Yunus Emre’nin Hayatı ve Hayata Bakışı (7)

83

Gittiği her yerde, insanlar onun iman ve sevgi dolu gönlü etrafında hâlelenmiş olmalı ki, bu sevgi halkasını kırmaya çalışanlara hitaben:

“Adımız miskindir bizim, düşmanımız kindir bizim

Biz kimseye kin tutmazuz kamu âlem birdir bize.”

“Ben gelmedüm dâ’vi içün, benim işum sevi içün

Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim”

diyerek gayesinin gönül yıkmak değil, kırgın gönülleri Allah sevgisi ile yapıp onlara güzellik ve sevgiyi nakşetmek olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü Yunus’a göre:

“Gönül Çalab’un tahtı, Çalab gönüle baktı

İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise.”

Yâni, Allah sevgisi ancak insanın gönlünde barınabilir. Gönül yıkan insan onun için, iki cihanda da bedbaht olacaktır.

Uzun ve hizmet dolu bir ömür süren Yunus Emre:

“Miskin Yunus ko sözünü, toprağa urgıl yüzünü

Toprağa düşmiyen dâne, âhir yine bitmez imiş”

diyerek artık hizmetinin ve meşakkatinin tamamlanmak üzere olduğunu, ebedî âlemde dirilebilmek için, bir dâne gibi toprağa düşmenin gerektiğini anlamış:

“Gelin tanışuk idelüm, işin kolayın tutalum,

Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”

şeklinde âdeta vasiyetini terennüm etmiştir. Nitekim dünya kimseye kalmadığı gibi Yunus’a da kalmamış ve bir ömür boyu tekrar ettiği:

“Ya elim al kaldır beni

Ya vaslına erdir beni”

duası kabul olmuş olmalı ki, dünya durdukça duracak bir ihlâs ve samimiyetle:

“Biz dünyadan gider olduk

Kalanlara selâm olsun

Ardımızdan hayır dua,

Kılanlara selâm olsun.”

diyerek gönül dostları ile vedalaşmış:

“Bir garip ölmüş diyeler

Üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar

Şöyle garip bencileyin”

sözleriyle, ardından gösterişli törenler yapılmaması gerektiğini hatırlatarak, dünyadan birşey istemediğinden, kendisinden dünyalık dilek ve isteklerde bulunulmaması için, ölmesine rağmen hayata hükmeden bir velâyetle mezarını gizlemiştir.

Ardından binlerce ilâhî dolu bir divan, 573 beyitlik bir mesnevî, dünya durdukça imanlı gönülleri inşiraha getirerek yaşayacak bir sevgi bırakarak 1320-(1321) tarihinde, 82 yıllık gurbet

yolculuğundan sonra, asıl vatanına irtihal eylemiştir. (a.g.e., s.22-24)

 

 

Önceki İçerikSevdam
Sonraki İçerikSuriyeli Kazığı
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.