Erich Fromm, “Sevme Sanatı” adlı eserinde; “Sevgi, kişinin kendi bütünlüğünü, bireyselliğini koruyarak gerçekleştirdiği bir birliktir. Sevgi, insana özgü dünyadan bir şeyler vermektir. Bunlar ilgi, sorumluluk, saygı ve bilgidir” demektedir.
Atalay Yörükoğlu’ da sevgiyi; “İnsanları birbirine yaklaştıran olumlu ve iyi duyguların tümü” olarak tanımlar.
“İnsan, sevme yeteneğini sevilerek kazanır. Sevmeden önce sevilmeyi öğrenir.“ “Sevecenlik, ilgi, anlayış, hoşgörü, acıma, bağlılık ve beğenme de bu duygunun ürünleridir” der.
Japon düşünür Masumi Toyotome, “Three Kinds of Love” “Aşk üç çeşittir” adlı eserinde gerçek sevginin “nasıl” olması gerektiği hususunda modern çağa farklı bir pencere açmıştır. Toyotome, sevgiyi üç başlık altında incelemektedir:
1. Eğer türü sevgi: Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgi türüdür. “Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim.” Gibi şarta bağlanmaktadır.
En çok rastlanan sevgi budur. Bir şarta bağlı, karşılık bekleyen sevgidir. Nedeni ve şekli bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır. İlişkilerin çoğu “eğer” türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk biter.
Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için çok çalışır. Fakat başarılı olamaz. Babasının yüzüne bakacak hali kalmaz. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gider.
Eve döndüğünde babası öfkeyle; “Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone’ye gittin” diye bağırır.
Delikanlı; “Ama baba, vaktiyle sen de Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın” der. Baba kızarak, delikanlıyı tokatlar. Çocuk da intihar eder.
İnsanlar “eğer” türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler. “Eğer” türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır yük haline gelebilir.
2. Çünkü türü sevgi: Kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. “Eğer” türünden farkı yoktur, insana yük getirir.
Kişiler daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Sevenlerinin, bir gün başkasını sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama, sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer.
Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en çalışkan öğrencisi, yeni gelen çalışkan öğrenciye kızar.
Japonya da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Fena halde çirkinleşince, nişanlısı onu terk etmiş. Daha acısı, anne ve babası, ziyarete bile gelmemişler.
Sahip olduğu sevgi, güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan, bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş.
Toplumlardaki sevgilerin çoğu “çünkü” türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür.
3. Rağmen türü sevi: Koşula bağlı değildir, karşılığında bir şey beklenmez. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine de dayanmaz.
Bu tür sevgide, insan “bir şey olduğu için” değil, “bir şey olmasına rağmen” sevilir. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine “rağmen” olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.
Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur. Bu tür sevgi, yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir. “Dünyadaki en büyük kıtlık, rağmen türü sevginin yeterince olmayışıdır!”
Bir mağazadan kendine gömlek alan çocuk tezgâhtara, “bu gömleği eve götüreyim. Eğer annemle babam gömleği beğenirse geri getirip değiştireceğim” diyor.
Tezgâhtar şaşırarak sebebini sorunca çocuk, “O’nlar hep benim istemediğim şeyleri yapıyor ve benim zıddıma davranıyorlar. Ben de O’nlara inat beğenmedikleri bir gömlek alacağım” diyor.
Evde ve okulda yeterince sevgi bulamayan insan, o sevgiyi dışarıda arar. Çünkü insan sevgisiz yaşayamaz.
Doğan Cüceloğlu, “olumlu benlik” kavramı için koşulsuz sevgiyi önerir: “Olumlu benlik bilinci için koşulsuz sevgi gereklidir. Koşulsuz sevgi birey ne yaparsa yapsın onun sevgi ve saygıya layık olduğunun kabulüdür. Bu tür sevgi içinde büyüyenlerin benlik anlayışları, güçlü ve olumludur.” Der.
Mevlana’nın şartsız kabul dediğimiz; “gel, gel kim olursan ol yine gel” çağrısı koşulsuz sevginin en güzel örneğidir.
Sevgi, yaşamı renklendirmekte, değerli ve yaşanır kılmaktadır. Sevgi ilgi, hoş görü, haklara saygı göstermek ve korumak demektir. Sevgi tahammül göstermek, kişinin kendisini aşması, doğaya, çevreye, tüm canlılara karşı duyarlı ve sorumlu olması demektir.
Değerli eğitimci Veysel Sönmez sevgi hakkında; “Sevgide yalan, kandırma, dolandırma, sömürme, öç alma, kin duyma, varlıkları araç olarak görme ve kullanma, küçük görme, aşağılama, ezme, öldürme, cezalandırma vb. gibi duygulara yer yoktur.” demektedir.
Kişiler arası iyi ilişkileri, barışı, güveni, fedakârlığı hoşgörüyü, başarıyı sağlayan sevgidir. Sevginin olduğu yerde; yenilikler ve güzellikler vardır.
Ümidimizi, yaşama sevincimizi, mutluluğumuzu sevgiden elde ederiz. Duyguların en yücesi, yüreğimizdeki bahçelerin en güzel çiçekleri sahip olduğumuz sevgidir.
Sevgiyi, tüm olumsuzluklara rağmen yaşatmamız gerekir. Niçin ve nasılları bir kenara bırakarak, insanları, ağaçları, hayvanları, toprağı, suyu kısaca tüm canlıları tadında sevmeli, sevgi dolu kalplerle yaşamayı bilmeliyiz.
Yunus’un diliyle son söz:
Ben gelmedim da’vi için,
Benim işim sevi için.
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmağa geldim.
Yunus Emre
Sevgiyle kalın…