Öğretmenlerin nöbet görevlerinin “fazla mesai” olarak tanımlanmaması nedeniyle, eğitim sendikaları nöbet tutmama kararlarını sürdürmektedirler.
Öğretmenler, yöneticiler yıllardır görevlerini her koşulda, karşılık beklemeden, özveriyle ve laikiyle yaptılar, yapmaya da devam etmektedirler.
Günümüzde, dünyadaki yeni gelişmeler ve kaçınılmaz değişim, insan unsurunu daha bir öne çıkarmış, demokratik hakların verilmesini kaçınılmaz kılmıştır.
Yıllarca okullarda sigortasız çalışan hizmetliler bilinçlenmiş, çalıştıkları kurum ve yöneticileri hakkında dava açarak, emekli olma ve tazminat alma hakkını kazanmışlardır.
Okullara kadrolu hizmetli vermeyen, para yardımında bulunmayan hükumetler, okul yöneticilerini ucuz maaşla sigortasız hizmetli çalıştırmaya mecbur ederek, usulsüz uygulamalara göz yummuştur.
Mağdurların haklarını kazanması durumunda da, okulları yalnız bırakarak mahkeme ve sigorta bedellerini yöneticilere havale etmiştir. Bunun cezasını da kurum müdürleri çekmiştir.
Birçok memur, mesai dışı çalışmadığı halde, sanki çalışmış gibi yıllarca fazla mesai ücreti almış, öğretmenler ise yıllarca planlarını ve derse hazırlıklarını, “mesailerinin dışında 3-5 saat zaman ayırarak yaptıkları halde“, bu özverileri görmezlikten gelinerek, ya da görevin parçası sayılarak ücretle değerlendirilmemiştir.
Bir teftişimde, öğretmenlerimizden birinin eşi okula gelerek, “müfettiş bey eşim benle değil de planları ile evlenmiş san ki, akşamları birlikte oturacağımız zamanımız yok plan yapması yüzünden” diye serzenişte bulunmuştu.
Şimdi öğretmenlerimiz plan yapmasalar da, ders dışında yine 2-3 saatlerini ertesi günkü dersler için harcamaktadırlar. Haydi, fazla mesai sayılmasın, görevin devamı denilsin.
Bari milli eğitimin üst yetkilileri “öğretmen ne yapıyor ki yatmaktan başka” gibi öğretmeni yaralayan, kıran, rencide eden söylemlerden vaz geçsinler.
Bütün bunları nöbet görevi vesilesi ile dile getirdim. Nöbet tutma işlevi aslında eğitimin bir parçasıdır. Öğretmenden başkasının tutması da yararsız ve imkânsızdır. Ancak bir o kadar da risklerle, tehlikelerle dolu, hassas ve sorumluluğu ağır bir görevdir.
Öğretmen ve yöneticiler, çocukların geçirdiği kazalardan dolayı, nöbetçi oldukları için, görevden atılma dâhil, hapse girme, hatta darp edilme, canını kaybetme ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
Görevim gereği, çocukların geçirdiği kazalardan dolayı, birçok nöbetçi öğretmenimizin soruşturma geçirdiğini, yargılandığını, ya da ceza aldığını bilirim.
Öğrenci kazalarının birçoğunun, önlem almayla ilgisi yoktur. Her türlü ihtimama rağmen, vuku bulan öğrenci yaralanmaları, hatta ölümleri gerçekleşebilmektedir. Nöbet sorumluluğu olmasa, öğretmen bu riski paylaşmak zorunda kalmayacak elbette ki.
Bütün bunlara rağmen öğretmenlerimiz, “nöbet tutmayalım” demiyorlar. Sendikaların bildirilerinde; “Her ne kadar nöbet görevi nedeniyle eğitim emekçileri ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakılsa da söz konusu görevin eğitim-öğretimin bir parçası olması ve öğretmenler tarafından yerine getirilmesi oldukça önemlidir.” Görüşü önemsenmeli ve dikkate alınmalıdır.
Öğretmenler, üstlendikleri sorumluluğun bir nebze paylaşılmasını ve ücretle karşılanmasını talep ediyorlarsa, anlayışla karşılamak gerekir.
Okullardaki nöbet görevinin, “polise”, “koruma memuru” ya da taşeronlaştırma politikaları kapsamında, “taşeron işçilere ya da güvenlik görevlilerine” verilmesi asla doğru değildir.
Böyle bir uygulama, istihdam bakımından daha pahalı olacağı gibi, eğitimden anlamayan, çocuk psikolojisini bilmeyen kişilerce yürütülmesinden ötürü, kaosa yol açacak, telafisi mümkün olmayan sorunlar doğuracaktır.
Yapılacak olan en doğru düzenleme, sendikaların nöbet görevi hususundaki görüşlerini uygulamaya koymak olacaktır. Kaldı ki bu da yetmez.
-İdarece öğrenci lehine alınacak bütün önlemlerin yanında, tüm öğrenci ve öğretmenler okul saatleri içinde, her türlü kazaya karşı hayat sigortası yapılmalıdır. Hayatları güvenceye alınmalıdır.
-Nöbet tutan öğretmenlerimize, tuttuğu nöbet süresi 40 dakikaya bölünerek toplam ek ders ücreti ödenmelidir. Bu ücret, alacağı aylık toplam ders ücretinin dışında tutulmalıdır.
-Nöbet tutan öğretmen, o gün derse girmemelidir. Boş geçen derslere asla girmemelidir.
Aslında “sosyal devlet” nöbet görevi gibi her türlü sosyal hakkı, insan hakları ve emeğe saygı bağlamında değerlendirerek, kronikleşmeden önce çözebilmelidir.
Önemli olan eğitimin iyileştirilmesi, etkinleştirilmesi ve çalışanların motive edilmesi bağlamında, yetkililerin istekli ve anlayışlı olabilmesidir.
Nöbet görevinin bilimsel ve sosyal haklar bağlamında çözümlenmesi, eğitime yapılan en büyük pozitif yatırım olacaktır.
Sendikaların basın açıklamalarından, 08.12.2014 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı’na resmi yazı ile konuyu anlatarak, görüşlerini ve taleplerini bildirdikleri anlaşılmaktadır.
Bakanlığın bu görevi “fazla mesai” kapsamında değerlendirmeyerek, sorunu çözmeye istekli olmadığı belirtilmektedir. Görünen o ki sendikaların talepleri karşılanmadığı takdirde, konunun irdelenmesi devam edecektir.
Okulların bir an evvel huzura kavuşturulması, eğitim öğretim faaliyetlerinin uyum içinde yürütülmesi çok önemlidir.
Öğretmenlerimizin zihnini ve zamanını meşgul eden sorunlar çözüldüğü takdirde, öğrenme ve öğretme etkinlikleri daha bir güzelleşecektir. Öğretmenlerimizin motivasyona, öğrencilerimizin de mutlu öğretmenlere ihtiyacı vardır. Eğitime yapılan her türlü harcama en karlı yatırımdır.
Yıllardır zengin fakir ayırmadan her aileye bedava kitap dağıtan MEB’ nın, nöbet sorununu, isterse eğitimin yararına kolaylıkla çözebileceği aşikârdır.
Olayın siyasi değil, sosyal haklar ve insan emeği bağlamında değerlendirilmesi, sorunun çözülmesine katkı sağlayacaktır.
Sevgiyle kalın…