Ağustos ayı Türk’ün zaferler ayıdır. Ancak dün de bugün de ihanetler ve Türkiye’yi kuşatma hareketleri devam etmektedir. Zaferler ayı olan Ağustos’ta Malazgirt zaferi kazanılmış, Anadolu’nun Türk’ün vatanı olması yolunda kapılar açılmıştır.
Aslında Malazgirt iki farklı kültür ve medeniyetin karşılaşmasıdır. Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması sadece bu savaş ile de gerçekleşmemiştir. Türkler hem göçebe, hem de yerleşik bir kültüre sahiptir. Türk kültürü coğrafyayı vatanlaştırıp Anadolu’ya mührünü vurmuştur. Kültürün maddi ve manevi boyutu coğrafyada somutlaşmıştır. Türk kültürü hâkim kültür olma özelliğini sadece savaşla kazanmamıştır. Türk kültürü Anadolu’da hâkim kültür özelliği taşıdığı için Bizans üzerinde baskın olmuş ve varlığını sürdürmüştür. Eğer aksi olmuş olsaydı; belki bir asır içinde Anadolu’da karşılaştığı Bizans kültürü karşısında eriyip giderdi.
Zaferler ayı Ağustos’ta Sevr Anlaşması da imzalanmış, Osmanlı’nın boynuna adeta idam fermanı geçirilmiştir.
Türlü engellemelere ve ülke üzerindeki oyunlara rağmen, 30 Ağustos Meydan ve Başkomutanlık Savaşı’nı kutluyoruz. 30 Ağustos’ları gerçekleştiren, milli bağımsızlığı, bugün vazgeçilmek istenen ve açık arttırmaya çıkarılmaya çalışılan milli devleti yaratan, her türlü esareti ve mandacı zihniyeti parçalayıp atan, onu Cumhuriyet ile taçlandıran milli şuurun önünde saygıyla eğiliriz. O şuuru kaybedenler, Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluş felsefesi ile yabancılaşanlar, neden bayramların kutlandığının da farkına varamazlar. Bunlar gelenekler ile oynarlar ve ülke çıkarlarını da koruyamazlar ama muhafazakârlığa da sığınırlar.
Türk Milleti ile beraber Milli Mücadeleyi başaran, Milli Mücadelenin Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, Anadolu’nun her karış toprağını kanlarıyla vatan yapan nice isimli ve isimsiz mücahidi saygı ve rahmetle anıyoruz. Bugünkü gelişmeler karşısında milli bağımsızlığın ve milli devletin ne kadar önemli ve hayati olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Dün Milli Mücadeleyi başarısız kılmak için Batının yanaşmalarını, beslemelerini bugün de görüyoruz. Damat Feritler, Ali Kemaller bugün de vardır. Anadolu’da Türk’e tahammül edemeyenler, her dönem kendilerine hizmet edecek uşakları bulacaklardır. Bugün de etnik ırkçılık küreselleştirmenin bir silahı olarak ideolojilerin yerine kullanılmaktadır.
30 Ağustos’lar, 29 Ekim’ler, 23 Nisan ve 19 Mayıs’lar Türk Milleti var oldukça yaşayacak ve yaşatılacaktır. Şahıslar ve iktidarlar gelir geçer; ama işgalciler, emperyalistler önünde eğilmeyen, bükülmeyen Mustafa Kemal’ler ve Alparslan’lar unutturulamaz.
Etnik ırkçılık güdümündeki federal yapı ve Sevr özentileri, Yerel Yönetim Yasa Tasarıları, Türkiye’yi etnik parsellemeye dönük yeni anayasa tuzakları parçalanıp yok edilmeye mahkumdur. Onun bunun kucağında Türkiye’ye karşı ırkçı terörü yönetenler ve kullanılanlar, Hilal’e karşı Haç’ın malzemesi olanlar, dün olduğu gibi yarın da lanetle anılacaklardır.
İşin enteresan tarafı bayramlık ağızlarda birlik ve beraberlik mesajı veren bazı siyasiler, hemen bayram ertesi birlik ve beraberliği dinamitleyici bir politika izlemeyi, milli kimliği dışlamayı marifet ve demokratikleşme sayarlar. Onlara göre; Türkiye sadece Türklerin değildir. Bu çelişki Anadolu’yu işgal eden güçlere adeta beyaz bayrak sallamak ve onları tekrar tahrik etmektir.
Geçenlerde ayin yapılmasına müsait olmayan Sümela Manastırına, Patrik İstanbul’dan gider, Trabzon’da dini tören yapılır. İşin düşündürücü olan tarafı, Patriği Trabzon’da kemençeler çalarak sevinçle karşılayan bazı ahmakların ortaya koydukları çirkin davranıştır. Bunların evlerinde Türk bayrağı yerine Yunan veya ABD bayrağı mı var bilemem. Bildiğim bir şey varsa milli bayramlarda evlere gerektiği ölçüde bayrak asılmamaktadır. İnsanlarımıza belirli ölçüde milli hassasiyetleri kaybettirilmiştir. Bir Türk evinde şanlı bayrağımız ve Kur’an-ı Kerim öncelikle bulunmalı ve değerlendirilmelidir. Ne bayrak, ne de Kur’an tozlanmaya terk edilen birer biblo değillerdir.
Milli ve dini bayramlar bizi düşünmeye sevk etmeli, kaybettiklerimizi tekrar kazanma ve elde etme yolunda harekete geçirmelidir. İstikballerini, değerlerini ve kaynaklarını başkalarına teslim edenler, başkalarının taşeronu olanlar sömürge ve uşak olmaktan ileri gidemezler. Türkiye üzerindeki oyunları görelim ve öncelikle milli mutabakatlarda birleşelim.
Türkiye’yi Ortadoğu’da yalnızlaştırmak ve etkisizleştirmek isteyenler, Suriye örneğinde olduğu gibi, bizi yalnızlığı itmişler, BM dâhil süper güçler Türkiye’yi öne sürmüşler, ama kendileri gerekeni yapmamışlardır.