Başlığa bakıp sarı gelin ile sarı öküz arasında münasebet kuramaya bilirsiniz. Sarı öküz papa arasında da.
28 Haziran 2011 tarihinde bir gazetede ibretlik bir hikâye yer almıştı. Hikâye şöyle;
Bir otlakta öküz sürüsü yaşarmış. Çevresindeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş. Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Aslanlar bir çare düşünmeye başlamışlar. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrakla öküz sürüsüne yanaşmış. Öküzlerin lideri Boz Öküze tatlı dille: “Şimdiye kadar sizlere çok zarar verdik. Bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Suç Sarı Öküz”de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Onu bize verin, barış içinde yaşayalım.” Boz Öküz ve heyeti aralarında tartışıp bu teklifi haklı bularak, aslanlara Sarı Öküz”ü vermişler. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.
Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk”u istemişler: Barışseveriz. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim.”Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk”u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış.
Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, “Verin bize şunu, yoksa karışmayız” demeye başlamışlar.
Birer, birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ile birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, “Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük” diye sormuş.
Boz Öküz, Benekli Öküz”ün sözlerini hatırlayarak “Biz Sarı Öküz”ü verdiğimiz gün bu savaşı kaybettik.” Türkiye’nin Katılım Yönünde İlerlemesi Hakkında 2004 Yılı Düzenli Rapor’unda AB Konseyince Türkiye için kabul edilen tavsiye kararlarında, Ermenistan sınırının açılması, Ermeni soykırımının tanınması ile “Kuzey Anadolu’da Kars yakınlarında harabe olmuş Ermeni kiliselerinin hacılara yeniden açılmasından ve soykırıma ilişkin olarak Türk Tarihçisi Halil Berktay tarafından dikkate değer çalışmaların yürütülmesi ve Ermenistan Cumhuriyeti ile devlet ilişkilerinin yeniden tesis edilmesinin ileriye yönelik hayati adımlar olmasından ve fakat bu sürecin Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın yeniden açılması suretiyle mantıksal sonucuna ulaşması gerektiğinden…” hususlara yer veerilmiştir.
Bu cümleleri emir telakki eden içimizdeki bir takım kimseler 2005 yılına gelindiğinde Mayıs ayında Sabancı Üniversitesinden Halil Berktay öncülüğünde, Bilgi Üniversitesi’nden Murat Belge, Boğaziçi Üniversitesinden Selim Deringil tarafından Boğaziçi Üniversitesinde “İmparatorluğun çöküş döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları” adı altında uluslararası bir konferans düzenlenmek istendi. Hukukçular Birliği Derneğinin girişimiyle Boğaziçi Üniversitesinde yapılması planlanan bu konferans Mahkeme kararı durduruldu. 3 EKİM 2005 tarihinde Türkiye ile AB müzakerelerinin başlayacağı bu tarihten evvel AKP Hükümeti “İmparatorluğun çöküş döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları” adlı konferansın yapılması için bir an evvel çareler aramaya başladı. Çare bulundu; Bu gün sert açıklamalarda bulunan ve o zamanın Adalet Bakanı olan Cemil ÇİÇEK “Özel bir fakültede bu konferans yapılırsa kimse engel olamaz.” Diye yol gösterince 23 – 25 Eylül 2005 tarihlerinde Bilgi Üniversitesinde geniş güvenlik tedbirleri altında tek yanlı Ermeni tezlerini dile getiren Türk Kanunlarına göre kurulan bu merkezde meşum konferans yapıldı. Bu konferanstaki isme bakıp bilimsel olduğuna aldanmamak gerekir. Zira tek yanlı bir konferanstı.
Basın Bildirisi 23 Eylül 2005
“HUKUKÇULAR BİRLİĞİ DERNEĞİ”NİN SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI KONFERANSI’NIN İPTALİ KARARINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMESİ Malumunuz olduğu üzere, Hukukçular Birliği Derneğimizin İstanbul 4. İdare Mahkemesi nezdinde açmış olduğu 2005/2282 Esas Numaralı dava ile Boğaziçi Üniversitesi merkez yerleşkesinde düzenlenecek olan “Ermeni Konferansı”na ilişkin yürütmenin durdurulması kararı dün itibarıyla üniversite rektörlüklerine tebliğ edilmiş ve söz konusu konferansın yapılmasının önüne geçilmiştir. Söz konusu kararın kamuoyu tarafından öğrenilmesini takiben Türkiye’nin gündemi bir anda değişmiş ve bu konuya ilişkin yetkili-yetkisiz, bilgili-bilgisiz birçok kişi ve kurum tarafından açıklamalar bir biri ardına gelmiştir. Bu açıklamaların çoğu hukuki dayanaktan yoksun, bağımsız Türk yargısına ve yargıçlarına müdahale maksatlı ve düzenlenmesi planlanan ‘Ermeni Konferansının’ asıl amacı olan Türk Milleti’ni soykırımcı ilan etme çabalarını demokrasi ve ifade özgürlüğü gibi masum gerekçeler altında meşrulaştırma amacına yönelik olduğunu bu vesileyle beyan ederiz. Bir toplantının bilimsel özelliği taşıyabilmesi için iki temel unsuru bünyesinde barındırması gerekir: Bunlar tez ve anti tezdir. Ancak Boğaziçi-Sabacı ve Bilgi Üniversitesinde yapılması planlanan bu toplantıda tez var iken antitez yoktur. Türk Tarih Kurumu Başkanı Sayın Yusuf HALAÇOĞLU’nun ve Sözde Ermeni Soykırımı hakkında otorite sahibi diğer bilim adamlarının katılım istekleri tüm girişimlerine rağmen Konferans Düzenleme Heyeti tarafından ret edilmiştir. Bu toplantının bilimsellikten uzak olduğu bu haliyle belli olmaktadır. Bizler, Hukukçular Birliği Derneği çatısı altında bir araya gelmiş olan TÜRK HUKUKÇULARI olarak, Yüce TÜRK Milletinin hakkını meşru hukuki zemin üzerinde her zaman aramaya kararlı olduğumuzun altını bir kez daha ve kalın çizgilerle çizmek isteriz. Milletimizi tarih sahnesinde soykırımcı ilan etmeye yönelik olduğu asgari idrak düzeyine sahip her insan tarafından anlaşılabilecek bu konferans girişiminin önüne geçinilmesi Türk aydınlarının milli duyarlılığının bir tezahürü olarak algılanmalıdır. Yürütmenin durdurulması talebinde bulunan ve bu yönde karar aldıran Hukukçular Birliği Derneği olarak biz bazı hususlara açıklık getirmek isteriz: 1- İdare Mahkemesinin vermiş olduğu karar üzerine yapılan spekülasyonlardan biri böyle bir kararın idare mahkemesi tarafından alınıp alınamayacağına ilişkindi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre kamunun tüm işlemleri yargı denetimine tabidir ve üniversiteler de özerk niteliğe sahip kamu kurumlarıdır bunun sonucu olarak üniversitelerin tasarrufları idari yargının denetimine tabidir. 2- Bu konferansın esas niteliği söz konusu girişimlerinin ilk ortaya çıktığı dönemde Adalet Bakanımız Cemil ÇİÇEK tarafından da belirtildiği üzere “Türk Milletinin arkadan hançerlenmesi” maksatlıdır. Biz Sayın Adalet Bakanımızın dile getirmiş olduğu bu görüşe katıldığımızı belirtmek isteriz. Ermenilerin tarihi saptırarak girişmiş oldukları kandırma gayretlerine karşı, Türk üniversitelerinin konu ile ilgili çevrelerle, yetkililerle özellikle Dış işleri Bakanlığının mensupları ile ortak bir çalışma içerisine girerek mücadele etmeleri gerekirken tam tersine Ermeni tezlerine destek verecek şekilde toplantı düzenlemeleri, Türk Milletinin hafızasından asla silinmeyecektir. 3- Bağımsız Türk Yargısı tarafından alınan mahkeme kararına karşı ülkenin Başbakanı, Dışişleri Bakanı ve diğer bazı hükümet yetkilileri tarafından yapılmış olan açıklamaları talihsizlik olarak değerlendiriyoruz. AB’den gelebilecek tepkilerden ve de baskılardan çekinilerek yapıldığı zannına kapıldığımız bu açıklamaların Onurlu Türk Hakimlerinin özgür iradelerine ve Bağımsız Yüce Türk Yargısına doğrudan bir müdahale olduğunu düşünüyor ve kınıyoruz. 4- Hukukçular Birliği olarak “Ermeni Konferansı”nın arkasındaki gizli-itici gücün ülkemizin sonuna kadar haklı olduğu Kıbrıs Davası, Bölücü Terör sorunu, Rum Ortodoks Patrikhanesinin Ekümenlik Talepleri gibi ve benzeri diğer sorunlarda Türk Milleti’nin karşısına çıkan kuvvet olduğunun farkında olduğumuzu belirtiriz. 5- Yüce Türk Milletinin birer ferdi ve de bir Türk Hukukçusu olarak, Türk Milletini haksız mazeretlerle mahkûm etmeye ve köşeye sıkıştırmaya yönelik bu ve benzeri girişimlere karşı Türk Aydının sahip olması gereken duyarlılıkla hareket edeceğimizi ve gerekli milli refleksleri her zaman göstereceğimizi bir kez daha belirtiriz.
HUKUKÇULAR BİRLİĞİ DERNEĞİ BAŞKANI Av. Mustafa ÖZKURT
|
Hukukçular Birliği Derneği olarak yukarıda tam metni verilen basın bildirisini yayımlattık. Orada söylediklerimizde ne denli haklı olduğumuzu zaman bize gösterdi. O zaman bir gün evvel söylediği ile bir gün sonra söylediği birbiriyle çelişki yaşayanlar “Papa’nın 1915 Olaylarıyla İlgili Sözleri İftiradır, Ayrımcılıktır” diye ah vah edip, tepki vermesi ne kadar samimidir. Erzurum yöresinin meşhur Hıristiyan Kıpçak Beyinin sarı saçlı kızı için söylenen SARI GELİN ezgisini hemen, hemen bilmeyenimiz yoktur. Burada beşeri bir özlemi içli melodiyle bize yansıtır. Sarı inekle benzerliği sadece ismindeki sıfat olan rengidir. Sarı öküzü 2005 yılında teslim edenler, bu gün yüksek makamdan Türkü çağıranlar basiretli davranıp bize kulak vermeliydiler. Sarı Öküz Papazın olduğu zaman o zamandı. O gün,bu gün tarihe mal olmuştur.Tarih sorumluları yargılayacak ve hükmünü verecektir. Benim şahsen papaza açık teklifim. Gelin Sözde “Ermeni soykırımı” dâhil kendisinin başında bulunduğu kurum vasıtasıyla tarihte işlettikleri soykırımları açık yüreklilikle tartışalım. Hatayda kebap yapılıp yedikleri Müslümanları konuşalım. Biz siyasetçi ile politikacı kavramlarını karıştırırız. Çoğu kez aynı anlamda kullanırız. Aradaki en büyük farkın birinin asırlar sonrasını gözettiğini, diğerinin ise eyyamcı olduğunu unuturuz. Eyyamcılara basiret sahibi olmalarını dilerim. Vesselam.19-04-2015
Hukukçular Birliği Onursal Başkanı
Av. Mustafa Özkurt