TCK’dan idam cezasını kaldıran yasal değişiklik için Komisyonda 5 MHP’li milletvekili çekimser kalmış, bu sayede yasa tasarısı Meclis’e gelebilmişti. Ancak Mecliste idamın kalkması için DSP-DYP-YTP-SP-AKP-ANAP “evet” demiş, MHP “hayır” oyu vermişti.
Böylece MHP lideri Bahçeli, Öcalan’ın infazını durdurduğu ve idamın kaldırılmasının yolunu açtığı halde kendi seçmenine “biz destek vermedik” propagandasını yapabilmişti.
Bugün de yaptığı aynısıdır. Ancak o zaman ki tavrı iç ve dış şartlar (AİHM kararı, önceki hükümetin verdiği sözler, AB hedefi vs) sebebiyle anlaşılabilir ve makul bir durumdu.
Bugünkü tavrının savunulabilecek bir tarafı yoktur.
Referandum yapılırsa tek kanaldan propaganda ile yönlendirilmiş seçmen kitlesi oy kullanacak.
Bu kitlenin Başkanlığa daha doğrusu Erdoğan’ın tek adam yönetimine hukuki meşruiyet kazandıracak sistem değişikliğine “evet” deme ihtimali büyüktür. Çünkü MHP kitlesi parti yönetimi tarafından “hayır” yönünde motive edilmeyecektir.
Ayrıca HDP‘nin Başkanlık sistemine ilke olarak karşı çıkması beklenmemeli. Biliyoruz ki, Başkanlığın gereği olan eyalet sistemi HDP’nin işine gelir. HDP kitlesinin bir kısmı Erdoğan’ın başkanlığına karşı olabilir. Ancak uzun vadeli düşünenler Başkanlık sistemini destekleyebilir.
Böylece Devlet Bahçeli “Başkanlık” daha doğrusu “tek adam yönetimini” Türkiye’ye resmen getiren siyasetçi olarak tarihe geçer.
Başkanlık sistemine geçilince de Meclis’te MHP diye bir parti kalmaz. Meclis’te sadece AKP ve CHP, belki bir de (küçük bir ihtimal) HDP kalır.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın “Genel Başkanım Bahçeli Türkiye için gerekirse kendini veya partisini yok eder” derken belki de bunu kastediyor. (23.10.2016 CNN Türk)
*********************************************
Referandumda Hayır Çıksa ne Değişir?
Devlet Bahçeli Başkanlık sistemi tartışmalarını niye başlattı?
Kendi açıklamasına göre, “Cumhurbaşkanı’nın fiili başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, yasa ve anayasal sınırlarına çekilmesi. Şayet bu olmayacaksa, fiili durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemlerinin aranması” için.
Bahçeli de bilir ki, AKP “gücü dengelenmiş ve denetlenebilir bir başkanlık” istemiyor. “Bağımsız ve tarafsız yargı” anlayışından ne kadar uzak olduğu da ortadadır. İstenen Putin tarzı bir başkanlıktır.
MHP’nin görevi herhalde anayasal yetkilerini aşan Cumhurbaşkanına hukuki meşruiyet sağlamak değildir.
Referandumda “evet” çıkarsa, fiili durum hukuki boyut kazanacak. Erdoğan istediğine kavuşacak. Tek adam yönetimini anayasal statüye büründürecek. Türkiye makas değiştirecek.
Peki, diyelim ki referandumdan Başkanlık sistemine “hayır” sonucu çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan fiili Başkanlık zorlamasından vazgeçecek mi? Kesinlikle hayır.
O takdirde MHP’nin Cumhurbaşkanını anayasal yetki sınırlarına çekecek bir gücü veya iradesi olacak mı? Hayır. Olsaydı bugün de yapardı ve kendi tercihi olduğunu söylediği parlamenter sistemin işlemesini sağlardı.
Yani referandumda Erdoğan’ın kaybetme riski hiç yok. Ya kazanacak, Putin tipi bir Başkan olacak veya mevcut fiili durum devam edecek. Her iki ihtimalde de Türkiye’nin kazanacağı hiçbir şey yok.
O halde referandumda hayır bile çıksa, bugün Bahçeli’yi samimiyetle savunan ülkücüler “biz bu naneyi niye yemiştik?” noktasına gelmeyecek mi?