Son yıllarda kaybedilenleri kazanabilmek, milli menfaatlerde birleşebilmek ve uzlaşmak için bir 15 Temmuz mu yaşanmalı idi? 15 Temmuz darbe ve işgal teşebbüsü TSK’nın muharebe gücünü ve dolayısıyla Türkiye’nin askeri ve siyasi etkinliğini zayıflatarak Ortadoğu’da ülkemizi uysallaştırmak, devredışı bırakmak amacıyla yaptırılmıştır. Bu iş üç beş meczubun işi de değildir.
Aslında 15 Temmuz; Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davaların, kumpasların bir başka boyutu ve devamıdır. Önce iktidar kandırılarak FETÖ işbirliği ile uluslararası güçlerce engel görülen askeri ve sivil personel ve aydınlara tuzak kurulmuştur. Yüzlerce suçsuz vatansevere işkence çektirilmiştir. Aslında kurulan tuzak Türkiye’ye kurulmuştur.
15 Temmuz 2016’da ise; bu defa sonucu başarısızlığa kurgulanan işgal hareketi ile TSK’da FETÖ’cüler tırpanlanarak tasfiye edilme ortamı yaratılmıştır. Bu defa yanlış yapanlar iktidar karşıtlığını ve Erdoğan düşmanlığını kullanarak toplumu dolduruşa getirmeye çalışmışlardır. Her iki hareket de TSK’yı zayıflatmaya dönüktür.
15 Temmuz’da tankların önüne geçen, ölümü göze alan şehitlerimiz ve gazilerimiz Türk Milletinin asil, fedakâr ve şerefli evlatlarıdır. Türkler tarih boyunca onlar olduğu için ayakta kalabildi. Kurşunlara meydan okuyan, tanklara direnen bu aziz varlıklar öncelikle Türk Milletinin birlik ve bütünlüğü, demokratik parlamenter sistem, milli bağımsızlık ve geleceğimiz için, bayrak ve vatan uğruna büyük fedakârlıklar yaptılar. Ülkeyi sömürgeleştirmek için demokratikleşme örtüsünü kullananlar için değil… Şehitlerimizi ortalama Türk vatandaşı kabul ederek seçkinlerden olmadıklarını ileri sürmeye de gerek yoktur.
15 Temmuz’da Türk Milleti bir bütün olarak hedef alınmıştır. Gaflet içinde olanlar ve yanılanlar yıllardır yabani otların üstüne gübre ekmişlerdir. Türk Milleti çeşitli saldırı ve uyuşturma gayretlerine rağmen, millet oluşumuzun tescilini yapmış ve milli kimliği keşfetmiştir. Eğer aksi olsaydı; büyük çoğunluk mensubu olduğu mezhep ve etnisite taassubu için ortaya dökülür ve hızla iç savaş ortamına sürüklenirdik. Millet olunmadan, milliyetçilik şuuru gelişmeden darbelere, işgallere, etnik tuzak ve dış müdahalelere karşı direnemezsiniz. Hatta direnmeyi bile düşünecek ortamı bulamazsınız. Evlerden sarkan bayraklar Türk’ün bayrağı değil; işgalcilerin bayrağı olurdu. Aynen İzmir ve İstanbul’un işgal dönemlerinde azınlıkların astığı gibi…
15 Temmuz aksi garip zorlamalara rağmen millet olmanın, etnik ve mezhep taassubunu aşmanın zaferidir. Bu zafer bize evlerde ve işyerlerinde genelde unutulan bayrağımızı da, millet olduğumuzu da keşfettirdi. Farklılıklar yaratma ve onları kutsallaştırma tuzağını da aştı. Duvarların sesi olarak her yerde karşımıza çıkan afişin anlamı budur : “Biz milletiz; Türkiye’yi teröre, darbeye yedirmeyiz” Millet ve milliyetçiliği redderek emperyal amaçlara alan açan ve hizmet eden siyasi ümmetçi söylemlere kapılmayalım. Türk Milletinin tarih boyu mensubu olduğu ümmete yaptığı hizmetlerden ders çıkaralım.
Bir vakfın “Ümmet milli idarenin yanında…” bez afişi ütopik bir zorlamadır. Bugünkü ümmet manzarası ile terstir. Ümmet öyle uyuşturulmuş; nabzı Washington, Brüksel ve benzeri yerlerde atar hale getirilmiştir ki, Osmanlı sonrasında zor durumdaki bir İslam ülkesinde milli irade ve milli bağımsızlık ile ilgilenecek ne gücü, ne de tepkisi kalmıştır. Yabancı istihbarat örgütleri için Müslümanlar malzeme olmuştur. Maalesef Türkiye’nin çökmesini bekleyen o kadar fazla ümmetdaşımız var ki… Üç dinli Müslüman FETÖ de saptırsalar da ümmete mensubum diyor; emperyalizmin askerliğine soyunuyor. İslamcı Kürtçü fraksiyon ümmetin dışında mı? Geleneksel İslam’ı reddetse de yüz karası İŞİD örgütü de Müslümanım diyor. Türkiye ile İran’ın menfaatleri bazı alanlarda çatışmıyor mu? Ümmet ben yokum diye bağırıyor; biz ise onun hayaleti ile var olacağımızı zannediyoruz. Malum cemaatin Abant toplantıları kararları ümmet olduğumuzu mu kanıtlıyor? 15 Temmuz’da Ankara’da TBMM’ni, Polis Özel Harekât
Merkezi’ni, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı ve vatandaşını bombalayan pilotlar ve onlara emir verenler Hristiyan mı?
Türkiye’yi Türkiye yapan ve milli birlik ve bütünleşmenin çimentosu olan milli kimlik eğer etnik çağrışım yapmış olsaydı, 15 Temmuz’da millet olmanın faziletlerini ve hassasiyetlerini sergileyemezdik. Çözümün temeli önce milli seviyede aidiyet şuurunu hissedebilmekte ve gereğini yapabilmektedir. Milletleşemeyen kalabalıklardan meydana gelen ümmet, ümmet bile olamaz.