Tehlike Bitmedi, Sadece Yatıştı, Şimdi Tedbir Zamanı

82

Geçtiğimiz hafta, 15 Temmuz gecesi ülkemiz başarısız olmuş bir darbe veya isyan girişimi ile karşılaştı. Milletimizin, canını hiçe sayarak vatan, millet ve devlet uğruna sokaklara hâkim olması ve başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere iktidarı ve muhalefeti ile Türk Milleti’nin bir bütün olarak ‘darbeye hayır’ demesi Batı kaynaklı bu girişimi başarısızlığa uğratmış, sonuçta Türkiye kazanmıştır.

Ancak şu da bir gerçektir ki, Hükümetimizin, halkımızın ve muhalefetimizin bu başarısında en büyük pay, canını hiçe sayarak kendi ülkesini ve halkını bombalayan uçak, tank ve helikopterlerle mücadele ederken şehit olanlarındır.

Peki, tehlike geçmiş midir? Ne yazık ki, elbette hayır!

Halkımızın günlerdir meydanlarda nöbet tutması, darbeci asker, polis, yargı mensubu, gazeteci, öğretmen vd. tutuklanması ya da görevden el çektirilmesi olumlu mudur? Elbette…

Peki, yeterli midir? Hayır! (Belki öğretmenler hususunda, evet)

Yıllardır eğitim, çevre, yabancı dil öğretimi vb. herkesin üzerinde kolaylıkla ittifak edebileceği konularda şiddet karşıtı, barışçıl görüntü çizen bir ekibin aslında gizli bir maksadının olduğunu anlamak için yüzlerce şehit, binlerce yaralı vermememiz gerekiyor muydu?

Çünkü Müslüman’ın feraseti vardır.

Fakat artık şu anda geçmişe ah, vah etmek yerine; gelecek için ne yapılmasının gerektiğini konuşmak sanırım daha faydalı olacaktır.

Terör Örgütü elebaşının TSK içinde yuvalanmaları için kendilerine fırsat verilmediği dönemde söylediği; “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı sırtımızı Amerika’ya dönmeliyiz” sözü dikkate alınması gereken ciddi bir maksat ifşasıdır. Düşünün ki kendi ülkesinin ordusuna karşı yabancı bir ülkenin, hem de farklı dinden bir ülkenin ordusuna güven duyan bir din adamı olabilir mi?

Bu nedenle düşman gördüğü TSK’ya karşı Batı’nın da desteği ile sızma harekâtı düzenlemesi kaçınılmaz olacaktır. Ve geçen onlarca yılda bunu bir güzel becerebildikleri 15 Temmuz 2016 gecesi ortaya çıkmıştır.

Peki, bu adı cemaat, yapılanma tipi tarikat, faaliyet şekli ihanet olan yapı ile nasıl mücadele edilir?

Türkiye Cumhuriyeti tarihi göstermiştir ki; polisiye tedbirler kısa sürede başarı sağlamakta, ancak uzun vadede rakibin daha güçlü gelmesine engel olamamaktadır. 27 Mayıs sonrası AP, 12 Eylül sonrası DYP ve SHP, 28 Şubat sonrası AK Parti’nin başarıları bunun en açık örneğidir. Dolayısıyla bundan 15- 20 yıl sonra bu zihniyetin yine milletin başına bela olmamaları için farklı bir mücadele plânı uygulamak gerekir, gereklidir!

Bu örgüt, gençleri ve çocukları dini kullanarak kendisine bağladığına göre; bunlarla mücadelede de başlangıç noktası dini değerler üzerinden yürüttükleri yalan – yanlış bilgilerin düzeltilmesi ve itikadî ve imanî anlamda fahiş yanlışlarının açığa vurularak halkımızın bunların aslında klasik İslâm anlayışı yerine Batı tarafından geliştirilen ve maksada ulaşmak için her yolun mubah görüldüğü Protestan bir İslâm anlayışını yerleştirmek istedikleri delilleriyle ispatlanmalıdır!

Nedir bu Protestan İslâm anlayışı?

1- Dinler Arası Diyalog masalıdır.

2- Kutlu Doğum Haftasıdır.

3- Cevşen modasıdır.

4- Salya – sümük dindar profilidir.

5- Namazını kıl, orucunu tut, bir de cemaate bağış yap, senden iyi Müslüman yok anlayışıdır.

6- Beklenen İsa hayalidir.

Bu 6 ana yanlış üzerinden kurgulanan bu terör yapısı ile mücadelede Diyanet İşleri Başkanlığı’mıza büyük görevler düşmektedir.

1-2 dini grup veya fikirsel yapı hariç neredeyse bütün ‘kendini Müslüman olarak tanımlayan’ kesimleri etkileyen ya da en azından karşısında olmaktan alıkoyan bu güruha karşı yapılacak en mantıklı hareket; ellerindeki ‘dindar insan’ kozunu almaktır.

1- Dinler arası diyalog masalının bir Vatikan Projesi olduğu, 3’üncü bin yılda Asya Kıtası’nın Hıristiyanlaştırılması için üretildiği gerçeği halka açık açık anlatılmalıdır. Kur’an-ı Kerim’deki “Kâfirleri dost edinmeyin” mealindeki ayet başta olmak üzere “Allah indinde tek din İslâm’dır” hükümleri başta Cuma hutbeleri olmak üzere tekrar tekrar anlatılmalı ve izah edilmelidir.

2- Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in doğum günü kutlaması Hicri takvime göre Mevlid Kandilleri’nde gerçekleşmektedir. Ancak 1989 yılından beri Mümtazer Türköne’nin de öncülüğü doğrultusunda Miladi takvime göre de kutlu doğum haftası adı altında kutlanmaktadır. Hatta ilk kutlamalar Fethullah Gülen’in doğum tarihi olan 27 Nisan’da yapılmaya başlanmış, ancak tepki çekince hafta olarak 20 Nisan’a çekilmiştir. Sonuç olarak yüzyıllardır süregelen Mevlid kandilinde yapılmayan kutlama, panel ve etkinlikler Kutlu Doğum Haftası adı altında yapılmakta, Peygamberimizin doğumu Hıristiyan takvimi ile güya kutlanmaktadır.

3- Cevşen, Şii ve Sünni hadis kaynaklarında asla olmamasına rağmen Peygamber Efendimize atfedilerek yazılan bir takım dua ve Esma’ül Hüsna olduğu varsayılan isimlerin yazılması sonucu kişiyi koruduğu kabul edilen bir muskadır. Şah İsmail’in askerlerine kurşun işlemesin diye zorla cevşen taktırdığı ancak Yavuz Sultan Selim’in ordusu karşısında ağır mağlubiyetler aldığı bilinmektedir. Bu bidat anlatılmalıdır.

4- Salya-sümük Müslüman olmaz. Müslüman onurlu ve örnek insandır. Feraset sahibidir. Biz neyiz, biz kimiz ki gibi Allah’ın kendisine verdiklerine karşı nankörlük yapmayan insandır. Bir lokma, bir hırka anlayışını Müslümanlar arasında yayıp geri kalmasını plânlayanlara karşı, Hz. Peygamber’in vakur, onurlu ve örnek davranışları anlatılmalıdır.

5- Batı Avrupa’nın dini şekilciliğe indirgediği ve ‘Protestan ahlakı’ olarak da tanımlanan şekil şartlarını yerine getir, bol para kazan; öz önemli değil anlayışının getirdiği nokta ile ferasetsiz İslâm’ın geldiği nokta açıkça gözler önüne serilmelidir. Her namaz kılanın Müslüman zannedildiği Protestan İslâm modelinin sonunda Müslümanların arasına sızan misyonerlerin ve yıkıcı tiplerin anlaşılamaması sonucu Müslüman Türk halkına savaş uçağı ile ateş eden ‘sözde’ beş vakit namazında niyazında cemaat tipleri ortaya çıkmıştır.

6- Kur’an-ı Kerim’de de sabit bir şekilde anlatıldığı gibi son peygamber Hz. Muhammed’dir. Başka peygamber gelmesini beklemek, Hz. İsa’yı Hıristiyanlar gibi beklemek veya gelsin de bizleri kurtarsın demek beyhude bir bekleyiş olup, her şeyin sahibi olarak yaratılmış insana yakışmayan eşya sıfatını yansıtmaktadır. Son peygamber zaten 1400 yıl önce gelmiştir.

Velhasıl kelâm 15 – 20 yıl sonra tekrar bu ihanet ile karşılaşmak istemiyorsak, bu 6 mühim konu üzerinde derhal çalışılması gerekmektedir. Aksi takdirde çocuklarımızın, gelecekte hem bu güzel ülkemizi, hem de ahiretlerini kaybetme ihtimali yüksektir.