24 Kasımda Öğretmen Olmak

105

İnsanları yürüdüğü yoldan ve söylediği sözlerden tanırsın. M.ÖZKURT

İnsan hayatında mutlu kılacak, iki önemli şey vardır. Bunlardan biri kıymetler diğeri ise değerlerdir.

Birey olarak, bir şeyin soyut önemini belirlediklerimize kıymetlerimiz demekteyiz.

Kıymetler özelde soyut ve bireysel olup, genelde ise parayla ölçülebilinir olanlardır. Babadan veya dededen kalan eski bir saat bizim için bir kıymet ifade etmesine karşılık, başkaları için sadece parayla ölçülebilen bir nesnedir. Kıymetlerin pek azı topluma mal olmuştur. Ancak bu onların genel manada bireyselliklerini ortadan kaldırmaz ve genellikle ekonomik alanda kendilerine yer bulurlar.

Bunun en güzel örneği altın, gümüş gibi pahallı maden veya taşların toplum katmanlarında makbul olmalarına karşılık sonuçta parayla ölçülebilir maddî bir karşılıkları vardır.

Değerlere gelince; bunların maddî bir karşılığı olmayan ve genelde kişiden kişiye de değişmeyen anca yine de soyut bir kavram olmasına rağmen genel kabul gören şeylerdir.

Ancak, konuşma dilinde genellikle kıymet ve değer lafzı birlikte veya biri diğerinin yerine kullanılır ki aslında bu bir kavram yanlışı olup, kavram kargaşasına da yol açar.

Değer kavramı özellikle felsefe, psikoloji, sosyoloji ve eğitim bilimlerinde sıklıkla karşımıza çıkan ve sosyal yaşamda bir şeyin önemini ortaya koyan yargılardır.

Hayatın yüksek değerleri sayılan etik, estetik ve ahlak en önemli ortak paydamız olan değerlerdir. Değerler, kişiden kişiye veya tolumdan, topluma az çok önem sıraları değişse de genel kabul gören hususlardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz. Adalet, merhamet, sevgi ve saygı başta gelen insan olmamızdan kaynaklanan değerlerimizdir. Değerlerin en önemli ayrıştırıcı özelliği kişi tercihlerine bırakılmamalarıdır.

Tercihlere bırakıldığında ise basit tanımıyla o kişi veya topluma değer yoksunu denir. Kıymetler kendi şahsi ihtiyaç ve zaaflarımızdan oluşurken, değerler evrensel özellik taşırlar. Kıymetlerimizin oluşması bize bağlı olmasına karşılık, değerler bizim dışımızda oluşur. Kıymetler için gerekli bir eğitime ihtiyaç olmazken, değerler için bunu söylemek mümkün değildir. Diğer bir ifadeyle kıymetleri öğrenmek için öğrenime ihtiyaç olabilirken, değerleri öğrenmek için mutlaka bir eğitime ihtiyaç vardır. İşte burada öğretmenlik olgusu ortaya çıkmaktadır.

İnsanoğlunun ilk öğretmeni birinci çocukluk evresi olan 01-06 yaş arasında anne ve babasıdır. Çocukluğun ikinci evresi olan 06-14 arasında ise değer yargılarımızı çevremizden ve okulda öğretmenlerimizden öğreniriz. Ağırlıklı olarak insanın eğitimi genel olarak 01 ile 14 yaş aralığında tamamlanır. Bundan sonra insanı eğitmek mümkün gözükmemektedir. Bunun için atalarımız “ağaç yaş iken eğilir”  demişlerdir.

Bu cümleden olarak; her meslek kendine göre kıymetli olup ortaya bir eser koyar. Ancak öğretmenlik hem kıymetli ve hem de değerli bir sanattır. Bu iki esas unsuru bünyesinde taşıyan öğretmenliğin ortaya çıkardığı eser ise gerçek hayatta doğru insanı yetiştirmedir. Öğretmen bu sanatını icra ederken görünürde yalnız öğrenmeye rehberlik etmez. Sergilediği beden diline yansıyan, söz ve davranışlarıyla körpe dimağları şekillendirir. Her insan öğretmen olamaz. Öğretmenliği sade bir iş gibi görenin bu meslekte doğru sonuç elde etmesi mümkün değildir. Öğretmenin önceliği öğretim değil, eğitim olmalıdır. Eğitim olduğundan öğretmenin öncelikle iyi bir eğitim alması ve ruhen buna hazır olması gerekir. Bu hazırlığı öğretmen okulları zamanında öyle veya böyle yerine getirmişlerdi. Her ne sebepten kaynaklandığı toplum tarafından pek bilinmese de öğretmen okulları ne yazık ki kapatıldı. Kapanmadan evvel öğretmen okullarının bir takım eksik ve yanlışları elbette vardı. Ancak bu kurumları kapatma yerine çağa uygun ve ülke gerçekleriyle bağdaşır düzenlemeler yapılabilinirdi. Bu yapılmadı. Öğretmen okulları kapatılarak ülkeye hiçte iyilik yapılmadı.

Diğer taraftan Öğretmen okulları maddî imkânları kısıtlı olan ailelerin çocuklarının devlet tarafından yetiştirilmesini de sağlıyordu. Bu çocuklar öğretmen okuluna başlarken öğretmen olacaklarına karar vermiş ve okul süresince psikolojik olarak kendilerini hazırlamış, bu yolda eğitim ve öğrenim görmüşlerdi.

Öğretmen okulları devlet bütçesine az veya çok yük getirmekteydi. Ancak öğretmen okullarını maddî yönden ele almak çok büyük hata olmuştur. Ülkelerin geleceğini iyi yetişmiş öğretmenler inşa ederler. Öğretmenliğin ölçüsü para değildir. Öğretmelik sevgi ve merhamet ağırlıklı bir meslektir. Öğretmenlik mesleğine alımlarda kuru bilgiye dayanmak toplumun geleceğini tehlikenin kucağına atmaktır.

Gönümüz dünyasında bir takım şeyler hızla değişmekte ve değiştirilmektedir. Eskiden bir ülkeyi ele geçirmek için askeri güce ihtiyaç varken, şimdi en yıkıcı silah hedef ülkenin ekonomisinden önce eğitimini bozmaktır. Eğitim bozulduğunda ülke kendi kendine yavaş, yavaş yıkıma gider.

Bir ülkenin eğitimini yıkmak için öğretmenden fedakârlığını ve iyi bir örnek olmasını, eğitmenliğini elinden alacaksın ve yalnız öğreticiliği ona bırakacaksın. Nasrettin Hocanın dediği gibi, “küpleri üst, üste koyup, göğe kadar yığacak, en alttakini çekeceksin. Ondan sonra gör bakalım gümbürtüyü. ”  Osmanlı İmparatorluğunda toplum, gelişen ve değişen dünyaya ayak uyduramadığı ve bu yenilikleri zamanında yakalamada geç kaldığı için içten içe maddî ve manevî olarak zayıfladı. Önce moral değerlerini kaybetti arkasından da maddi kıymetlerini. Bunun temel sebeplerini eğitim ve öğrenimin çağı yakalayamamasında görmekteyiz. Fert olarak insanları, toplum olarak da devletlerin gelişmesi ve refahında eğitim ve öğretimin yeri tartışmasız ilk sırada yer almaktadır.

Bir kaç merhale kat eden insanlık âlemi 2000 ‘li yıllardan itibaren bilgi çağına girmiştir. Bu çağ diğer yüz yıllık aralıklarla değişmesine karşılık bu çağın daha uzun bir dönem süreceğini şimdiden söyleyebiliriz.

Bu çağın ardından insanoğlu beyin gücü çağına ulaşacaktır. Bu çağ da insanlığın sonunu getirecektir. Yaşam devam ettiği müddetçe insan yaratılış itibariyle mücadeleci olmuştur. Yaratan öyle bir takdiri insana oğluna bahşetmiştir. Bu mücadelede başarının asli unsuru eğitim ve öğrenimdir.         Öğretmen fedakâr, sevgi, bilgi ve karakter sahibi olmanın yanında ayrıca milli ve manevî değerlere de bağlı olmalıdır.

Bunları öğretmenden beklemek toplumun en tabi hakkıdır. Ancak öğretmende içinde yaşadığı toplumun parçası ve bir bireydir. Diğer insanlar gibi temel ihtiyaçları vardır. Bunun başında ekonomik ihtiyaçları gelmektedir. Toplum öğretmenden fedakârlık beklerken ona hak ettiği saygı ve ekonomik rahatı mutlaka vermelidir.

Maalesef uzun zamandan beri ülkemizde öğretmenler açlık sınırında diyebileceğimiz aldıkları maaşları ile yaşam mücadelesi vermektedirler.

Ülkemizin geleceğini inşa ederken öğretmenlerin maddî kaygıları olmamalıdır. Bunların maaşlarında yapılacak iyileştirmeler ülke için fedakârlık değil bir zorunluluktur. Zaman, zaman toplanan Milli Eğim Şuralarında işin mutfağında olan öğretmenlerin dışında, Milli Eğitim Bakanlığı bürokratlarıyla toplanması yanlışından da vazgeçilmelidir. Selam ve saygılarımla