Devlet Adamlığı

86

1980 darbesinden hemen sonra malumunuz olduğu üzere bütün siyasi liderler gözaltına alınmışlardı. MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasından yargılanan Alpaslan Türkeş’i bu gözaltı süresinin ilk günlerinde bir kısım sevenleri yurt dışına kaçırma hazırlıkları yapıyorlardı. Her şey planlanıp durum kendisine açıklandığında,

Türkeş’in onlara verdiği cevap:”Ben kendime Türkeş memleketinden kaçtı dedirtmem” olmuştur.
Abdullah Gül, 1990 larda milletvekiliydi yani devleti yöneten bir vekil, yani devlet adamı. Hanımı Hayrünnisa Gül ise Türk devletini, Başörtüsünden dolayı AİHM’e şikâyet ediyordu.
AKP Hükümeti, sıfır sorun söyleminden yola çıkarak kendilerinden önceki hükümetlerin politikalarını yanlış bulmuş olacaklar ki, Abdullah Gül, Ermenistan’a futbol maçına gidiyor 1 yıl sonra yani 2009 yılında da AKP Hükümeti, Ermeni açılımını gerçekleştiriyordu. Güzel şeyler olacak diyordu Sayın Gül. Altı yıl bekledik güzel şeyler olsun diye. Sonra gördük ki; Kaçak-Saray’ın ilk konuğu Sayın(!!!) Papa bile 1915 tehcir olaylarının yıldönümünde Türk Milleti’ni soykırımcılıkla suçluyor.
Avrupa Parlamentosu Papa’nın söylediklerini teyit eder nitelikte kararlar alıyor, sözde Ermeni soykırımını tanımış oluyorlardı.

Sırada Sayın(!!!) Obama var bakalım o ne inciler döktürecek.
Ama kim ne söylerse söylesin başımızdakilere göre” karar, yok hükmündedir ve paçavradan ibarettir” ama bu sözlerin içi maalesef doldurulmuyor.

Yani biz sizi takmayız, ne kararlar alırsanız alın tanımayız. Onlar da bizi tanımıyor ve takmıyor olacaklar ki koskoca Türk Devleti’nin Başbakanı ve Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı ABD ye gidiyor, ABD Dışişleri sözcüsü gazetecilere: “ha onlar buruya mı gelmişler, bizim geldiklerinden haberimiz yok” diyor.

Yani yanisi şu: Biz onların kararlarını yok sayıyoruz ya, onlar bizi hepten yok sayıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti devletini ve devlet adamlığını iyice yerlere serip paspas yaptılar, ne devletin, ne de kendilerinin verdiği kararların hiçbir ciddiyeti kalmamıştır. Devlet’in ciddiyeti olsaydı, Habur’da eşkıyanın ayağına mahkemeyi, hâkimi, savcıyı gönderirler miydi?

Henüz “sözde Ermeni soykırımı” söylentilerinin yurtta ve dünyada çalkantıları devam ede dursun, acaba hükümet kanadından nasıl cevaplar gelecek diye beklerken;

-Başbakanlık Baş Danışmanı Etyen Mahcupyan: “Bosna ve Afrika da soykırımdan söz edeceksek 1915 olaylarını yok sayamayız”.

-CHP İstanbul 2. Bölge Milletvekili 1. Adayı: “1915 olaylarının 100. Yıldönümünde aday yapılmam çok manidar”.

-Başbakan yardımcısı Hükümet sözcüsü Bülent Arınç: “Bilerek, isteyerek ve kasıtlı olarak soykırım yapmamışızdır“. Diyor ve

-Başbakan Ahmet Davutoğlu, 1915 olayları için Ermenilere taziyelerini bildiriyor.

Alın size devlet adamlığının bir başka versiyonu.

Has Parti eski genel Başkanı Numan Kurtulmuş, AKP yöneticileri için:

Harun gibi geldiler, Karun gibi zengin oldular ama biz Karun olmayacağız” sözlerinin yankıları henüz kulaklardan silinmeden birde baktık ki o da Karun’luğa özenip AKP nin yolunu çoktan tutmuş.

1960 ve 70 Li yıllarda Öz Türkçe çılgınlığı vardı, ne kadar çapsız adam varsa uydurukça kelimeleri dilimize sokmaya çalışıyorlardı. Büyük, usta şairlerimizden Arif Nihat Asya bu durum karşısında:

Olanak, Olasılık, Kanıt, Yanıt,

Ya bunlar Türkçe değil, ya da ben Türk değilim“.

Diyebilmiştir. Yukarıda devlet adamlarının sözlerine ve icraatlarına bakarak; bende diyorum ki “Ya bunlar Türk devlet adamı değil, ya da ben Türk değilim”.

***

Devlet olarak fakir geri kalmış olabilirsiniz. Topraklarınız verimsiz olabilir veya savaş ta olabilirsiniz hatta deprem, yangın gibi tabi afet sonucu büyük felaketler geçirebilirsiniz. Bunların hepsi kabul edilebilir.

-Lâkin 17/25 Aralık yolsuzluk olaylarında olduğu gibi, suçluları affedip, adalet ve emniyet mensuplarının bir kısmını içeri alıp, diğerlerini görevden uzaklaştırırsanız,

-Asgari ücretli ve emekliyi 900 TL. Gibi komik rakamlara mahkûm edip, milli gelirin çok büyük kısmını yandaşınız küçük bir azınlığa peşkeş çekerseniz,

Deniz Feneri davası gibi Avrupa’yı dahi sallayan yolsuzluğu örtbas edip, sorumluları hakkında değil de,  hâkimler ve savcıları hakkında kovuşturma açarsanız,

-Devletin başına Harun gibi gelip, Karun gibi yönetmeğe kalkarsanız,

İnanınız ki hem devlet adamlığınız tartışılır hem de itibarınız. Zaten etrafınıza bakacak olursanız nasıl bir tartışma olduğunu sizde göreceksiniz.

Bu böyle gidermi gitmez, gitmemeli. Bir devlet böyle yönetilemez. Hele hele Türk devleti gibi kökü tarihin binlerce yıl gerisine dayanıyorsa, tarih sayfaları şan şeref destanlarıyla doluysa Türk Milleti sabırlı, hoşgörülüdür ama en sonun da yapacağını da yapar. İşte o en son gün 7 haziran dır.

Haydi, Türk Milleti!

Göster feraset ve azametini, kendi ellerinle kur “Milli Devlet Güçlü İktidarını“!

 

Önceki İçerikMuz Cumhuriyeti’nde Bir Seçim Arifesi!
Sonraki İçerikResim ve Ressam
İdris Türkten 1 12 1949 tarihinde Tokat/Artova da doğdu. İlkokulu Artova Gaziosmanpaşa ilkokulunda, Ortaokul ve Liseyi Turhal da okudu. Berlin Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünün 2. Sınıfından ayrıldı. Kocaeli Petkim Petro Kimya Fabrikasından emekli oldu. Ülkü Ocakları ve Milliyetçi Hareket Partisi teşkilatlarının her kademesinde görev yaptı. İYİ Parti Kocaeli İl kurucuları arasında bulundu ve İYİ Parti yönetim kurulunda bir dönem görev yaptı. Halen Kocaeli Aydınlar Ocağı İdari Sekreterliği görevini yürütmektedir. Editörlük ve güncel Köşe Yazarlığı yapmaktadır. Biri kız, iki erkek evladı var.