‘İlim öğrenmek ve öğretmek, böylece ilâhî mesajı insanlara tebliğ etmek,
Müminin üzerinde bir yükümlülüktür.’
Oğuz Çetinoğlu: Jeoloji-jeofizik Mühendisi olarak petrol aramalarında çalışmış bir kişisiniz. Bütün çalışma hayatınız yurt dışında geçti. Emekli olduktan sonra vatanınız Türkiye’ye döndünüz ve İslam ile ilgili bir konuda araştırmalar yapıp, benzerine kolayca rastlanamayacak bir kitap yazdınız, yayınladınız.
Sizi, tahsiliniz ve mesleğinizle ilgisi olmayan bu çalışmaya yönlendiren etkenlerden söz eder misiniz?
Türköz Özbey: Galatasaray Lisesi’ndeki daimi-yatılı öğrenicilik yıllarından başlayarak, Yüce Rabbimizin bir lütfu olarak İslam dinine yakın alaka duydum Ortaokul yıllarından itibaren ibadete başladım ve devam ediyorum.
İslam ilâhiyatçılar da dâhil kimsenin tekelinde değildir. Yediden yetmişe ilim öğrenmek (ve öğretmek) ve böylece ilâhî mesajı insanlara tebliğ, müminin üzerinde bir yükümlülüktür.
Asıl mesleği itibarıyla bir hukukçu olan Edwin Hubble, Pasadena CA, USA gözlem evinde, teleskobunun başında onlarca yıl uzayın derinliklerindeki hakikatleri başarıyla ortaya çıkarmak için ne yaptı ise, ben Türköz’de kendimi, pek tabiidir ki bir ‘telâfi Eğitimi’ne tabi tutarak, jeolog-jeofizikçi gözü, birikimi ve mantığı ile samimi bir Müslüman olarak İlâhi Kitaba yöneldim ve sözünü ettiğiniz bu derleme mahiyetindeki eser İngilizce, Fransızca ve Almanca versiyonlarıyla ortaya çıktı.
Çetinoğlu: Eserinizin özelliklerini anlatır mısınız?
Özbey: Yüce Allah insanlığa sayısız nimetler lütfetmiştir. İman sahibi hiçbir kimse bunu inkâr edemez. Ama diğer bir hakikat da, bazı istisnalar hariç, Yüce Allah’ın bu nimetleri, insanlara bir gayret ve çalışma karşılığı nasip ettiğidir. Bu gayret hem dünyevî hem de uhrevî nimetleri elde etmek için istenmiştir. Yüce Allah’ın insanlara vereceği en büyük nimet ise ‘Rızası’dır. O Rıza’yı kazanmanın yolunu da bize, kulu ve elçisi sevgili peygamberimiz Muhammed s.a.’a Cebrail a.s.vasıtasıyla vahyettiği, âlemlere rahmet Kur’ân-ı Kerim’le göstermektedir. Ama o yüce Kit ab’dan nasiplenmek, gayret, hem de büyük bir gayret istiyor.
‘Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onda Kitabın temeli olan kesin anlamlı ayetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. Kalplerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: Ona (Kur’ân’a) inandık, hepsi Rabbimizin katındandır derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler.’ (Âl-i İmrân 3/7:)
Yukarıdaki Âyeti Kerime’de bahsedilen kesin (muhkem) ayetler zaman üstü ve cihanşümuldurlar.
Zamana ve mekâna göre değişmeyen, Allah’ı ve ilahî düzeni, temel ahlakî kuralları öğreten. değişmez, uyulması şart olan ilâhi mesajlardır.
Çeşitli anlamlı (müteşâbih) ayetler ise dinamik ayetlerdir, sembollerle de anlatılırlar, yorumları zamana, mekâna, fertlerin ve toplumların gelişmişliğine göre sürekli olarak değişebilir, Çeşitli anlamlı (müteşâbih) ayetler muhkem ayetlere ters düşmemek şartıyla, yorumlanmaya açıktırlar, insanlar kendi kapasitelerine göre bu ayetlerden de nasiplerini alırlar.
Bazı ayetlerde de muhkem ve müteşâbih mesajlar birbirinden ayrılmamış, iç içedirler. Ayetin muhkem kısmı amaca yönelik ve cihanşümuldur, müteşâbih kısmı ise bu amaca ulaştıracak araçlardır.
Çeşitli anlamlı ayetleri veya karma ayetlerin yoruma açık kısımlarını muhkem kısımlarının önüne çıkarmak yukarıdaki (Âl-i İmrân 3/7) ayetinde belirtildiği gibi fitne sebebi olabilir.
Bu çalışma, Kur’ân-ı Kerim’deki İslam’ın ana yapısını en kısa zamanda ve doğru şekilde -seçtiğimiz âyetlere dayanarak-, öğretebilme gayesi gütmektedir.
Çeşitli surelerden seçtiğimiz ayetler hayatın her safhasını içerecek şekilde düzenlenmiştir. Bir mevzuu tam kavramak için, birçok sure’den birçok ayeti, çeşitli başlıklar altında bir araya getirip derlemek icap ediyor.
Bu seçim, Kur’ân-ı Kerim’deki İslam’ın ana yapısına odaklanmıştır ve niyetimiz hiçbir şekilde Kur’ân’ın bütünlüğünü bölmek veya bir kısmını ihmal etmek değildir. Ümidimiz bu çalışmanın Kur’ân’ı okuma ve anlama arzusunu artırmasıdır. Kur’ân-ı Kerim’in bütünü için, yayınlanmış Türkçe meallere bakmak yeterli olacaktır.
Ben bu kitapta sadece deneme mahiyetinde bir ‘derleme’ yapmaya çalıştım. Derlediğim bu Türkçe âyet metinleri üzerinde hiçbir iddiaya sahip değilim; benim yaptığım şey, günümüzün uzman yorumcularının verdiği metinleri bu kitapta bağdaştırmak ve telif etmek ile sınırlı kalmıştır diyebilirim.
Bunun için, birbiriyle karşılaştırarak, dört Türkçe, iki İngilizce ve bir Fransızca yedi ayrı mealden faydalandım.
Mümkün olduğu kadar, ‘muhkem’ olduğunu düşündüğüm ayetleri seçtim. Ayrıca az da olsa, bazı ayetlerde parantez içi kısa bilgiler vermek suretiyle âyet meallerini daha iyi anlaşılır hâle getirmeye çalıştım ve okuyucular için önemli saydığım bazı bölümlerin başına, bazı ayetlerin de sonuna (Bir Acıklama: …) biçiminde ekler koyarak onlara faydalı olmaya gayret ettim. Bu çalışmada gerçekleştirdiğim mütevazı açıklamalar için Profesör Dr. Salih Tuğ’un görüşü ve onayı alındı.
Çetinoğlu: Kitabınızda insanı yücelten vasıflara da yer veriyorsunuz. Bunların neler olduğu konusunda okuyucularımızı bilgilendirir misiniz?
Özbey: İnsanı yücelten vasıflar şöylece özetlenebilir:
İman, Amel-i salih (iyi şeyleri en iyi şekilde yapma), İlim, Hikmet (Bilgelik), Akıl, Bilgi, Sevgi, Sabır, Tevazu, Dürüstlük, İyi kalplilik – merhamet -Affetme, Sadâkat, Cömertlik – hayırseverlik…
Çetinoğlu: Bir de insanı alçaltan özellikler var. Onları da özetler misiniz?
Özbey: İnsanı alçaltan vasıflar:
Küfür, Kötü ameller, Nefse düşkünlük, Kıskançlık- Haset ve Fesatlık, İftira-Arkadan konuşma, Gizli konuşma ve kötü sözlülük, Bölücülük, Kibir, Cimrilik, Şehvet, Zan, İhanet, Gösteriş, Zulüm, Nankörlük…
Çetinoğlu: Kitabınızı hazırlarken, Kur’an-ı Kerim’in, yerli ve yabancı değişik kişiler tarafından yazılmış meal ve tefsirlerini incelediniz.
Müsteşrikler ile yerli uzmanların yorumlarında farklılıklar buldunuz mu?
Özbey: Çalışmamda sadece dünyaca tanınmış ve kabul görmüş Müslüman/müminlerin meal ve tefsirlerini ve eserlerini inceledim. Bunlar: 1- Diyanet İşleri Başkanlığı veb sitesi: www.diyanet.gov.tr
2- Muhammad Hamidullah, Le Saint Coran, Paris 1956 ve d. 3- Muhammad Hamidullah, Aziz Kur’ân, (Çeviri: Abdülaziz Hatip, Mahmut Kanık), İstanbul 2000. 4- Muhammed Hamidullah, Kur’ân-ı Kerim Tarihi, (Çeviri: Dr. Sâlih Tuğ), İstanbul 1993. 5- Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, ( Çeviri: Dr. Salih Tuğ) , İstanbul 1990. 6- Muhammad Asad, The Message of The Qur’an, Gibraltar 1993. 7- Muhammed Esed, Kur’ân, Mesajı , (Çeviri: Cahit Koytak, Ahmet Ertürk) İstanbul. 8- A. Yûsuf Ali, The Holy Qur’an, A.B.D. 1983. 9- Yûsuf Ziyaeddin ve diğerleri, Kur’ân-ı Kerim ve Türkçe anlamı, Ankara 1991. 10- Ali Özek ve arkadaşları, Kur’ân-ı Kerim ve açıklamalı meali, Ankara 2002. 11- Süleymân Ateş, Harâm Olan Eylemler, İstanbul 1997. 12- Yûnus Vehbi Yavuz, Kur’ân’da Kadın hak ve Özgürlükleri, İstanbul 1999. 13- Recep Aykan, Kur’ân Fihristi, İstanbul 2000. 14- Ahmet Yaman, İslam Devletler Hukukunda Savaş, İstanbul 1998. 15- Ahmet Yüksel Özemre, İslam’da Aklın Önemi ve Sınırı, İstanbul 1995. 16- Ahmet Yüksel Özemre, Kur’ân’ı Kerim ve Tabiat İlimleri, İstanbul 1999. 17- Ali Murat Daryal, İslam’ın Doğuş ve ilk yayılışının Psiko-Sosyal Açıdan Tahlili, İstanbul 1999. 18- Metin Yurdagür, Allah’ın sıfatları (Esmâu’l Hüsnâ), İstanbul 1984.
Çetinoğlu: Müslüman toplumların batı medeniyeti ve teknolojileri karşısındaki durumunu nasıl yorumluyorsunuz?
Özbey: Müslüman toplumların batı medeniyeti ve teknolojileri karşısındaki geriliği o kadar aşikar ki yoruma hacet yok.
Çetinoğlu: Müslümanların bu durumda olmalarının sebepleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Özbey: Kur’ân-ı Kerim’de yer alan birçok ayette isabetli ve dirayetli bir biçimde kullanılan akıl yüceltilmekte; Kur’ân’ı ve Kâinatı anlamak, düşünmek, ibret almak ve öğüt almak, cehalette kalmamak, aydınlanmak ve hidayete ermek için akıl, ‘olmazsa olmaz’ kabul edilmekte, aklını kullanmayanlar ise yerilmektedir.
… O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkârcı) kılar. (Yûnus 10/100)
İçtihat kapısının kapatılması dolayısıyla pozitif düşünce ve ilmin önüne set çekilmesi İslam’a yapılan en büyük kötülük olmuştur ve geri kalmanın en önemli sebebidir.
Çetinoğlu: Türkiye dışındaki Müslüman ülkelerinde de bulundunuz. Türkiye’deki Müslümanlık ile bulunduğunuz ülkelerdeki İslâmiyet anlayışı ve İslamî yaşayış arasında dikkatinizi çeken durumlar oldu mu?
Özbey: Türkiye henüz istediğimiz seviyede olmamakla beraber doğru yolda. Biraz daha zamana ve birliğe ihtiyacımız var.
Çetinoğlu: Hıristiyanların, Müslüman’la teröristi özdeşleştirmesinin sebeplerini tahlil eder misiniz?
Özbey: İslam barış dinidir. Dini, vatanı, zulme uğrayan korunmasız kimseleri savunmayı emreder. Fakat aşırı gitmeyi yasaklar. İslam, İslamî hayat tarzını kabulleniş hakikî bir mümin Müslüman’ı kainat ve tabiattaki düzenle uyum içinde yaşamaya ve bu düzeni, adaleti ve sulhu muhafazaya teşvik eder. Şuur sahibi hakikî bir mümin Müslüman’ın düzeni, sulhu, adaleti bozucu davranışlarda bulunması düşünülemez. Gayri Müslimlerin Müslüman’la teröristi özdeşleştirmesinin sebebi Kur’andaki İslam’ı bilmemeleri ve kendine Müslüman diyen ama hakikatte mümin olmayan bazı yanlış yönlendirilmiş İslam istismarcılarının yaptığı anarşik davranışların İslam’a mal edilmesidir.
İslamiyet bazı kasıtlı tenkitçilerin ileri sürdüğü gibi, kesinlikle, bir şiddet dini değildir.
Öyleyse, sen (Ey Muhammed!) inkârcılara uyma, onlara boyun eğme; bununla (Kur’ân ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver. (Furkan 25/52:)
Ayette belirtildiği gibi mücadele terörle, şiddetle değil Kur’ân’la, ilimle olur.
Çetinoğlu: İmanı tam olmakla birlikte insanımızın İslamiyet’i doğru algılayamadıklarını söylüyorsunuz.
Dikkatinizi çeken algılama hatalarını belirtir misiniz?
Özbey: Günümüzde yer yer bazı Müslümanlar, İslamî düşünüş ve yaşayışlarında bu aziz ve sâde dini birtakım hurâfelerle karışık hâle getirebilmektedirler.
Biz Müslüman Türklere gelince: Etrafta Kur’ân meali’ bolluğu olduğu halde, müelliflerinin kullandıkları devrik cümleler ve akıcı olmayan Türkçe yüzünden, birçoğunu anlamak ve akılda tutmak bir çok kimse için zor oluyor. Zaten okumayı pek sevmeyen yurttaşlarımız bu durum karşısında okumayı bırakıp, ondan bundan duyduklarıyla yetinip, hurafeyi İslam dini sanıyorlar.
Peygamber der ki: ‘Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı büsbütün terkettiler‘. (Furkân 25/30).
Kur’ân’ı anlamadan, hayata tatbik etmeye çalışmadan sadece yüzünden, hele de menfaat karşılığı, okumak onu terk etmektir, neticesi de hüsrandır.
Çetinoğlu: Kur’an-ı Kerim’in müteşâbih ayetlerinin farklı yorumlanmasının sebepleri hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim?
Özbey: Çeşitli anlamlı (müteşâbih) ayetler dinamik ayetlerdir. Muhkem ayetlere ters düşmemek şartıyla, yorumlanmaya açıktırlar. Yorumları insanların hayatlarını zamana, mekâna, değişen ekonomik ve sosyal şartlara adapte edebilmeleri için kıyamete kadar baki kalacak olan Kur’an’ı Kerim’in, her devre hitap etmesine ve tekâmüle imkân sağlarlar. Yüce Allah’ın müminlere sayısız lütuflarından biridir. İnsanlar kendi kapasitelerine göre bu ayetlerden de nasiplerini alırlar.
Çetinoğlu: Cenab-ı Allah’ın kâinatı yaratış sebepleri tartışma konusudur.
İncelemeleriniz sonunda, bu konuda oluşan kanaatlerinizi açıklar mısınız?
Özbey: Allah, O’ndan başka tanrı olmayandır. Kayyumdur (varlığı tamamen zatından kaynaklanan, mevcudiyeti, yarattıkları gibi şarta ve ortama bağlı olmayandır). Ebedîdir (zaman ve mekânı yaratmadan evvel de bütün sıfatlarıyla zaman ve mekân boyutu olmadan ezelde var olandır). Hiçbir şey O’na benzemez. Allah, kâinatta var olan her şeyi yaratandır. Yarattığı her şeyin kaderini ancak O tâyin eder. O yarattıklarına hükmünü geçirendir.
Çetinoğlu: Allah, kâinatı niçin ve kimler için yaratmıştır?
Özbey: Hiç kimse için değil, kendisi için yaratmıştır. Evrenin yaratılış sebebi bizzat Allah’ın kendisidir. Biz yaratıklar, Allah’ın yaratıcı gücü dışında, ayrı ayrı varlıklar olarak mevcut değildik. Şeklen yaratılmadan evvel de Allah’ın bilgisinde vardık. Allah yarattıklarının varlığını yarattıktan sonra öğrenmiş değildir. Çünkü O’nun bilgisine yeni bilgiler eklenmez. O’nun gücü ve bilgisi ne artar, ne eksilir, ezelde olduğu gibi hep aynıdır.
… Kitab’da (Levh-i Mahfuz) Biz hiçbir şeyi eksik bırakmadık… (En’âm 6/38:)
Maddî âlemlerin yaradılışı, zaman ve mekânın yaradılışı ile başladı (Big bang/büyük patlama). Metafizik (manevî) âlemin yaradılışı ve özellikleri hakkında ise var olduklarına olan inancımız dışında bilgimiz yoktur.
Allah, bilgisindeki bu varlıkları (kader), görünür âlemde, yarattığı zamanın akışı içinde, bilgisine göre biçimlere kor; arzu ettiğinde ‘Ol!’ der ve o da hemen oluverir.
(O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece ‘Ol!‘ der, o da hemen oluverir. (Bakara 2/117:)
Allah’ın birçok sıfatları vardır. Allah Yaratandır, Öldürendir, Yeniden yaratandır, Rızk verendir, Bilendir, Hükümdardır, Hükmünü yürütendir, hasılı sayısız sıfatların (Esmâü’l-Hüsnâ) sahibidir. Allah, Evreni kendi ulûhiyet ve rubûbiyetinin tezahürü için, sıfatlarının etkinliği için yaratmıştır. Zira yaratılanlar olmadıktan sonra yatılıcığın, rızk verilenler olmadıkça rızk vericiliğin, anlamı kalmaz. Bu sıfatların etkinleşmesi için yaratıkların var olması gerekir. Rabbimiz sonsuz Kemal sahibidir. Eğer bu kâinat (Evren) yaratılmasaydı Rabbimizin Kemal sıfatında noksanlık olurdu.
Işığı olmayan güneş düşünülemeyeceği gibi, yaratığı olmayan yaratıcı da düşünülemez.
Çetinoğlu: Uzun yıllar yurt dışında kalanlardan bazıları, milletinin değerlerine yabancılaşarak, batı hayranı bir kimlikle Türkiye’ye dönüyorlar. Bazıları da Yahya Kemal Beyatlı gibi kendi özünü bularak ve bağlanarak…
39 yıl gurbette kaldıktan sonra, özü ile bütünleşen bir insan olarak yurdunuza döndünüz. Konu ile ilgili duygularınızı anlatır mısınız?
Özbey: Üzgünüm. Maddeten ilerlemiş fakat sosyal hayat ve ahlak bakımından, bıraktığımız zamandakinden daha zayıf durumda bir ülke buldum.
Çetinoğlu: Batılıların; Müslümanları, özellikle Müslüman Türkleri sevmedikleri konusunda genel kabul görmüş bir kanaat var. Bu kanaatin oluşumunda, bizim hatalarımız, batılıların yanılgıları olmuş mudur? Tahlil eder misiniz?
Özbey: Bizim hatamız ilmi dışlayıp hurafeye yönelmek, dolayısıyla da maddî ve manevî gücümüzü kaybetmemizdir.
Çetinoğlu: Uzun yıllar bir arada yaşadığınız batılıların elit tabakası ve medyası; Müslüman Türklerin adının karıştığı, kendi toplumlarında da rastlanabilecek olayları genelleyerek Türkler aleyhinde kullanmaları, sıkça rastlanan provokasyonlardandır.
Bu provokasyonları tek tek ele alıp tahlil edersek, bir sonuca ulaşmak zordur, belki de mümkün değildir. Biz de onlar gibi genelleyerek ve gözlemlerinize dayanarak batının Müslüman-Türk aleyhtarlığını yorumlar mısınız?
Özbey: Bunun en bariz sebebi Haçlı seferlerinden ve Osmanlı’nın hâkim olduğu asırlardan kalan kuyruk acısıdır.
Tarih boyunca İslam ülkelerinde hukuken kabul görmüş varlığından rahatsız olunmamış kiliselerdeki çan kuleleri ve çan sesleri bugün dahi Türkiye’mizde ve diğer İslam ülkelerinde varlıklarını sürdürebilmektedir. Batıda ise bugün, camiye müsâmaha gösterdikleri halde ‘minâre ve ezan sesi var olsun mu olmasın mı?’ meselesi hukukçular ve halk tarafından münâkaşa edilebilmektedir.
TÜRKÖZ ÖZBEY 1935 yılında babamın doktor olarak vazifeli bulunduğu Malatya’nın Arapkir ilçesinde doğmuşum. İlk okulu çeşitli Anadolu illerinde okuduktan sonra Galatasaray Lisesine yazdırıldım.
1954 yılında Galatasaray Lisesi’nden mezun olunca, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde jeoloji-jeofizik öğrenimimi ve vatanî vazifemi tamamladıktan sonra 1960 yılında yurtdışına gittim. Almanya’da mesleğimde dokuz aylık bir staj gördükten ve Paris’te de iki yıllık ilave öğrenimden sonra Jeoloji-Jeofizik Yüksek Mühendisi olarak meslekî hayatıma bir Fransız petrol şirketinde Cezayir’de başladım. Cezayir’de geçen on bir yıldan sonra, âilemle birlikte Londra’ya geçtik. Büyük bir milletlerarası Amerikan petrol şirketine intisâp ederek onlarla sekiz yıl Londra’da, on beş yıl kadar da Amerika’da çalıştıktan sonra emekli olarak âilemle birlikte 1997 de yurda döndük.
|