Yüzyılın Depremleri ve Düşündürdükleri

111

Yüzyılın en acı olayı olarak
adlandırılan Kahramanmaraş depremleri fiziki yapıyı yıktığı kadar, Türk
Milletinin sosyal dokusunu olumsuz etkileyen sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Aynı
zamanda TC vatandaşları millet olduklarının şuuruna da vararak gerekli ve beklenen
dayanışmayı maddi ve manevi göstermişler ve kardeş olduklarını fark etmişledir.

Aslında küçük bir kıyamet yaşadık. El
birliği ile yıkıntıların üstünden geleceğiz. Buna mecburuz. Böyle bir facia ile
14 milyon nüfuslu geniş bir bölge ve Elazığ ile beraber 11 şehir karşı karşıya
kalmıştır. Toplumun temeli olan aileler parçalanmış, aile unsurlarından
bazıları beton yıkıntılar arasında hayattan kopmuş veya aile tamamen yok
olmuştur. Geride kalanlar bu acı facianın psikolojik yıkımı altında kalarak
hayat boyu bu ezikliği ve altüst olmayı unutamazlar. Korku, kaygı ve çaresizlik
hayatın bir parçası olmuştur. Ailenin fonksiyonlarının yerini hiçbir kurum veya
kuruluş alamaz. Çünkü aile ferdi doğuştan itibaren sosyalleştiren, güven veren
ve rehber olan ilk sosyal müessesedir. Bölgede ve bilhassa Hatay’da 20 Şubat’ta
yeni 2 deprem olmuş ve çevre tekrar sallanmış ve zarar görmüştür. Deprem gibi
afetler topluma aidiyet duygusunu tartışılır hale sokabilir. Fert – toplum
ilişkileri yara alabilir. Kötümserlikten doğan yalnızlaşma, bunalım ve geleceğe
güvenin sarsılması, belirsizliklerle mücadele sorunu dayanışma ihtiyacını
zirveye çıkarır. İç göç ve yurtdışı göç hareketleri tetiklenir. Yeni bir hayat
kurma endişesi ve mecburiyeti fertleri yıpratır ve eritir. Kayıplar dolayısıyla
çekilen acılar, maddi ve manevi yıkıntı yeni ölümlere sebep olabilir.

            1999 Marmara
depreminde sosyolog Prof.Dr. Veysel Bozkurt tarafından yapılan nicel bir
araştırmada deneklere deprem sonrasında ne gibi değişiklikler bekliyorsunuz
diye sorulur. Verilen cevaplardan %70’den fazlası 6 ayda unuturuz şeklindedir.
Genelde bizler depremin tehlikelerini onunla karşılaşınca fark ederiz. Başta
fert olarak gerekli tedbirleri almaz, anlaşılmaz bir şekilde kolonları keseriz
ve kat ilaveleri yaparız. Bu durum bir sonraki afete hazırlıksız yakalanmamıza
sebep olur. Bilhassa büyük depremlere karşı organizasyon, gerekli hazırlık ve
gerekli stokları pek yapmayız. Afetlerin yarattığı yıkımın azaltılması için
bundan dolayı toplumsal hafızayı yetişkinlerde canlı tutmalıyız. Hoşnutsuzluk
siyasi sonuçlar doğurur. Depremler sonrasında da görüldüğü gibi ülkeler
arasında gerilim zayıflar ve destek artar. Yalan yanlış haber üretilmesi
zihinleri karıştırır ve haber kirliliği doğar.

            Maalesef fay
hattı üzerindeki bölgeyi imara açmak sorunun başlangıcı olmuştur. Yıllardır
gelen ve giden iktidarlar yer değiştirmeyi kale almamış ve ihmalkar
davranmışlardır. Fay hatları üzerine tesbih tanesi gibi sıralanan şehirlerimiz
aslında yüzlerce yıl sonra olan depremlerle karşılaşmışlardır. Mesela, Adıyaman
ilimiz 1952’de il olmuştur. Yani yapılaşma başlamıştır. O günden bu yana yer
değişimi düşünülmemiştir. Ancak şimdi bu hesaba katılmaktadır. Hukukun her
alanını ilgilendiren boyutları depremin öncesinde ve sonrasında ortaya
çıkmaktadır. Artık kolonlarla oynanmamalıdır. Doğru denetim yapmayan yapı
denetim şirketleri cezalandırılmalıdır. DASK tazminatı karşılayabilecek durumda
değildir. Ancak ona da ihtiyaç vardır. Kentsel dönüşüm için ayrılan para çok
düşüktür. Bu işin içine de türlü hileler ve yanlışlar sokulup kentsel dönüşüm
rezil edilmiştir.

Devlet
elinden geldiği ölçüde hizmetten kaçınmamaktadır. Yardım ve kurtarma
faaliyetlerine katılan herkese, illerimizin itfaiyeci guruplarına, maden
işçilerimize, AKUT, AFAD, UMKE gibi kuruluşlarımıza, 100 askerimizi şehit veren
en önemli kurumumuz Türk Silahlı Kuvvetlerine, çeşitli vakıflarımıza ve maddi
yardım için kuyruk oluşturan gerçek vatandaşlarımıza ve başta Azerbaycan ve
Katar olmak üzere, yurt dışından gelen ve yoğun çalışma içine giren yabancı
ekiplere ne kadar teşekkür etsek azdır. İtfaiyecilerin buldukları yüklü parayı
gerekli yerlere vermeleri şeklindeki ahlak dersinden bazıları da istifade
etmelidir.

            Ortaöğretimde
ve Teknik Üniversitelerin ilgili bölümlerinde deprem dersleri konulmalıdır.
Türkiye bir deprem ülkesidir. Deprem turizmden tarım ve hayvancılığa ve
ihracata kadar her şeyi etkilemektedir. Yumuşak topraklı tarım alanlarının
betonlaştırılmasının ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Şu halde, tarım
ve hayvancılık gerekli desteği bulmalıdır. Mülteciler Irak ve Suriye’deki
konteynerlere taşınmalı, Bölgede ve bilhassa Hatay’da yabancılara emlak
satışları kesinlikle durdurulmalıdır. Hüllecilik önlenmelidir. Askeri
hastanelere ihtiyaç vardır. Hastane şeklindeki gemiler sağlanmalıdır ve Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı emrine verilmelidir. EMASYA protokolü ihtiyaçlara uygun
tekrar yürürlüğe konmalıdır. Kızılay ailesinde bilgili, afeti idare edecek
kapasiteli insanlarımız göreve getirilmeli, sadakat liyakatin önüne
geçirilmemelidir. Sözde bazı dost ve müttefiklerimizin HAARP teknolojisi
kullanıp deprem faylarını tetikleyebilecekleri ve her şeyi yapmaya hazır
oldukları unutulmamalıdır. Her an deprem olacak şeklinde halkı şartlandırmak
son derece yanlış ve gerçeklerden de uzaktır. İnsanımızın morale ihtiyacı
olduğu gibi, hazırlıklara da ihtiyacı vardır.

Önceki İçerikK u ş M i s â l i
Sonraki İçerikAnayasa Göre 3.Kez Cumhurbaşkanı Seçilebilme
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)