Bugüne kadar bekledim. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili olarak gelişmelerin nasıl olacağını ve kimlerin hangi taktik ile ortaya çıkacağını anlamak için bekledim.
Bugün gelinen noktada artık seçimin ana teması belli olduğundan yazmak, açıklamak zamanı gelmiş demektir.
Önce şu Selahattin DEMİRTAŞ meselesini bir ele alalım.
Bu kişiyi birilerinin allayıp, pullayıp tüm ülkeye sunma çalışmaları içerisinde olduğunu çıplak gözle bile görebiliyoruz. Bu birilerinin kimler olduğunun da önemi yok. Önemli olan bu gayretlerin varlığını görmek.
Neden böyle düşünüyorum? Çünkü, bu kişiye kimse şu soruları sormuyor:
1- Ülkenin belirli bir bölümü devletin kontrolünün dışına çıkmış, adeta orada bir devlet kurulmuş görüntüsü varken, beraber yaşama arzusu ısrarını neden ve nasıl sürdürebiliyorsunuz?
2- Sen Pkk’ya ne diyorsun? Terörist örgüt mü diyorsun, yoksa özgürlük savaşçıları mı diyorsun?
3- Ezilenlerin yanında yer alıyorsun da, Pkk tarafından şehit edilen bir insanın ailesine gitmeyi veya bir gaziye gitmeyi ve dolayısıyla 30 yıldan beri ızdırap çeken bu insanlarımızın
yüzüne bakmayı düşünüyor musun?
4- Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Ermeni’den özür dilemesi, şundan, bundan özür dilemesi için sürekli telkinlerde bulunuyorsun da, ülkemizde 30 yıldan beri şehit
olanların ailelerinden ve gazilerden özür dileyip bundan sonra bir tane silah sıkılmayacak diyebiliyor musun?
5- Aday olma demokratik hakkını kullanıyorsun da, ülkenin bir bölgesinde oy kullanımının demokratik olup, orada yaşayanların tam serbest bir şekilde oy kullanacağını samimi
olarak söyleyebiliyor musun?
6- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucuları hakkında ne düşünüyorsun?
7- Millî ve Üniter Devlet hakkında ne düşünüyorsun?
Bu şahsın kişiliği ile herhangi bir yorumda bulunamam elbette. Çünkü, böyle bir yorumu yapabilecek kadar tanımıyorum. Benim sözlerim fikir ve düşünce dünyası ile ilgili görüşlerimdir.
Daha yukarıdaki gibi bir çok soru ortada yok ve sanki herşey normalmiş gibi bir hava ile kampanya yürütülüyor.
Bir diğer konu da şu;
Birileri CHP’nin bir kısmının yukarıdaki kişiye oy vereceğini pompalayıp duruyor.
Nasıl olur yahu!
Yukarıdaki soruları sormayan ve ATATÜRK ile ilgili bilgileri belli olan bir ekibe bir tek CHP’li nasıl oy verir?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş ilke ve felsefesine sahip çıkma adına hareket ettiğini söyleyerek, bu düsturları tamamen reddedenlere destek vermenin mantıklı bir izahı olabilir mi?
Gelelim diğer adaya;
Yani Recep Tayyip ERDOĞAN’a!
Bu adayla ilgili artık söyleyecek bir konu var mı?
Sürekli konuştuğumuz, anlattığımız bu kişi hakkında oy verme konusunda tereddüt etmeye gerek var mı?
Neden?
Bırakın demokrasiyi, bırakın otoriterleşme eğilimini, bırakın yolsuzlukları, bırakın söylenen yalanları, bırakın devletin kuruluş ilke ve felsefesine karşı mücadele etmeyi, bırakın Millî ve Üniter yapıya zarar vermeyi, bırakın dış ilişkilerimizde yaşadığımız tarihin en ağır itibar kaybını, bırakın Türk Milletini ayaklar altına almayı, bırakın kibiri, bırakın 24 saat süren öfkeyi, siniri, bırakın rabiaya ağlarken ülkemizde ölenlere düşmanca tavır göstermeyi, bırakın din istismarının zirveye çıkıp dine zarar vermeye başlandığını, bırakın herkesin sürekli azarlanmasını, bırakın toplumun çok tehlikeli kutuplaşmalara sürüklenmesini, bırakın terörist başı ile ilişkilerini, bırakın, bırakın…
Sadece biraz nefes alabilmek, biraz kendimizi dinleyecek bir zaman kazanmak adına Cumhurbaşkanlığı makamında Recep Tayyip ERDOĞAN’a oy vermemek gerektir.
Bu seçim yerel seçim değil, genel seçim değil. Yani belediye değişmeyecek, hükümet değişmeyecek.
Üç adaydan ikisinin durumu bu ise ve ben böyle düşünüyorsam, mutlaka oyumu kullanmak zorundayım demektir.
Bu durumda söylenecek ne kaldı? Ne yapmam gerektiğini ve ne kadar gayret sarf etmem gerektiğini biliyorum demektir.
Yani oyum, Ekmeleddin İHSANOĞLU’na demektir.