Ülkemizin ağır ve acı bir dönemden geçtiği herkesçe malumdur.
Millet olarak “ağır ve acı” süreçler konusunda oldukça tecrübeli olduğumuz söylenebilir.
Ancak bizde bu tecrübeler, “ders almaya” vesile olmaktan çıkmaya başladı demek de yanlış olmayacaktır.
Zira çok uzun süredir benzer tecrübeler altında acılar yaşamamız “ders almaktan” ziyade unutmayı tercih ettiğimizin de bir göstergesidir.
Unutmak ise böylesi acı olaylara sebebiyet verenlere, bu olayları önlemek yerine onları adeta kışkırtanlara gereken demokratik tepkiyi millet olarak vermemize engel teşkil eden başlıca etkendir.
Hatta gerektiğinde kendimizi savunmamızın bile önüne geçer unutmak.
Çünkü unutan milletler haklı oldukları meselelerde kendilerini ifade etmekten aciz hale gelirler.
Dolayısıyla direnç göstermeleri gereken yerde dirençleri kırılır.
Biz bu durumu 1980 darbesi sorası daha belirgin bir biçimde yaşamaktayız.
Zira o günleri yaşayanlar çocuklarını yetiştirirken aynı felaketin yaşanmaması adına a-politik bir nesil yetiştirme gayreti içerisinde olmuştur.
Hâlbuki politika ile ilgilenmek dünya ve ülke meselelerine duyarlı olmayı zorunlu kılar.
Kişinin savunduğu fikir ne ise o fikir ve karşı fikir hakkında bilgi sahibi olmasını gerektirir.
Böylece kişinin hem kendini, hem de diğerlerini öğrenmesini ve kendini yetiştirmesini sağlar.
En azından öyle olmalıdır.
Bunun yanında politika ile “bilinçli biçimde” ilgili olan halk, ülke yöneticilerinin denetim mekanizması haline gelir.
Dolayısıyla hangi görüşten olursa olsun denetleneceğini bilen yönetimin, yönetim ahlakı düzgün olur.
Bunun örneklerini Avrupa’da görürsünüz.
Siyaset ile ilgilenmek kişinin tarih bilgisini ve şuurunu da geliştirir.
Çünkü siyaset üretmek için ülke meselelerini bilmek gerekir ki bunu bilmenin yolu da tarih bilgisinden geçmektedir.
Bunun örneklerini de Avrupa’da çok görürsünüz.
Bize gelince…
Bırakın halkı, “aydın” dediğimiz kişilerin bile birçoğu tarih bilgisi ve şuurundan bihaber.
Şuursuz insanların, milletine yapılan haksızlıklara “direnç” göstermesini bekleyebilir misiniz?
Ya da halkı bilinçlendirip haksızlıklara karşı mücadele azmini arttırmasını?
Aydını böyle olan bir halkın kendinden şüphe eder hale gelmemesi ve kendine yapılan haksızlıklara karşı “direncinin kırılmaması” mümkün müdür?
Değildir elbette.
Ve unutmamak gerekir ki bir milletin direncinin kırılması, o milletin varoluş mücadelesine girmesinin en büyük nedenlerinden biridir.
İşte direncimizin sınandığı bugünlerde biz de tam bu noktadayız diye düşünüyorum…
Kırılan direnç yeniden bilenir mi?
Tarihimizde örneği çok…
“Günümüz için durum ne olur?” derseniz…
Göreceğiz…
Saygılarımla…