“Yunus Emre Aslında Ne Dedi?”

53

Yapmadığını söylemek yada söyleyegeldiğini yapmamak yalancılık veyahut yalanı dava kılmaktır. İnandığı ile
yaptıkları arasındaki mesafenin kapanıklığı mümin olmanın gereğidir. Yani eylem
ve söylem birlikteliğidir
. Dahası Yunus’un
“Neyi
seversen imanın odur / Nice sevmeyesin sultanın odur”
mısralarından
hareketle ‘Neyi seviyorsan onun
müminisin
’ ve ‘Sultan
(hiyerarşi, statü, itibar) ise
sevmediklerindir
’; diyor Kenan Göçer
Yunus’u tevhidin ekonomi-politiği olarak resmettiği ‘Yunus Emre Aslında Ne Dedi?’ kitabında.

   

Ve bu birlemeyi 5 birikim noktasını dağıtarak yapar: Benlik olarak birikimini dağıtır Yunus; kendiliğinin önünde en büyük engel olan
benliğini. Kendi adını dağıtarak başlar
ve bu feragat sonrasında Yunus ismini alır.

 

Maddî olarak birikimin
dağıtılmasındadır sıra. Hesâbîliğe
varmayan bir hasbîlik muhasebesi
içinde “Mülke suret bezemegil”
diyerek geçinmek için herkes kadar mülke ‘evet’ ama birikime varmaya
başladığı zaman ‘hayır’
der. Özgürlük
ve sevgi gibi biriktirilemeyen
şeyler
haricinde insanlar arasında eşitsizliğe
yol açan her türlü ayrıma, yatay ve
dikey mesafeliliğe ve otoriteye karşıdır.

 

“Çıktım erik dalına / Anda yedim üzümü” ve “Canlar canını buldum / Kovanım yağma olsun”
şiirleriyle anlam ve mantığı dağıtır,
birikmesine izin vermez. Sâde o değil; her şeyi dağıtıp yağma edebilecek bir karakterdedir.

 

Statü ve
itibarın
dağıtılmasından yanadır. İtibarla azgınlık arasında bağ kurar; “Ar-namusu
bıraktım / Külümü suya attım”
der. Ak budundan değil kara
budundandır
; itibârî olarak soyluluğa
da karşıdır ve “Padişah olan kişiye / Sekban (köpekçi,
köpek bakıcısı) olmak olmaya”
diyerek hiyerarşik ve toplumsal çevre ile
mesafesizliği savunur.

 

Dilsel mesafeyi dağıtmak için Farsçanın Anadolu’daki buyurganlığına karşı çıkar Yunus ve Türkçe Yunus’la çıkmıştır ortaya. Hem
gönüllere hitap eder hem de konuş-mayı
bir yere kon-uş ve konduğu yerdekilerle kon-şuluk sayar; konmadan komşu olunmaz.

 

Yunus Emre ne dedi, nasıl dedi, iletmek istediği aslı mesaj
neydi gibi sorulara böyle cevaplar verdi Kenan
Hoca
. Ve Yunus’u ünvanında özetledi: MİSKİN. Sakinlik ve sükûnet
bildiren, ‘varlığa sevinmemek ve yokluğa
üzülmemek
’ meyanında arzunun
dağıtıldığı bir bilgelik
hâlidir miskinlik.

 

 Ve mesleklidir miskin, tembellikten ve
pasifimizden uzaktır; sanıldığının tersine. Uysal sanılırlar. Oysa tüm fazlalıklara direnmektir kanaatkârlık.
Kanaatkâr olmayanı harâmî olarak görür Yunus.

 

Yunusça baktığı ve Yunus
gibi
görmeyi gösterdiği için Kenan
Bey
’e müteşekkiriz. “Türk’ün İş
Zihniyeti
” kitabından sonra bu da ikinci
bir devrim olmuş; bakış, görüş ve
anlayış, anlamlandırış açısından. Küçük
ebatlı kitaplarla
toplumsal algılarımıza büyük darbeler vurmaya devam ediyor.

 

Şâir burda ne
demiş
’ faslında Yunus’tan Kenan’a, ordan Süleyman’a ‘sözü eğri – büğrü söyleme ’den ve ‘Molla Kasım’lardan önce son son ne diyebiliriz: Biriktirilemeyen şeyler iyidir (erdemler),
biriktirilebilen şeyler kötüdür (kavramlar).

 

Ülgener’e göre “Osmanlı’nın
kapitalizme geçememesinin en büyük engeli bâtınî tasavvuf
”; bize göre Türkiye Cumhuriyeti’nin kapitalizme geçebilmesindeki en
büyük destek
önce siyâsî ve sonra dinî teşekküllerdir.

 

Bir’i iki
yapmak ikincinin hakkına girmektir
.
Birikim başkalarının etini yemektir ve arkalarından geğirmektir. Kuran’da 100’e yakın yerde geçen ‘salât’ kelimesinin ‘zekât’la birlikte zikrolunan 30’a yakın
yerinde (akîm’üs-salât ve âtû’z-zekât ) dayanışma ile yardımlaşmayı ayakta tutarak ikame etme ve dağıtarak arınma, dünyalık biriktirmeme mesajlanır. Yani Yunusça
miskinlik
ve imece..

 

Korona
krizinin
gitgide derinleştiği bir hengâmede ve teravihten
çok
açlığın, yokluğun; gelir
dağılımındaki dengesizliğin
konuşulması gereken Ramazan ayında sağlam sahur
yaparak ve akşam iftar garantisini görerek
yememek değil asıl marifet; yiyorsa “Sen sana ne sanırsan / Ayruğa (Başkasına)
da onu san”
ilkesinde başka gönüllerle ortaklaş; ritüellerle değil mesajı
özümseyerek
Allah’a yaklaş.