Batılı basını takip ettikçe
Türkiye’nin gerçekten çok önemli bir seçime gittiğini anlıyoruz. Bu seçimlerin
Batılı bazı sözde dostlarımızı ne kadar yakından ilgilendirdiğini görüyoruz. Le
Point, Le Express, The Economics ve Der Spiegel gibi dergilerin kapakları bize
gerçeği gösteriyor. Bizden düşmanca ilgilerini esirgemiyorlar! Artık 14 Mayıs
2023’te seçime falan gerek yok. Bunlar seçimi şimdiden yapmışlar. Sonuç Erdoğan
mutlaka gitmeli… Dost ve müttefik dediğin böyle olur! Ya demokrasi? Tam
demokrasi daima Batı çıkarlarına uygun şekillenmedir. Batı isteklerine
kavuşmazsa en mükemmel işleyen bir seçim ve müzakere süreci bile demokratik
olamaz!
Efendim,
Türkiye son yıllarda çok olmuş ve laf dinlemez hale gelmiş deniyor. O halde biz
15 Temmuz 2016’da olduğu gibi 14 Mayıs 2023’te de sahneye çıkarız mesajı
veriliyor. Bilhassa son yıllarda ABD-Türkiye ilişkileri, NATO ve AB ile
ilişkiler bir türlü işlerine gelmedi. Bunun sebebi Türkiye’nin menfaatlerini
kıskançlıkla koruması ve sahip çıkmasıdır. Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle
ilişki kurması ve geliştirmesi onlara göre gereksizdir. Türkiye neden Afrika’ya
yerleşmek ister? Akdeniz ve Adalar Denizinde menfaatlerine neden sahip çıkar?
Libya ile anlaşmalar yapılması, Kıbrıs’ta taviz vermek istememesi olacak şey
değildir. Azerbaycan Türkiye ilişkilerinin askeri yönden de bölgede
etkinliğimizin artırması, Karabağ’da Ermeni işgalinin Azerbaycan Türkiye
ortaklığında giderilmesi, bizi ve dostlarımızı sevindiren savunma sanayiindeki
üretimler, Türkiye-Rusya ilişkilerinde olumlu mesafelerin alınması, yapılan
gerekli yatırımlar, bize paramızla satmadıkları savaş uçakları ve patriotlar
karşısında S-400 füzelerinin Rusya’dan alınması, F-35’ler için ödediğimiz
paranın üstüne yatılması, geçici koruma altındaki sığınmacıların hepsine
vatandaşlık hakkının verilmemesi, dengeli dış politika, Karadeniz’de Batı ve
ABD çıkarlarına hizmet edilmemesi, uluslararası hukukun korunması,
Ukrayna-Rusya arasında süren sıcak harp ortamının ve tahıl tedarikinde etkili
arabuluculuk örneğimiz ve bunun Türkiye’ye itibar ve güç kazandırması tabii ki emperyal
ülke ve güçleri rahatsız edecekti. Terörle başarıyla süren sınır içi ve dışı
mücadele, sözde terörle barış süreci gibi saptırmalara girilmemesi, ABD’yi
pirelendirdiği gibi, Fransa ve Almanya’yı da rahatsız etmiştir. Sandıkta bir
iktidar değişimi ihtimali olması gereken tek yol olarak düşünülmektedir. Türkiye’deki
seçmen sözde korkutulmaya çalışılıyor. İktidara karşı açıkça ve küstahça
mücadele ediliyor. Seçmene düşen görev bu Batı tuzağını ve oyununu bozmasıdır.
Diğer
taraftan, ekonominin ve andımızı kaldıran eğitim politikasının yaz boz tahtası
haline getirilmesi, aklı başında olan herkesi düşündürmektedir. Yapılan
yanlışlar ve dış faktörler ekonomiyi rayından çıkarmış, keyfi ve ilim dışı
işlemlerle ekonominin kötü sonuçlara sürüklendiği bilinmiyor değildir. Eş dost
kayırma ve liyakatin nasıl unutulduğu ve onun yerini sadakatin aldığı bir
gerçektir. Kamu kaynaklarının nasıl keyfi harcandığı, tasarrufa riayet
edilmediği, israfın nasıl kamçılandığı resmin arkası değil; önüdür.
Tarımdan
çiftçimizin, yeni nesillerin nasıl kaçırıldığı, tarım alanlarının betonlaşmaya
terk edildiğini de herkes biliyor. İç piyasada yükselen fiyatları dengelemek
için ithalatın çözüm zannedildiği, yabancı ülke çiftçilerinin ithalatla
zenginleştirebildiğini bilmeyen kalmadı. Kredi kanallarının hak etmeyen eşe
dosta açılması ve özelleştirmeler de aslında birer yolsuzluktur. Dış borç
tuzağı, egemenlik haklarımızı tehdit eder hale gelen ve bizi ileride temerrüde
düşürecek cari açık kapıdadır. Çin ve Rusya’dan yapılan ve dış ticaret
açığımızın en önemli payını oluşturan, frenlenemeyen ithalatımız, kamu
bankalarının siyasetin oyuncağı haline getirilmesi unutulamaz. Ekonominin
bozukluğunun ahlaki ve manevi değerlerimizi yıpratması, ailenin sarsılması,
boşanma, cinayet ve intiharların artışı, maddeye tapışın zirveye çıkışı, Merkez
Bankası gibi bağımsız olması gereken kurumların bağımlılığı, resmi
istatistiklere inanılamaz hale gelmesi ve güven kaybı, dikkat çekmektedir.
Geleceğe olan ümidin zayıflaması, mevcut fonların yerinde kullanılmaması gibi
sayfalar tutacak acı örnekler vardır.
Şimdi
gelelim işin ayrı boyutuna… Siz yapılması gereken her şeyi yaptınız ve ekonomik
tedbirleri aldınız, işi rayına oturttunuz diyelim; buna rağmen milli
menfaatlerden akıl almaz tavizler verirseniz, milliyetçiliği yine öcü
sayarsanız ekonomideki başarıyı yine sürdüremezsiniz. Irak’tan ve Suriye’den
yasal haklarınızı hiçe sayarak çekilirseniz; TBMM’de egemenlik haklarınızı korumada
dış müdahaleler için tezkere çıkaracak güce sahip olmadığınız takdirde yine zor
duruma düşersiniz. Anayasanızda hiçbir ciddi devletin yapamayacağı yanlışları
yaparsanız; Anayasa’nın ilk dört maddesi, 66.madde ve diğerlerini
değiştirirseniz; ekonomik gelişme yine topal kalacaktır. Savunma sanayiindeki
başarılı hizmet ve üretimleri sözde dostlarınızın baskıları ile gevşetirseniz
caydırıcılığınızı da zamanla kaybedersiniz. Yunan’ın Adalar Denizini iyice
parsellemesine engel olamazsınız. Libya ile Akdeniz’deki anlaşmalarınızdan
vazgeçirilebilirsiniz. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü dinamitleyecek etnik
ve mezhep taassubunu demokratikleşme diye yutarsanız, iş ortağınız PKK’nın
TBMM’deki şubesi HDP’nin ırkçı ve bölücü taleplerine hoşgörü ile bakıp Cumhuriyeti
değiştirmeye cüret ederseniz; bunun zararlarını ekonomide de görürsünüz. Ermenistan’dan
özür dileyip toprak ve sözde soykırımı tanımaya hazır hale gelemezsiniz.
Kıbrıs’ta KKTC’yi buharlaştırıp Rum egemenliğine esir de olamazsınız. “Ne mutlu
Türk’üm diyene” ifadesini çeşitli yerlerden kaldıramazsınız. TC ibaresi banka
tabelalarından dışlanırsa, havaalanı stad ve değişik yerlerden Atatürk ismini
silme gafletini gösterirseniz, ekonomide istediğiniz kadar başarılı olunuz;
enflasyonu düşürünüz ama bunun hiçbir anlamı kalmaz. Dost ve müttefiklerimizin
kurdurduğu LGBT’ye özgürlük peşine düşerseniz yine aynı sonuca varırsınız. Eğitim
ve öğretim farklıdır. Türkiye’de daha ziyade öğretim yapılmaktadır ve eksikler
vardır. Eğitimi milli kılabilmek için müfredat programlarına “Türk Dünyası” ve “Türkiye’nin sosyal yapısı” derslerini koyabiliyor musunuz? Her dal
ve sektör az çok birbirine bağımlıdır. Türkiye’nin sosyal ve ekonomik
gelişmesine sadece ekonomiyle değerlendiremeyiz. Sosyal boyut da onu takviye
eder.
14 Mayıs’ta
sandık başına giderken Türk ve İslam düşmanlığını, İslamifobiyi ve bu
çirkinliklerin peşinde olan sözde dostlarımızın memnun edilmesi Türk seçmeninin
görevi değildir. Ahmet, Mehmet gitsin de ne olursa olsun diyemeyiz. Türkiye’nin
kuruluş felsefesini ve egemenlik haklarını ortadan kaldırıcı, bağımsızlığımızı
hedef alan sözde dostlarımızın oyunlarını fark edelim. 14 Mayıs 2023 Genel ve
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ülkemiz ve Türk Dünyası için hayırlı sonuçlara
vesile olmasını dileriz.