“Öğretmenin gölgesine bile basılmaz” der bir Kore Atasözü. “Bana 1 harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” der Hz. Ali. “Oku!” diye başlayan bir dinin okumayan mensuplarının onları anlamaları mümkün değildir. Okumanın ve yazmanın diplomadan ibaret sayıldığı, eğitim çalışanlarına aldıkları maaş kadar değer verildiği bir devirdeyiz ne yazık ki.
Esnafın, çiftçinin, işsizin, işçinin, memurun, polisin, askerin, imamın, doktorun, mühendisin; herkesin çocuklarını hammaddeyken cevher ediyorlar. Evlerinde 1-2 çocuğun kahrını 15 dakika çekemeyenler de 40 dakika 30-40 kişilik bir sınıfa girmenin ne olduğunu tahayyül bile edemeden “Eğitimciler ne yapıyor?” diye ahkâm kesiyorlar.
Öğrencisinin 1 günlük ders kaybını sakız edenler yüz binlerce eğitimcinin yenen-yutulan hakları karşısında söz söylerler mi? Hükümet‘in “Sivilleşiyoruz” gazına gelenler, eğitim yöneticisini-öğreticisini-hizmet üreticisini “Müşteri Memnuniyeti” adına hor görenler ve hatta utanmadan kabalık ve kabadayılık pozlarına girenler, hak aranmasından niye rahatsız olurlar; ortaklıkları ortaya çıkmasın diye.
İlköğretimden liseye geçişte öğrencileri tercihlerine yerleştirme beceriksizliğinde Levent Kırca parodilerinden daha komik olan bir Bakanlık, Türkiye genelinde 8 bin müdürü bir gecede doğrayıp öğretmen olarak depo dedikleri toplama kamplarında tıkmakta pek becerikli nedense. Oysa kamplar sokaklarımızdaki mültecilere gerek.
Türkiye adeta yolgeçen hanı olmuştur. Ülkenin güney sınırları artık hükmünü yitirmiştir. Güneydoğu’da bir terör örgütü gölgesinde tasarlanan özerklik kurguları kuvveden fiile geçmiştir. Güneydoğu’da yakılan okullar 90 sene önceki Fransızlar-İngilizler yada Ermeni çetelerince yakılmamıştır, bizzat PKK tarafından yakılmıştır.
Maraş Kalesi’nde gâvurun bayrak indirmesi Millî Mücadele’nin başlamasını tetikliyor da, 26 okulun Türk Bayraklarıyla birlikte yakılması bizi neden titretmiyor? Yoksa ticaretimiz aksamasın, kredi kartlarımız patlamasın, dizilerde şiddet-şehvet, kafelerde geyik-muhabbet; aman düzenimiz bozulmasın. Mercimek tarlasına da girecekler ey halkım, unutma bu sözü.
Türkiye hızla komşuları gibi istikrarsızlaşmaya gitmektedir. Oynanan oyununsa en çok eğitimciler farkında. Ve onlar kanla-irfanla Cumhuriyeti kuran kadrolar gibi küresel emperyalizmin ‘cambaza bak‘ misali gibi Yeni Osmanlıcılık adı altında bu ülkenin küçültülmesine izin vermeyecekler. Bunun için gerekirse her sınıftan bir Mustafa Kemal çıkacaktır.
“Zulüm başına adalet külahını geçirmiş.. Hıyanet” demokratik hak kabul edilmiş. Kafa kesip kellelerle top oynayanlar cihatçı gösterilmiş. Ama zulümle abat olanın ahiri berbat olur. Ve hatta deriz ki:
“Her Firavun’un bir Musa’sı vardır.”
Elçilerin ışığında yürüyenlerin doğruluktan bir asası,
Zulmedenlerinse korkularını saklayacak bol miktarda kasası vardır.
Fakat fıtratın ve yaratılışın da bir yasası vardır
Er ya da geç tahakkuk edecek o yasaya emanet olun.