Yüksek Mimar Prof. Dr. Suphi Saatçi İle Târihî Süreçte Irak Türklerini Konuştuk.

123

Oğuz Çetinoğlu: Türkiye ve dünya gündeminin çok yüklü
olması sebebiyle ‘Irak’ta Türk varlığı
meselesi çok geri plânda kaldı. Hatırlatılmasına vesile olmak maksadıyla konuyu
ana hatlarıyla konuşmak faydalı olacak. Irak’ta Türk varlığının oluşumu ile
başlayabilir miyiz?

Prof. Dr. Suphi Saatçi: Türkmenlerin Irak’taki
târihi Abbasiler dönemine kadar uzanır. Abbasi döneminden itibaren bölgede
çoğalan Türkmenler, giderek yönetim üzerinde söz sâhibi olmuşlardır. Önceleri
askerî birlikler olarak Irak’a giren Türkmenler, 1055 yılından itibâren
dalgalar hâlinde ülkenin kuzeyine yerleşmişlerdir. Selçuklular (1055-1258),
Musul Atabeyliği (1127-1233), Erbil Atabeyliği (1144-1233), Moğol istilası ve
ardından İlhanlılar (1258-1344), Celayirliler (1339-1410), Karakoyunlular
(1411-1468), Akkoyunlular (1468-1508) ve Safevîler (1508-1534) Irak’ta hüküm
süren Türkmen devletleri kurmuşlardır. Böylece Bağdat, Musul, Erbil ve Kerkük
bölgeleri 13. yüzyıldan itibaren Türkmen şehirleri olarak târih sahnesinde yer
almışlardır.

Çetinoğlu: Osmanlı
hâkimiyeti dönemine gelebilir miyiz?

Prof. Saatçi: Bölge 16. yüzyılda
Osmanlı topraklarına bağlandı ve Türkmenler târihlerinin son 400 yılını Osmanlı
Devleti’nin sınırları arasında geçirdiler. 1918 İngiliz işgaline kadar Türkmenler
Irak’ta süren bin yıllık târihlerini anavatan Türkiye ile aynı kaderi paylaşmışlardır.

Birinci Dünya
Savaşı’nda itilaf devletleri Osmanlı mirasını paylaşırken, Türkmenlerin
yaşadığı bölgeler İngilizlerin işgaline uğradı. Böylece Türkmenler, Birinci
Dünya Savaşı’nın sonunda Irak devletinin sınırları içinde kaldı.

Kerkük’ün de
dâhil olduğu Musul Eyaleti, mütareke târihinden sonra İngilizler tarafından
işgal edilmişti. Mütâreke anlaşmasına ve savaş kurallarına aykırı olan bu
durumdan dolayı Türkiye’nin itirazları kaale alınmadı.
Böylece bin yıllık Türkmen yurdu, İngiltere ve Türkiye arasında çekişme konusu
oldu. Lozan görüşmelerinde de Musul herhangi bir sonuca bağlanmadı. Lozan Barış
Antlaşması imzalandı. Ancak Musul 9 ay zarfında Türkiye ile İngiltere arasında
görüşmeler sonucunda çözüme kavuşturulacaktı. Aksi takdirde Cemiyet-i Akvam
(Milletler Cemiyeti)’ın hakemliğine başvurulacaktı. Yapılan Haliç Konferansı da
sonuç vermeyince 9 ay doldu ve Cemiyet-i Akvam’ın hakemliğine başvuruldu.
Türkiye Cemiyet-i Akvam’a üye değildi ve bu yüzden bunun kararını bağlayıcı
bulmayacağını ifade ettiyse de yine dinleyen olmadı. Başlangıçta Cemiyet-i
Akvam’ın bölgede yaptığı inceleme sonucu hazırladığı rapor Türkiye’nin lehine
idi. Raporda Musul Eyaleti’nde yaşayan bütün halkların çoğunluğu Türkiye
yönetimini istemekteydi. Ancak İngiltere’nin baskısı sonucu Cemiyet-i Akvam,
kararını İngiltere lehine verdi. Bu kararı tanımayacağını açıklayan Türkiye,
sonunda 5 Haziran 1926 Ankara Anlaşması ile bugünkü Kuzey Irak bölgesini
kapsayan Musul Eyaletini İngiliz mandası olarak Irak’a bıraktı.

Çetinoğlu: Irak
yönetimi Türklere nasıl davrandı?

Prof. Saatçi: Türkmenler, Ankara
Antlaşması’ndan sonra Irak vatandaşı olarak yaşamaya başladılar. Kraliyet
rejimi altında Irak halkı ile aynı kaderi paylaşan Türkmen toplumu, kendi
dillerinde eğitim ve öğretim haklarından mahrum kaldılar ve Türkçe yayın ve
basına da sâhip olamadılar. Ayrıca Türkmen aydınları sürgünlere, göçlere ve
tutuklamalara tâbi tutuldular. Dahası büyük haksızlıklar yaşayan Türkmenler,
birkaç defa soykırımı ile karşı karşıya geldiler. Bu soykırımların ilki ve en
önemlisi Teyyarî (Levy) askerlerinin, 4 Mayıs 1924 târihinde Kerkük’te
işledikleri cinayetlerdir.

Kerkük’te ikinci
katliam 12 Temmuz 1946 târihinde yaşanmıştır. Gâvurbağı Katliamı ile târihe
geçen bu soykırım, Kerkük Petrol Şirketindeki işçilerin çalışma şartlarının
düzeltilmesi ve diğer sosyal haklarının verilmesi için başlattıkları boykot
üzerine başlamıştır.

Irak’ta 14
Temmuz 1958 târihinde devrilen monarşi rejiminden sonra Cumhuriyet ilan
edilmişti. Ancak Türkmenler bu dönemde de haklarına kavuşamamış, hatta tekrar
baskı, sürgün ve soykırımı yaşamışlardır. Türkmenlerin târihinde eşi ve benzeri
görülmeyen bir soykırımı 14 Temmuz 1959 târihinde meydana gelen Kerkük
Katliamı’dır. Bu katliamda evlerinden alınan Türkmen ileri gelenleri, hakaret
ve işkence görerek kurşuna dizilmişler, ardından ayaklarına sicimler takılarak
motorlu araçlara bağlanmışlar, sokak sokak sürüklendikten sonra elektrik
direklerine asılmışlardır. Bazıları ise her ayağı ters yönde giden başka bir
motorlu araca bağlanarak parçalanmıştır. Bu soykırımında ayrıca kimilerinin
gözleri oyulmuş, kimileri diri diri toprağa gömülmüştür. Üç gün üç gece süren
bu can pazarında, birçok Türkmen şehit düşmüş, yüzlerce vatandaş yaralanmış ve
Türkmenlere ait iş yerleri ve dükkânlar yağmalanmıştır.

Çetinoğlu: Saddam
döneminde…

Prof. Saatçi: Saddam’ın Irak yönetimini
ele geçirmesi Türkmen toplumu için yeni felaketlerin yaşanmasına yol açmıştır.
Bu dönemde Türkmen yerleşim bölgelerinde oturan halk evlerinden atılmış ve orada
yaşayanlar yerlerinden sürülmüşlerdir. Kerkük’ün güneyinde bulunan Beşir,
Yayçı, Kümbetler, Tokmaklı ve Tisin gibi Türkmenlere ait bucak, kasaba ve
köyler, haritadan silinmişler-dir. Türkmenlere ait evler ve özellikle binlerce
dönümlük tarım arazileri yok pahasına istimlâk edilmiş ve bunlar ücretsiz
olarak Araplara dağıtılmıştır.

Yine bu
dönemde Türkmen aydınları sürgün ve göçe zorlanmıştır. Türkmenlerin bu dönemde
yaşadıkları en büyük acılardan biri de 16 Ocak 1980’de seçkin Türkmen
liderlerinin idam edilmeleriydi. Türkmen Kardeşlik Ocağı başkanı Abdullah Abdurrahman,
Doç. Dr. Nejdet Koçak, Dr. Rıza Demirci ve Âdil Şerif adlı Türkmen liderleri,
suçsuz oldukları halde idam edilmişlerdir. Daha sonraları Türkmen aydınlarının
idamları devam etmiştir.

Kerkük ile
Erbil arasında ve Küçük Zap suyu üzerinde yer alan Türkmen kasabası
Altunköprü’de, târihte görülmedik başka bir vahşet yaşanmıştır. ABD güçlerinin
1990 yılında Irak’ı bombalamaya başlaması üzerine Irak’ın çeşitli şehir ve
kazalarında ayaklanmalar olmuştu. Kürtlerin Kerkük’te yaptıkları ayaklanmaları
önlemek için Irak ordusu, Mart ayında harekete geçerek Kerkük’e yürümüştü.
Bunun üzerine daha kuzeye kaçan isyancıları kovalamaya başlayan Irak ordusu,
Altunköprü kasabasına doğru harekete geçmişti. Altunköprü’de mahsur kalan ve
bir kısmı akraba ziyaretine gelen Türkmenler, 28 Mart 1991 târihinde Saddam’ın
askerleri tarafından hunharca şehit edilmişlerdir. Târihe Altunköprü Katliamı
olarak geçen bu faciada 100 dolayında masum Türkmen genci hayatlarının baharında
hayatlarını kaybetmişlerdir.

Irak hükümeti
Ağustos 1996 târihinde Kuzey bölgesinin yönetimi ile anlaşarak Erbil’e girme
kararı almıştır. Bunun üzerine Irak ordusu 20-31 Ağustos târihinde Erbil’e
girmiştir. Erbil’de Bağdat yönetimine karşı muhalefet cephesi oluşturan Türkmen
Cephesi’nin büroları, kurdukları radyo-TV ve gazete binaları basılmış, içindeki
medya cihazları yağmalanmış ve büro eşyaları tahrip edilmiştir. Ayrıca 45 dolayında
Türkmen aydını da tutuklanarak idam edilmiştir.

Çetinoğlu: Gelen
gideni aratıyor. ABD işgal döneminde zulüm devam etti mi?

Prof. Saatçi: ABD’nin Irak’ın işgalini
başlattığı 20 Mart 2003 târihinden günümüze kadar geçen süre içinde, ülkede
durumun pek de parlak olmadığını söylemek mümkündür. ABD işgalinden sonra Irak,
raydan çıkmış tren misali, bir türlü toparlanamamış ve normal devlet sürecine
girememiştir. Bu süre zarfında ülkede siyasî düzen kurulmuş ve istikrar
sağlanmış gibi 4 defa seçim yapılmışsa da taşlar yerine oturmamıştır. 2003
yılından bu yana, birkaç defa hükümet kurulmuştur. Her şeyin düzeleceği
düşüncesiyle beklenti içerisine giren halk, her seferinde büyük bir hayal
kırıklığı yaşamıştır.

Irak halkında;
Saddam’ın dikta rejiminden kurtulmuş olmanın sevinci böylece uzun sürmemiştir.
Irak’ta Kürtler dışında, diğer etnik toplulukların hiç birisi ülkenin
gidişatından memnun olmamıştır. Günümüzde Irak halkı, ülkede her gün meydana
gelen terör eylemlerinden bunalmıştır. Ülkede devletin güçlü elini göremeyen
vatandaşların ümidi ve beklentisi giderek kaybolmuştur.

İşgalden sonra
Irak’ta demokrasiyi yerleştirme eylemenin provası olarak yapılan genel
seçimler, halkın demokrasiye güven duymasını sağlamamıştır. Özellikle zorbalık,
tehdit ve oy hırsızlığı, mükerrer oy kullanılması, oy sayımında hilelere
başvurulması gibi, akla hayale gelmeyen entrika ve dalaverelerin yapılması,
halkı bu sistemden de soğutmuştur. Halkın demokrasiye alıştırılması için
yapılan seçimlerden sonuç alınamaması, vatandaşların bu rejime güven duymasını
sağlamamış, aksine beklenen ümitleri sarsmıştır. Kullanılan oylara saygı
gösterilmemesi ve adeta halkla alay edilmesi, halkın tepkisini çekmiştir.
Sandıktan çıkan sonuçlara göre değil, perde arkasında yapılan gizli
pazarlıklara göre kararlar alınmış, adeta halkla dalga geçilmiştir.

Çetinoğlu: Hâkimler
ve savcılar; seçim güvenliğini, güvenlik güçleri halkın güvenliğini
sağlayamıyor mu?
 

Prof. Saatçi: Ülkede iç güvenliği
sağlayan polis, emniyet ve jandarma gücü ile dış güvenliğini sağlayan millî
ordu bulunmamaktadır. Kürtlerin kendi milis güçleri ve asayiş dedikleri
teşkilatı vardır. Bunlar sadece Kürt halkının hizmetinde çalışıyor. Merkezî
hükümetin emrinde millî ordu ve millî güvenlik teşkilatı da çok zayıftır. ABD
Irak’a müdahale edince ilk olarak, ülkenin ordusu ile güvenliğini dağıtması bu
sonucu doğurmuştur. Bugün Irak’ta askerlik hizmeti kaldırılmıştır. Yaşı 18’e
gelen gençler askerlik hizmetine alınmıyor. Devletin merkezî hükümete bağlı
millî güvenlik gücünü oluşturmak için uğraşırken, meclis buna onay vermiyor.
Bazı etnik gruplar ve mezhep mensupları da bunun oluşmasına geçit vermiyor.
Kısaca Irak’ta herkes öncelikle kendisinin ve ailesinin güvenliğini sağlamak
için nereye başvuracağını bilmiyor.

Çeinoğlu: Felç
olmuş sistem içerisinde Türkmenler ne yapıyorlar?

Prof. Saatçi: Saddam’ın devrilmesinden
sonra Türkmenlerin pek çok beklentileri vardı. Türkmenler artık insanca, can ve
mal güvenliği içinde yaşamak, insan haklarını saygılı, demokratik ve çoğulcu
parlamenter bir rejime kavuşmak istiyorlardı. Ayrıca kendi topraklarında
özgürce, kendi dillerinde eğitim ve öğretim haklarına sahip olmayı ve özellikle
Irak’ın toprak bütünlüğü zedelenmeden, halkı etnik ve mezhep açısından
ayrıştırmadan, ülkenin parçalanmasına yol vermeden, Iraklılık üst kimliği ile
varlıklarını devam ettirmek ümidini taşıyorlardı.

Ne yazık ki
ülkenin sürüklendiği kaos ortamından yararlanan mihraklar, Türkmenlerin
mülkiyet haklarına tecavüz etmişlerdir. Saddam döneminde Türkmenlerin taşınmaz
mal varlıklarından olan evler, arsalar ve binlerce dönümlük tarım arazileri
ellerinden alınmış ve adeta gasp edilmiştir. Daha önceki dikta yönetiminde
yapılan bütün haksızlıkların giderilmesi ve Türkmenlerin mal varlıklarının geri
verilmesi beklenirken, bu sefer eskisinden daha korkunç biçimde yeni
tecavüzlerin yapıldığı gözlemlenmiştir.

Yine bu dönemde
Türkmenlerin kültür merkezi olan Kerkük’te çok daha vahim olaylar yaşanmıştır,
ister Bağdat yönetiminin kusur ve ihmali olsun, ister Kerkük’teki yerel
güçlerin ihmali ve yetersizliği olsun, Kerkük adeta işgal ordularının yaptığına
benzer yağmaya maruz kalmıştır. Devlete ait binalar, okullar, daireler, lojmanlar,
kışla ve askerî yapılar, dernekler ve kulüpler, spor salonları, hatta
stadyumlar, oda ve sendika binaları, halka ait evler ve dükkânlar Kürt siyasî
partilerinin işgal ve yağmasının hedefi olmuştur.

Çetinoğlu: Maddî
zararlar had safhada. Can kayıpları ne durumda?

Prof. Saatçi: Türkmeneli bölgesinde işgalden
itibaren büyük acılar yaşanmıştır. Öncelikle Temmuz 2004’de Tuzhurmatu’da
yapılan katliam sonucu 10 Türkmen genci şehit düşmüştür. 2005, 2006 ve 2007
yıllarında en yoğun Türkmen beldesi olan Telafer’de ise büyük facialar meydana
gelmiştir. Teröristlerin Telafer’de saklandığı gerekçesiyle masum belde halkı
havadan ve karadan top ateşine tutulmuştur. Sivil halka yapılan bu gelişi güzel
bombardıman sonucu yüzlerce Türkmen hayatını kaybetmiştir. Canını kurtarmak
isteyen çoluk-çocuk, kadın-yaşlı pek çok kişi şehrin dışına kaçarak, aç ve
perişan biçimde çadırlarda yaşamaya mahkûm edilmiştir. Bu soykırımının en büyük
mağduru çocuklar ve kadınlar olmuş, bine yakın şehidin verildiği Telafer’de
yüzlerce masum çocuk can vermiştir. On binlerce Telaferli aile evini barkını
terk ederek Kerkük’e ve diğer Türkmen bölgelerine sığınmıştır. Evleri harabeye
dönen pek çok aile perişan olmuş, böylece Telafer, târihinde görülmemiş bir
büyük facia yaşamıştır.

Türkmeneli
bölgesinde daha birçok Türkmen beldesi terörün hedefi oldu. Özellikle Tazehurmatu
Bucağında, Tuzhurmatu ilçesinde büyük acılar yaşanmıştır. Bayat boyunun
yaşadığı en büyük bucak olan ve Tuzhurmatu’ya bağlı bulunan Amirli’de 7 Temmuz
2007 târihinde meydana gelen şiddetli patlama 115 kişinin hayatına mal
olmuştur. Pazar yerinde düzenlenen bu saldırıda 250 kişi de yaralanmıştır.
Patlamanın şiddeti ile 1 kilometre çapında olan yerde bulunan binaların çoğu
yerle bir olmuştur. Katliam gibi olan bu saldırıda ölenlerin çoğunu kadın ve
çocuklar oluşturuyordu.

Çetinoğlu: Mâhallî
idâreler yönetiminde de haksızlıklar yapıldığına dâir haberler, bâzı
gazetelerimizde yer alıyor.

Prof. Saatçi: Türkmeneli bölgesinin
önemli yerleşim merkezlerinden olan Tuzhurmatu, nüfusu 200.000’e yaklaşmış ve
bu bakımdan il olma vasfını kazanmış büyük bir ilçedir. Daha önceleri Kerkük’e
bağlı olan Tuzhurmatu, 20.1.1976 târihli ve 41 sayılı kararname ile Selahattin
iline bağlı bir ilçe olmuştur.

İlçeye 4
nahiye (bucak) de bağlanmış. İlçeye bağlanan dört bucak şunlardır: Amirli,
Bastamlı, Süleymanbeg (Muratlı) ve Kadir Kerem. Türkmenlerin en saf ilçelerinden
olan Tuzhurmatu, Aksu ırmağının kenarında yer alan sâkin, bağlara, bostanlara
ve bereketli topraklara sâhip bir beldedir. Şiî Türkmenlerin yaşadığı Tuzhurmatu’da
öğretmen, memur, devlet adamı, edebiyatçı, şâir, yazar, ressam, sivil ve asker
birçok kıymetli Türkmen şahsiyet yetişmiştir.

Tuzhurmatu, 23
Ocak 2013’de târihinin acılı günlerinden birini yaşamıştır. Olayın meydana
gelişi ve daha önce yaşananlar, Tuzhurmatu’da güçlü varlık sergileyen Türkmen
kimliğinin silinmesine karşı ince bir komplonun ve hâince bir saldırının iç
yüzünü ortaya sermiştir. 22 Ocak 2013 târihinde şehit düşen bir Türkmen için tâziye
merasimi düzenlenmiş ve bu merâsime Türkmen ileri gelenleri ve halktan yoğun
katılım olmuştur. Baş sağlığı ve Fatiha okumak üzere törene iştirak eden ziyaretçilerin
yoğun olduğu bir sırada, buraya canlı bombayla saldırı yapılmıştır. Patlama
sonucu 24 Türkmen şehit düşmüş ve yüze yakın kişi de yaralanmıştır. Bu facia,
bir anda bütün Türkmeneli bölgesini yasa boğmuştur.

Tuzhurmatu’daki
acılı günler bununla da bitmemiştir. Terör olaylarından bıkan Tuzhurmatu halkı
ile terör mağdurları gösteri düzenlemiştir. Kerkük-Bağdat karayolunda üzerinde
gösteri yapanlar teröre lanet yağdırmıştır. Protestoları sürekli hâle getirmek
için yol kenarlarına çadırlar kuran göstericiler, 24 saat boyunca tepkilerini
devam ettirmişlerdir. Terör odakları bu sefer çadırları hedef almıştır. 25
Haziran 2013 târihinde yapılan intihar saldırısı sonucu Irak Türkmen Cephesi
liderlerinin de içinde bulunduğu çok sayıda vatandaş hayatını kaybetmiştir.
Nüfusunun çoğunu Türkmenlerin oluşturduğu Tuzhurmatu ilçesinde meydana gelen bu
olayda ayrıca çok sayıda Türkmen vatandaşları yaralanmıştır.

Patlamaların
ve terör saldırılarının ardı arkası kesilmemiş ve günümüze kadar Kerkük’te,
Telafer’de, Tuzhurmatu’da ve Türkmeneli’nin diğer bölgelerinde terör bütün
şiddetiyle devam etmiştir. Bombalanma sonucu Telafer’de, Amirli’de, Tazehurmatu’da,
Tuzhurmatu’da ve Kerkük’te evleri yıkılan, eşleri dul ve çocukları yetim kalan
binlerce Türkmen kadını ve yavrusu yurtsuz yuvasız kalmıştır. Başlarını sokacak
yuvaları olmayan bu mağdurlara, söz verilmiş olmasına rağmen devletten yardım
ve destek de gelmemiştir.

Türkmenlere
yapılan katliamların başlıca sebebi ve hedefi, Irak’ın en ileri ve entelektüel
toplumu olan Türkmen nüfusunu sindirmek, göçe zorlamak ve Irakta her zaman
yönetim üzerinde etkili olan bir kesimi devre dışı bırakmaktır, ikinci sebebi
ise Iraktaki iktidarların, Türk kökenli olan bu toplumun Türkiye’ye karşı olan
ilgisini her zaman potansiyel bir tehlike olarak görmesidir. Bütün bu olumsuz koşullara
ve insanlık dışı uygulamalara rağmen Türkmenler, varlıklarını ayakta tutmaya
çalışmışlardır.

Çetinoğlu: Netice
yerine geçecek değerlendirmenizle röportajı tamamlayabilir miyiz?

Prof. Saatçi: Irak’ın bugün içine düştüğü
durumun başlıca sebebi anayasanın ta kendisidir. Bu anayasa etnik
milliyetçiliği ve mezhepçiliği körükleyen bir anlayış üzerine hazırlanmıştır.
Ülkede ayrımcılığı körükleyen bu anayasa halka zorla dayatılmıştır. Bu yüzden
ülkede uzlaşma ve güven ortamı sağlamak mümkün değildir. Çünkü bu anayasa halkı
etnik, mezhep ve taifelere ayırarak parçalama esası üzerine oluşturulmuştur.
Yani bugünkü çıkmazın başlıca sebebi Anayasadır.

Irak’ta
siyaseti kilitleyen en büyük etken, siyasî ideolojileri etnik ve mezhep temeli
üzerine oturtmak anlayışıdır. Oysa çağdaş demokrasilerde siyasî partiler ve
örgütler, ideolojik söylemlere göre kurulur. Nitekim dünyanın bütün medenî
ülkelerinde partiler demokrasi, eşitlik, ileri, terakki, millet, halk, adalet,
birlik, kardeşlik, liberal, sosyalist ve hatta komünist söylemler dahi, demokrasilerde
var olabilmiştir. Ancak çağdaş ve gelişmiş ülkelerde yeri olmayan Arap, Sünni,
Şii, Kürt, Türkmen, Süryanî, Yezidi ve Feylî gibi etnik ve mezhep esasına
dayalı partiler, ülkeyi kamplara ayırmaktan ve vatandaşlar arasında fesat ve
düşmanlık tohumlarını ekmekten başka işe yaramayacaktır.

Çetinoğlu: Çözüm
için tavsiyelerinizi lütfeder misiniz?

Prof Saatçi: Irak’ta huzur ve güven
sağlanmak isteniyorsa toplumu bölen ve siyasî örgütleri etnik yapılar ve mezhep
gruplarına ve kamplara ayıran böyle bir anayasaya son verilmelidir. Yeniden bir
millet inşa etmek için, bütün halkı Iraklılık bilinci içinde ele almak, dini,
mezhebi, etnik kimliği ve eğilimi ne olursa olsun herkesi Anayasa önünde eşit
bir birey olarak kucaklamak gerekir. Bu durum düzeltilmedikçe Irak’ta huzurun,
barış ve güvenin sağlanması zor görülmektedir.

Irak’ta huzur
ve güvenin yeniden kurulması isteniyorsa, halkı parçalanmaya sevk ve teşvik
eden şimdiki Irak Anayasası yerine çağdaş, bireyleri eşit gören ve Irak
vatandaşı olarak tanımlanan bir kimlik esası üzerine oturan bir anayasa
getirilmelidir. Bu sadece Türkmenlere değil, Arap ve Kürt toplumlarına da huzur
ve güven sağlayacaktır.

 

 

Yüksek Mimar Prof. Dr. SUPHİ SAATÇİ:

1946
yılında Kerkük’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kerkük’te tamamladı. İstanbul
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi)’nin Yüksek Mimarlık Bölümü’nü bitirdi.

1992
yılında doktorasını tamamladı ve 1994 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi’nde doçent oldu, Daha sonra aynı üniversitede profesörlüğe
yükseldi. 2011 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Rektör
Yardımcılığına getirildi. Bu görevinde iken 2013 yılında yaş haddinden emekli
oldu. Hâlen Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi
Mimarlık Bölümü Başkanı olarak görev yapmaktadır.

Millî ve
milletlerarası bilgi şöleni (sempozyum) ve toplantılarda sunulmuş bildirileri
ve yayımlanmış birçok makale, inceleme ve araştırma yazıları vardır. Mimar
Sinan ve Osmanlı mimarlığının klasik çağı, şehir ve medeniyet, klasik Türk
evi üzerine araştırmalar yapmıştır. Ayrıca Irak Türkmenlerinin kültür tarihi
üzerine yayımlanmış eserleri de bulunmaktadır.

Saatçi’nin yayımlanmış kitapları:

Kerkük Çocuk Folkloru: İstanbul-1984. (2. Baskı,
İstanbul-2008), Mimar Sinan:
İstanbul-1987 (3. Baskı-2014), Mimar
Sinan’ın Yapılarındaki Kitabeler
: İstanbul-1988, Mimar Sinan ve Tezkiretü’l-Bünyan: İstanbul-1989, Mimar Sinan and Tezkiretü’l-Bünyan:
İstanbul-1989, Irak Muasır Türk
Şairleri Antolojisi
: Ankara-1991, Kerkük’ten
Derlenen Olay Türküleri
: İstanbul-1992, Târihî Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı: İstanbul-1996, Kerkük Güldestesi: İstanbul-1997 (2.
Baskı, İstanbul, 2008), Başlangıcından
Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi
:
(Nesir-Nazım): Ankara-1997, Kerküklü
Mehmet Râsih Öztürkmen-Hayatı ve Şiirleri-
: İstanbul-2001, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri:
İstanbul-2003 (3. Baskı, İstanbul-2007), Kerkük
Evleri
: İstanbul-2003. (2. Baskı, İstanbul-2013), Hasretin Adı Kerkük: İstanbul-2004, Bir Osmanlı Mucizesi Mimar Sinan: İstanbul-2005 (4. Baskı,
İstanbul-2014), Kerkük’ün Sönmez Ateşi
İzzettin Kerkük Armağanı
: İstanbul-2006, The Urban Fabric and Traditional Houses of Kirkuk: İstanbul-2007,
Kent Dokusu ve Geleneksel Evleriyle
Kerkük
: İstanbul-2007, Irak Türkmen
Boyları Oymakları ve Yerleşme Bölgeleri
: İstanbul-2009 (2. Baskı-2015), Osmaneli ve Geleneksel Evleri:
İstanbul-2009, Evliya Çelebi Kerkük’te:
İstanbul-2013,
Başımın Tacı Kerkük, İstanbul- 2014, Sinan
Atlası
:
İstanbul-2015, Kırklareli ve Geleneksel
Evleri
: İstanbul-2016, Darağacında
Sallanan Bayraklar
: İstanbul-2016,
Mahmut Nedim Kerkük, Enin ve Nazlı Yurt, İstanbul-2020, Marmara’nın
Mimarı Sinan
: İstanbul-2020.
Yazdıklarım İhsan S. Vasfi Hayatı ve
Yazıları
, İstanbul-2021.

 

Önceki İçerikİzmit’de Bulunan Kızılay Binası
Sonraki İçerikDoğumunun 116. Yıldönümünde Büyük Türkçü Atsız, Cumhuriyet Dönemi Türkçülüğünün Önderidir
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.