1999 Depremi Ölenler İçin Afet, Kalanlar İçin Nimettir

52

17 Ağustos 1999 depreminin acıları Türkiye Ekonomisinin ve denetimsizliğin meydana getirdiği ortak KAOS’UN neticesidir.

1975-1999 yılları arasında yapılan yapılar gerek malzeme, gerek hesap, gerekse denetim yönünden yetersizliklerin neticesinde ”Ağır Depremin” şiddetine dayanamamış, bütün hasarlarına rağmen ayakta kalıp insan hayatına son verecek şekilde yıkılmaması gerekirken maalesef yıkılmıştır.

O yıllarda uygulanan yönetmelik zemin etüdü şartı getirmemiş, buna rağmen uygulanan zemin etüdü metotları yerin 20 santimden daha altını görebilecek imkana sahip olamamıştır. Nitekim bu yönetmelik 1999 depreminden sonra 3 kez değişmiştir.

1975-1980 yılları arasında yurtdışından ( bilhassa Romanya’dan ) ithal edilen çimentolar Karadeniz yolculuğu esnasında İstanbul limanına ulaşana kadar ambarlarda donmuş, güverteye konulan konkasör ( kırıcı ) vasıtası ile öğütülerek, taze çimeto ile karıştırılmış, inşaatlara sevk edilmiştir.

Aynı şekilde 1975-1980 yılları arasında Demir Karaborsası nedeniyle yine Bulgaristan ve Romanya’dan ithal edilen hurdadan çekilme standart dışı inşaat demiri inşaatlarda kullanılmıştır.

O yıllarda özel malzeme kontrol laboratuarları olmadığından bu malzemelerin kontrolü yapılmamıştır. Yasada da böyle bir zorunluluk getirilmemiştir.

Yine şehirlerdeki su sıkıntısı nedeni ile zor bulunan sulama suyu Belediye Aranjörleri ile kısıtlı miktarda temin edilmiş, bu sularda sağlıksız yerlerden temin edilerek inşaatlara gönderilmiştir.

Beton dökülme işçiliği ise ayrı bir komediden ibarettir. Çoğu inşaatların önüne gerek nehirlerden çamurlu çakıl malzemesi, gerekse denizlerden gelen tuzlu çakıl malzemesi yığılmış, yıkanma ihtimali olmadan üzerine çuvallarla atılan yukarıda bahsettiğim kalitede çimento, çuvalları kürekle parçalanarak bu çakıllara karıştırılmıştır.

250 kg lık betonyer dahi özel inşaatların çok azında bulunurken, çoğunda bu iş işçilerin sırtında tenekelerle kalıplara taşınmıştır. Yukarıda bahsettiğim gibi zor temin edilen standartsız su ile sınırlı miktarda sulanan bu çakıl-çimento karışımı kolon tepesinden kalıba bırakılarak yüksekten düşerken ayrışması işi daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir.

Standart dışı, hatta yarı çürük demirlerle, (donuk-taze karışım) çimentolarla, çamurlu, tuzlu çakıllarla, ne idüğü belirsiz sularla, ilkel beton işçiliği ile yapılmış yapıların 1999 afetinde yıkılmış olması aslında bir nimettir. Şayet 1999 depremi olmasa idi, kim bilir daha nice yıllar bu sistem devam edecekti. Bütün bu kötü koşullara gerek devletin, gerekse belediyelerin denetim mekanizmalarının olmaması da tuzu biberi olmuştur. 1999 depremi bahane edilerek günah keçisi olarak sadece mühendisleri seçerek yargıtaydan “deprem tarihi suç tarihidir” diye bir içtihat çıkararak bütün depremin suçunu onların üzerine yıkmakta ayrı bir garabet olmuştur. Hiç kimse 1999 depreminin sonuçlarını bütünü ile mercek altına almak ve bunlardan ders çıkartmak yoluna gitmemiş, sadece kendini bir şekilde sıyırmak kurnazlığını göstererek suçu birilerinin sırtına yıkmak kolaycılığını tercih etmiştir.

Tekrar söylüyorum 1999 depreminin neticeleri “Umumi ihmalin ve hataların” sonucudur.

Bu yıllarla alakalı bilimsel bir araştırma yapıp gerçekleri ortaya çıkarmak gerekir.

Bunun altında hükümetler, Odalar, Belediyeler, Üniversiteler, Müteahhitler, Mühendisler, Esnaflar, mal sahipleri kalsa bile.

Saygılarımla…