Zilletçi Yazdı: Ne Koltukmuş Be!

76

16 Nisan 2017’deki Anayasa değişikliği halkoylamasıyla birlikte yeni sisteme geçiş yapmaya milletçe “evet” dedik. 24 Haziran 2018’deki seçimle birlikte de yeni sistemin, olukça otoriter bir başkanlık modeli ortaya koyan yeni sistemin ilk cumhurbaşkanını seçtik. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ilk turda %52,59 oy alarak ikinci kez cumhurbaşkanı seçildi. Bu yeni sistem tartışılırken benim de içinde yer aldığım hayır bloğunun üzerinde en çok durduğu konulardan biri şuydu, Siyasetimizin senelerdir yaşayan teamülleri hasebiyle cumhurbaşkanlığı görevi 2014 cumhurbaşkanlığı seçimine dek her daim partiler üstü bir yerde konumlandı. 2014 Seçimine dek cumhurbaşkanı seçilen isim seçildiği partiden memnuniyetle istifa etti, her ne olursa olsun tarafsızlığını korudu devletin kirişleri arasında dengeyi bulan âkil kişi oldu yahut olmaya çabaladı. Buradaki amaç parti ayrımı gözetilmeksizin herkese eşit mesafede duran bir cumhurbaşkanının varlığını sağlamaktı. Ve tabii ki cumhurbaşkanlarının yürütmenin başına geçmek gibi niyetleri de yoktu. Getirilmesi için çalıştıkları yeni sistemde partili bir cumhurbaşkanı işaret edilirken aynı zamanda cumhurbaşkanının tarafsızlığının güçlendirileceği tezatından söz ediliyordu. Ben o dönemki yazılarımda en çok sistemin bu tehlikesinden söz ediyordum. Bu tehlike ne mi? Sosyolojik açıdan olaya yaklaştığımız zaman her ne kadar acı olsa demokratikleşme noktasında epey yolumuz olduğu hakikatiyle karşılaşıyoruz. 21 Şubat’ta kaybettiğimiz Kemal Karpat hoca bu konuda “Türk siyasetinin demokrasi adına yürütülen mücadelesinin ideolojik temeli tek parti döneminden kalan aşırılıkları gidermek çabasıdır.” der. Ben de bu tespitine katılırım. Bizim demokrasi mücadelemiz halen güçlü bir köke yaslanmaktan aciz durumdadır. Hal böyle olunca bugün Türkiye’de seçilecek partili cumhurbaşkanına manasızca fazla yetki veren bir sistem getirirseniz zaten arasında çatlaklar oluşmaya başlayan toplumu bir felaketin içine adım adım sürüklersiniz. O lider zamanla kendisine oy verenlerin lideri haline dönüşür. Devlet ve parti iç içe geçer parti devleti kaçınılmaz hale gelir. Bu sistemin en büyük tehlikelerinden birinin bu olduğunu savunuyordum. Haklı çıkmamayı inanın isterdim… Bu sabah sayın cumhurbaşkanı sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı. Diyor ki, “Bu ülkede iki ittifak var Cumhur İttifakı ve Zillet İttifakı. Zillet İttifakı Pennsylvania ve Kandil’in yönetimindedir. Amaçları da teröristleri devlete yerleştirmektir.” Açıkçası üzüldüm, siyasetimizin getirildiği noktaya çok üzüldüm. Hele ki bugün eski başbakanımız Necmettin Erbakan’ın ölümünün 8.senesi. Huzur içinde yatsın. Dünyayı başka pencerelerden izledik, doğru. Buna rağmen bugün kendisini her ne olursa olsun milleti için didinen bir siyasetçi, inandığı dava uğuruna dürüstçe mücadele eden bir lider olarak saygıyla yad ediyorum. En sert muhalefetini bile müthiş bir beyefendilikle yaparak herkese örnek olan Erbakan hocanın talebesi sıfatıyla siyasete başlayan Erdoğan’ın hocasının ölüm yıldönümünde yaptığı açıklamaya bakın. Üzülmemek elde mi ?

Bir genç olarak ülkenin cumhurbaşkanının 3-5 tane belediye fazla almak için, 3-5 oy fazla alabilmek için girdiği şekillere çok üzüldüm. Üzülmemek elde mi? “Ne koltukmuş be!” dedim. İnsanı hırstan, kibirden ne hallere getiriyormuş. Her ne uğuruna olursa olsun dilerim Allah hiç kimseyi bu hallere düşürmesin. Bir cumhurbaşkanı ki liderliğini yaptığı siyasi ittifaka destek vermeyen, kendisinden farklı düşünen herkesi terörist kabul ediyor. Ülkedeki seçmenlerin %47’sine terörist damgası vuruyor. Milletin bekasına düşman görüyor. Ama İYİ Parti meclise ‘Beka sorunu nedir, araştıralım. Sonra hep beraber gereğini yapalım’ teklifi verdiğinde ittifakına ret oyu verdiriyor. Sayın cumhurbaşkanı siz, ben ve benim gibi düşünenlere terörist diyorsunuz. Liderliğinize muhalif olanlara “Bunlar milletin bekasına tehdittir !” diye bize parmak sallıyorsunuz da bizler iftira atmayı, yalan konuşmayı sevmeyiz. Hakka girmekten korkarız, can yakmaktan imtina ederiz. Ben içi boş laflar etmeyeceğim sadece size bizzat güle oynaya yaptığınız bazı müstesna icraatları hatırlatacağım, Kafanızı gömdüğünüz kumdan çıkarın artık sayın cumhurbaşkanı bu memlekette bir sorun varsa o da bizzat sizsiniz, siz. 17 senedir sandıktan bu milletin teveccühüyle çıktınız. Çıktınız da ne oldu? Elinizdeki tüm güce rağmen, muhalefetin tüm ikazlarına rağmen devletin organlarını ‘muhterem hocaefendi’ diye diye FETÖ’ye teslim ettiniz. Türk ordusunu kendi elinizle dağıttınız. Yargıyı altın tepside paralel yapıya sundunuz. Sonra halka devletini bir temmuz gecesinde sokaktan toplattınız. Dalga geçer gibi ‘Kandırıldık !’ deyip işin içinden sıvıştınız. Sonra memlekette cadı avı başlattınız. O övüne övüne bitiremediğiniz adaletinizde ezkaza FETÖ’nün bankasından maaş çeken amcaların, teyzelerin kandırılmaya hakkı olmadı hapislere tıkıldı. Ama sizin meclis kürsüsünde hocaefendi diye ağlayıp zırlayan bakanlarınızın kandırılmaya hakkı hep vardı. Halen meclis sıralarında, meclisin lokantasında bu milletin parasıyla fink atıyorlar. Yetmedi, politikalarınız tıkanınca elinizde ancak ‘çaynan kek’ tadında söylemler kalınca, seçmenin önüne koyacak ciddi projeler ülkeyi kutuplaştırdınız. Bu zamana kadar iktidar uğuruna hiç bir liderin yapmadığını yapıp araya nifak soka soka bu toplumu iyiden iyiye ayrışırdınız. İnsanları birbirine tahammül edemez, hatta siyaset yüzünden yüz yüze bakamaz hale getirdiniz. Yetmedi, liyakati yerle yeksan ettiniz. İşini bilen insanları sırf sizden farklı düşünüyorlar diye devletten kovaladınız ya da devlete küstürdünüz. Kritik pozisyonları bilmem kimin tanıdığı, onun bunun akrabası diye olur olmadık insanlara peşkeş çektiniz. Türk devletinin hazine anahtarını ekonomi alanında hiçbir yeterliliği olmayan, elif desen direk zannedecek damat beye teslim ettiniz, kendi ekonomi kurmaylarınıza bile “İllallah” dedirttiniz. Yetmedi, bu milletin en hassas duygularını suiistimal ederek oyunuza oy kattınız. Kadınların bedeni üstünden bile oy toplamaya kalktınız. Secdeye giden alınlardan oy hesabı yaptınız. Camilerde hocalara AKP propagandası yaptırdınız, caminin içine bile siyaset soktunuz. Meşrutiyetten beri devam eden Türk parlamenter sistem geleneğini çıkarlarınız için, daha fazla yetkiyi zapt etmek için talan ettiniz rejimi değiştirdiniz.

Yetmedi, bebekler soğuktan donarak ölürken bilmem kaç bin odalı altın saray diktiniz. Sokaklarda çöpleri karıştırıp kuru ekmek bulmaya çalışan vatandaşlarınız varken siz altın kadehlerde ejder meyveli kokteyller içtiniz. “Evladımın canı bir kilo mandalina çekti de alamadım.” diyerek intihar eden babalar varken siz binlerce çeşit yemeği şaşalı resepsiyonlarda, iftarlarda mideye indirdiniz. Yetmedi, 17 senenin sonunda sayısız seçim galibiyetine, elde ettiğiniz uçsuz bucaksız yetkilere rağmen ülkeyi ekonomik kriz enkazının altında bıraktınız. 17 Senelik iktidarın sonunda halkı marketten alışveriş yapamayacak hale getirdiniz. Mitinglerde dağıttığınız bir paket bedava çaya muhtaç bıraktınız. Üretmeyen, üretemeyen tamamıyla dışa bağımlı bir vaziyete düşmemizi sağladınız Yetmedi, yetmedi, yetmedi, yetmeyecek… Peki biz zilletçi hainler kimiz sayın cumhurbaşkanı, biz ne yaparız? Biz bu ülkenin aydın olmaya çalışan gençleriyiz, bizler Mustafa Kemal’in memleketi emanet ettiği o gençliğiz. Biz Asım’ın nesliyiz bizden korkmayın. Hiç korkmayın! Ne hainiz ne de size düşmanız! Biz devletin geleceğinden kaygı duyan, vatan için yanmaya hazır o gençliğiz! Biz okumaya söz verdik, her görüşten okuyoruz. Dünyayı okumaya çalışıyoruz. Biz daha iyi, daha sağlıklı, daha adil, daha demokratik, daha huzurlu ve daha özgür bir Türkiye’nin hayalini kurduk. Bu hayale inanıyoruz, bu hayal için yollara düştük. Bu hayal için çalıştık. Bu hayalin hasretiyle yanıp tutuştuk. Tutuşuyoruz. Tutuşacağız, icap ederse yanacağız. Bu aydınlık hayalin bir parçası olamadığınız için ve bir gün haklı çıkacağımızı bildiğiniz için bugün bizi hainlikle suçluyorsunuz. Sayın cumhurbaşkanı, herkes kendisine yakıştırdığını söyler. Anlıyorum ki siz sallanmakta olan iktidarınızı yitirme korkusuyla, uykularınızı kaçıran anketlerin tesiriyle oyları telâfi etme yolunu sık sık olduğu gibi birilerini günah keçisi ilan etmekte buldunuz. Çünkü siz asla hata yapmazsınız, yapamazsınız. Ülkede bir sorun varsa tabii ki sebebi senelerdir muhalefette olan CHP ve 1,5 sene önce kurulan İYİ Parti’dir. Sorunun AKP’yle ne alakası olabilir ki! Merak etmeyin, biz sizi anlıyoruz çünkü korktuğunuzu biliyoruz, Nâzım diyor ya “Kimseye benzemez onların korkusu !’ diye… Herkes kendisine yakıştırdığını yapar sayın cumhurbaşkanı. Bizlere terörist de deseniz ben size hakaret etmeyeceğim. Adını duymaya tahammül edemediğiniz Mustafa Kemal’in koltuğunda oturuyorsunuz diye etmeyeceğim. O koltukta oturmuş olanlara Sezer’e, Demirel’e duyduğum hürmet için hakaret etmeyeceğim. Türk ilinin liderlik makamına duyduğum saygı için hakaret etmeyeceğim, edebim gereği hakaret etmeyeceğim. Sadece ve sadece şu temennilerde bulunacağım, Allah hiçbir lideri seçim uğuruna böyle aciz hallere düşürmesin!