Vasiyetini Basın Toplantısı İle Açıklaması Sebebiyle Bozkurt İlham Gencer İle Röportaj

111

GİRİŞ:

Hepimiz ölülerin çocukları veya torunlarıyız. Geçici olan bu dünyada ömrümüzü tamamladıktan sonra göçeceğimiz cennet veya cehennemde ebedî kalmak üzere yaratıldık. Zamanı belli olmamakla birlikte gidişi kesin olan bir yolun yolcusuyuz. En büyük hakikat olan ölümün en az ilgiyi görmesi, en az hazırlık yapılması şaşırtıcıdır. Ölüme ilgisizlik insanın kendini aldatmasından başka bir şey değildir.

 

Yüce dinimiz İslamiyet, ölüme hazırlanmayı emreder. Ölüm hakikatini görmek için inançlı olmak da gerekmez. Ölüm, herkesin ortak kaderidir. Ancak onun için gerçek hazırlığı mü’min yapar. Diğerleri sâdece korkmakla yetinirler. Gerçekte ölüm korkulacak bir vak’a değildir. Hazırlık yapılacak bir hâdisedir.

 

Ölüm için yapılacak en önemli hazırlık, onu yok saymamakla başlamalıdır. Bu birinci basamaktır. İkinci basamak da onu uzakta görmemektir. Ölümü, yaşlılara, hastalara daha uygun görmek, ona karşı hazırlıktan kaçınmaktır.

 

Ahirete hazırlıklı olmanın en basit işaretlerinden biri, ölümden sonrası için vasiyet bırakmaktır. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamber (sav) Efendimizin hadislerinde yer alan vasiyet mevzuu, günümüz insanlarının bildiğinden daha ciddî tutulmuş, tavsiye edilmiştir. Günümüzde yaşayan Müslümanların, eski zamanlara göre vasiyet bırakma gerekliliği daha fazla olduğu halde, ihmal edilmektedir. Bu ihmalin sebebi sünnet bilgisinden mahrum olmak veya ölümü uzak ihtimal olarak görmek, onu yaşlılara, ağır hastalarla daha yakın zannetme gafletidir.

 

Yılların eskitemediği, yaşayan efsâne Bozkurt İlham Gencer ülkemizde (muhtemelen) ilk defa, vasiyetini bir basın toplantısıyla açıkladı.

 

Kendisiyle, bu hareketinin sebeplerini konuştum.

 

Bütün Müslümanlara örnek olması niyazı ile iyi okumalar efendim.

 

Oğuz Çetinoğlu: 19 Ekim 2015 Pazartesi günü; kızınız, iki oğlunuz, ailenizden ve yakınlarınızdan bazı kişilerin katlımı ile İstanbul’un Kuruçeşme semtindeki bir otelde, basın toplantısı düzenlediniz ve vasiyetnamenizi açıkladınız. Böylece (bildiğim kadarı ile) Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdiniz.

Sizi, bu kararı almaya ve vasiyetnamenizi basın toplantısıyla açıklamaya sevk eden sebepler nelerdi?

Bozkurt İlham Gencer: Tecrübe, zamanla kazanılan bir özelliktir. Tecrübe sahipleri, bu özelliklerini aile fertleriyle ve yakın çevresiyle paylaşmakla, onlara hizmet etmiş olur. Bu hizmeti hayatın her safhasında gerçekleştirebileceği gibi, yolun sonuna yaklaşıldığında yapılırsa daha tesirli olur. Bilindiği gibi vasiyetlerin; İslam’a, hukuka, toplumun örf ve âdetlerine aykırı olmayan bölümlerinin yerine getirilmesi, geride kalanlar için ‘mecburiyet‘ olarak kabul edilir.

Hayat boyunca, doğruyu göstermek maksadıyla söylenen sözler tavsiyedir. Tavsiyeler unutulabilir veya dikkate alınmayabilir. Vasiyetnameler ise unutulmaz, tatbik edilir.

Bizim insanlarımız bu konuda hassastır. Ben, vasiyetimi açıklamakla hassasiyetlerimizin gereğini yaptığım kanaatindeyim.

Beni tanıyanlar bilirler: Hayatımın hiçbir döneminde mal-mülk-para peşinde koşmadım. Çocuklarıma bırakacağım bir servet yok. Onlara ancak, hayat boyu faydalanabilecekleri tecrübelerimi, temiz bir aile ismini, örnek alınacak bir mazbut hayat tarzını bırakıyorum. İnanıyorum ki onlar da vasiyetimin gereklerini yapacaklar, kendi çocuklarına şerefli bir isim bırakacaklardır.

Çetinoğlu: Vasiyetnamenizi ‘manevi bir talep‘ olarak vasıflandırıyorsunuz…

Bozkurt Gencer: Evet! Vasiyetnamemde maddiyatla ilgili hiçbir hüküm yoktur. Hepsi, inancımızın, kültürümüzün gereği olan manevi hususlardır.

Çetinoğlu: Vasiyetnamenizde açıkladığınız hususların, ‘kesin istek’ olmadığını, ‘talep’ olduğunu söylüyorsunuz…

Bozkurt Gencer: Evet! Emir değil, sadece bir taleptir. Taleplerim yerine getirilirse,  isteklerimi yapanların şahsına ve içerisinde bulunduğumuz topluma faydalı olur.

Çetinoğlu: Nasıl faydalar umuyorsunuz?

Bozkurt Gencer: Taleplerime bakalım:

Allah’tan başka ilah olmadığına, O’nun, Bir, Mutlak ve Ortaksız olduğuna, mülk ve hamd’ın O’na mahsus olduğuna mutlaka inanılmasını talep ediyorum.

Bu talep bize yüce dinimizin emridir. Talebimin kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim’in Allah (cc) sözü olduğunda hiç şüphe yoktur.  Kur’an-ı Kerim ayetleri, insanların muhtaç olduğu bilgileri beyan eder. O bilgilere sahip olanlar ve o bilgilere göre yaşayanlar, Cenab-ı Allah’ın sâlih kullarıdır. Allah, sâlih kullarını geçici olan bu dünyada başarılı kılar ve mutlu eder. Sevilen, üstün tutulan bir konuma eriştirir. Kalıcı olan âhirette Cenneti ve Cemâliyle şereflendirir. Bu ne büyük saadettir…

Çetinoğlu:Ölülerimizin hayırla anılmasını‘ istiyorsunuz.

Bozkurt Gencer: Bir insanın, ölüleri için yapacağı en iyi ve tek hizmet, onları hayırla yâd etmek ve onlar için dua etmektir. Çünkü onların artık ve başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.

Kabir ziyareti elbette çok önemlidir. Mutlaka yapılmalı. Fakat her zaman veya sık sık mümkün olmayabilir. Dua, her zaman ve her yerde ve mutlaka yapılmalıdır. Ölüler için hatırlandıkça bir Fatiha okunmalıdır. Allah (Subhanehu ve Teâla Hazretleri) duayı da okunan Fâtiha’yı da mutlaka muhatabına ulaştırır. Dua ve Fâtiha, iadeli taahhütlü mektup gibidir. Âhiretteki yakınımızın ihtiyacına göre serinlik veya ılık bir esinti, gönderene ise görevini yapmış insanların huzurunu bahşeder. İki taraflı memnuniyet ve mânevî kazanç sağlayan bu işlerin hiçbir mâliyeti, külfeti yoktur.

Çetinoğlu: Her türlü günahtan kaçınılmasını tavsiye ediyorsunuz…

Bozkurt Gencer: Her insan, ölebilecek yaştadır. O halde ölüme hazır olunmalıdır.

Çetinoğlu:Ölüme hazır olmak‘ sözünü nasıl yorumluyorsunuz?

Bozkurt Gencer:Ölüme hazır olmak‘ demek, her işini dürüst ve ölçülü yaparak, ölüm sonrası Allah’a verilecek hesaba hazırlanmaktır. Bu da ancak Allah’ın emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmakla mümkün olur. Mutlaka hesaba çekileceğimizi asla unutmamalıyız. Allah (cc) tarafından hesaba çekilmeden önce, bizler kendimizi hesaba çekmeliyiz. İlahî emirlere aykırı işlerimiz için tövbe etmeli, Allah’tan bağışlanma talep etmeliyiz. Allah bağışlayıcıdır. Tövbe edip, işlediğimiz o hatâyı bir daha tekrarlamaz isek, o hatayı, o günahı hiç işlememiş gibi tertemiz oluruz. Ölümün ne zaman geleceğini bilemediğimiz için her zaman temizlenmiş bir vaziyette olmalıyız.

Milletimiz; ‘Kefenin cebi yok. Öbür dünyaya para götürülemez, mal-mülk hepsi bu dünyada kalacak.’ Der. Ahrete, ancak ve ancak bu dünyada yaptığımız ibadetlerin, iyiliklerin, hayırlı işlerin sevâbı ile gidebiliriz. Bu dünya, ahretin tarlasıdır. Ne ekersek, ahrette ancak onları biçeriz.

Bizler; hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, hemen ölüverecekmiş gibi ahiret için çalışmakla emrolunduk. Ne mutlu bu emrin gereklerini yerine getiren insanlara…

Çetinoğlu:Vatan, bayrak, ülkü ve insan sevginizden kat’iyyen taviz vermeyin!’ Diyorsunuz.

Bozkurt Gencer:Vatan sevgisi imandandır.’ Sözünün hadis olmadığı iddia edilse bile, vatanını sevmek, inancımıza aykırı değildir. Peygamberimiz (sav) Efendimiz de vatanını seviyordu. O halde vatanı sevmek sünnettir. İnsanoğlu, evini ve vatanını sevmeli. İnsan, hür bir vatanda yaşamıyorsa, dinî vecibelerini rahatlıkla yerine getiremez. Hür bir vatanda yaşamanın en belirgin göstergesi bayraktır. Semalarımızda ay-yıldızlı bayrağımız dalgalanmıyorsa, hürriyetimiz yok demektir. Esir insanlar -Allah korusun- Allah’ın değil, kendisi gibi bir insan olan efendisinin emirlerini yerine getirmek mecburiyetindedir. Kula kul olmak, bir insan için çok alçaltıcı bir durumdur.

Çetinoğlu:Ülkü‘den bahsediyorsunuz.

Bozkurt Gencer: Umumî manada ülkü; gaye edinilen, ulaşılmak istenen hedef ve ideal demektir. Ancak insanlara mahsus bir duygudur. Hayvanların ülküsü yoktur. Olamaz. Onlar ancak içinde bulundukları anı yaşarlar. O an aç iseler, karnını doyurmaktan başka bir düşüncesi yoktur. Diğer düşünceleri de hep o an içindir. Yakın ve uzak bir gelecek için hiçbir şey düşünmezler, düşünemezler.

Ülkü; insanı, duygular dünyasının üstüne yükselten ve erişilmesi, ulaşılması kolay olmayan veya her zaman gerçekleşemeyen, buna rağmen gerçekleşmesi, ulaşılması için fedâkârlık ve ferâgatte bulunulmaktan da çekinilmeyen üstün düşüncedir.

Ülküler; ‘duygularla pekiştirilmiş, kuvvetli istek hâline getirilmiş sosyal düşünceler‘ şeklinde de târif edilebilir. ‘Mefkûre‘ olarak da anılmaktadır. Milleti meydana getiren insanlarda ülkü yoksa, milletin ve milleti meydana getiren insanların ilerlemesi yükselmesi mümkün olamaz.

Ülkücü; Herhangi bir ülküye inanıp bağlanan kişidir. Türkçede bu kelime daha çok ahlakî mânâda kullanılmakta ve bir fikre, bir dâvâya bir kurum, kuruluş veya hizmete, düşünce sistemine, belli ahlak telakkilerine samimiyetle ve yürekten inanarak bağlanan kişinin durumunu ifâde etmektedir.

Ülkü, insan olmanın mühim bir şartıdır. Ülkü, insanın gelecekle ilgili düşünceleridir. Ülkü, insanı yücelten bir değerdir. Değerli olmayan insanlar, değer üretemezler. Değer üretemeyen insanların, kendiliğinden yetişen ve kimseye faydası dokunmayan çalı-çırpıdan farkı olamaz.

Bütün bu sebeplerle; ‘Her insanın bir ülküsü olmalı ve ülküsünden asla tâviz vermemeli.’ Diyorum.

Çetinoğlu: Taviz verilmemesini istediğiniz bir başka husus da insan sevgisi…

Bozkurt Gencer: Peygamber Efendimiz buyuruyor: ‘İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmediğiniz müddetçe de iman etmiş sayılmazsınız.’ İnsanlar birbirlerini sevmezlerse, yaşadıkları ortamı cehenneme çevirmiş olurlar. IŞİD ve diğer terör örgütlerinin mensupları, kendileri gibi Müslüman olan insanları sevselerdi, bulundukları bölgeleri kan gölü hâline getirmezlerdi. İnsanı sevmeyenden, Allah’tan korkmayandan korkulur.

Çetinoğlu:Yalandan, riyâdan, haramdan sakının!’ Diyorsunuz…

Bozkurt Gencer: Yalan, herhangi bir kişi, topluluk veya kuruma, yanıltmak maksadıyla yapılan rol veya doğru olmayan herhangi bir ifâdedir. Daha sâde bir anlatımla yalan, yanlış olduğu (doğru olmadığı) bilinmesine rağmen, üçüncü kişinin veya muhatabın doğru olarak algılamasını hedefleyen bir hareket veya ifâdedir. Yalanın kısa zamanda ortaya çıkmamasının sebebi karşılıklı güven olarak ifâde edilebilir. Ancak unutulmamalı ki, söylenen yalan günün birinde mutlaka ortaya çıkar.

Bunun içindir ki atalarımız yalancının bir gün, hem de çok geçmeden foyasının, yalanının ortaya çıkacağını anlatmak için: ‘Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.’ Demiş. Yalancıya kimsenin güvenmeyeceğini anlatmak için de: ‘Yalancının evi yanmış hiç kimse inanmamış.’ Denilerek, yalan ve yalancılığın iyi bir şey olmadığı, özlü bir şekilde belirtilmiştir.

İnsanlar; suçlarının, kusurlarının ve noksanlıklarının anlaşılmaması için yalana başvurdukları gibi, muhataplarını aldatmaktan çirkin bir haz duydukları için de yalan söylerler. Yalanın bolca kullanıldığı toplumlarda haklının yerine haksız, haksızın yerine haklı geçer. Birçok ocaklar yalan dolayısıyla söner, servetler mahvolup gider, insanlar arasındaki karşılıklı güven, sevgi ve saygı duyguları yerlerini şüphe, kin ve düşmanlığa bırakır. Bu yüzden kanlar dökülür, cinâyetler işlenir.

Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde yalan ve yalancılık kötü huyların ve günahların en büyüklerinden biri olarak belirtilmiştir.

Riya; inandığı, düşündüğü gibi olmamak demektir. Sözle ve hareketle riya yapılabilir. Halk arasında ‘ikiyüzlülük‘ olarak bilinir.

Haram; Cenab-ı Allah’ın; kullarının yapmasına, söylemesine, yemesine, içmesine izin vermediği ve aksine davrananların cezalandırılacağının Kur’an-ı Kerim’de açıkça belirtildiği işlerdir.  Haramdan sakınmamak, Allah-ü Teâla’nın emirlerine karşı gelmektir.

Toplumumuz; yalan, riya ve haramdan sakınmayan insanları dışlar ve aşağılar.

Çetinoğlu: Vasiyetini basın toplantısı ile açıklamak suretiyle insanlarımıza örnek oldunuz. Çok faydalı öğütler verdiniz. Cenab-ı Allah sizden râzı olsun.

Bozkurt Gencer: Vazifemi yapmaya çalıştım. Allah’ın rızâsını kazanmaya vesile oldu isem ne mutlu bana…

Mesajımın daha geniş kütlelere ulaşmasına katkı sağladığınız için size teşekkür ediyorum.

 

BOZKURT İLHAM GENCER:

1925 yılında İstanbul’un Bakırköy ilçesinde dünyaya geldi. Annesi ve babası,  ilk çocuklarının adını, ‘İlham Osman ‘ koydular.

 

Babası İbrahim Ethem Bey ile annesi Nihal Hanım, İlham Osman üç aylık bebek iken ayrıldılar. İlham, annesi ve dedesi Halil Nail (Öget ) tarafından yetiştirildi.

 

1932 yılında Şişli’de ilkokul tahsiline başladı.

 

21 Haziran 1934 tarihinde soyadı kanunu çıkınca babası, ‘Gencer ‘ soyadını aldı ve ‘İlham Gencer ‘  olarak anılmaya başlandı.

 

1942 yılında  Şişli Terakki Lisesi’nin Orta kısmından mezun oldu. Daha ortaokulda iken ana dili gibi Almanca biliyordu. 1944 yılında babası vefat etti. 1948 yılında Atatürk Erkek Lisesi’nden diploma aldı. Bu tarihten sonra müzisyenliği meslek edindi.

 

Annesi Nihal Hanım, uzun yıllar Almanya’da tahsil görmüş, Almancayı ana dili gibi konuşan, bunun yanında Fransızca ve İngilizceyi de iyi bilen bir hanımefendi idi. Çocuklara piyano dersleri veren Nihal Hanım, cam içi süsleme dalında iyi bir sanatkârdı. Birçok sergiler açmıştır. Ondaki sanat yeteneği, oğlu İlham Gencer’e intikal etmiştir.

 

Babası İbrahim Ethem Bey, ilk eşi Nihal Hanım’dan ayrıldıktan bir süre sonra ikinci evliliğini gerçekleştirdi. Bu evlilikten İlham Gencer’e bir kız kardeş geldi. İlham ve Semra Gencer kardeşler arasında sevgi ve saygı ağlarıyla örülmüş ve halâ devam etmekte olan dostluk bağları oluştu.

 

Henüz 5 yaşında iken annesinden aldığı derslerle piyano çalmayı öğrenmişti. 1949 yılında, 24 yaşında iken İstanbul Radyosu’nda; ‘İlham Gencer’le Cumartesi Geceleri ‘ isimli programla profesyonel müzik hayatı başladı. Sahneye ilk defa, yine 1949 yılında Sarıyer’de, sonradan adı Urcan Restaurant olarak değişen Sarıyer Canlı Balık Lokantası’nda adımını attı.

1953 yılında Ayten Alpman ile evlendi. Bu evlilikten 1954 yılında,  ‘İlhan ‘ adını verdikleri oğulları, 1955 yılında da ‘Ayşe ‘  adını verdikleri kızları dünyaya geldi. İlham Gencer’in Ayten Alpman ile evliliği, anlaşmazlık sebebiyle 1960 yılında dostça son buldu. 1964 yılında Necla Hanım ile evlendi. Bu evlilikten 1965 yılında ‘Bora ‘  adını verdikleri oğulları dünyaya geldi. Her üçü de baba mesleğini seçtiler, çok başarılı oldular.

 

Çocukluk yıllarında başlayan ve gelişen milliyetçi düşüncelerinin ışığında, 1967 yılında siyasetle ilgilenmeye başladı.

 

İlham Gencer, 1991 yılında, çok sevdiği eşi Necla Hanım’ı bir trafik kazasında ebedî âleme yolcu etti. O tarihten bu yana mutlu günlerinin hâtırâları ile yaşıyor.

 

Kadim dostu Sami Coşkun, İlham Gencer’in hayat hikâyesini bütün detayları ile, ‘Sanatta ve Siyasette İlham Gencer ‘ isimli kitapta topladı. Kitap, Fosil yayınları arasında, 2009 yılının Ocak ayında kitapçı vitrinlerindeki yerini aldı.

 

İlham Gencer; 2009 yılının ilk ayında YAŞAYAN ÇINAR isimli müzik albümünü hazırladı.  Albüm Mart ayında CD şeklinde İlham Gencer hayranlarına ulaştı. CD’de, başta kendi bestesi olan Yavuklu Binnaz olmak üzere  22 adet şarkı yer alıyor.

 

İlham Gencer, kendi buluşu orijinal kültür fizik hareketleri yapıyor, yüzme ve yürüyüş olarak günlük sporlarını aksatmıyor.  ‘Sanatçının emeklisi olmaz.’ Düşüncesiyle müzik çalışmaların devam ediyor. ‘Berrak  ve güçlü bir hâfıza, gür bir ses ve sağlıklı, sportmen bir vücut.’ Günün İlham Gencer’ini bu cümlelerle tanıtmak yanıltıcı değildir.

 

 

 

 

Önceki İçerikHâlâ Anayasa ve Başkanlık’mı
Sonraki İçerikReza’let
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.