Enterprise 2.0 ya da yeni nesil işletme; içinde facebook, twitter, vikipedi, bloglar olan işletme anlamına geliyor. Yeni yetme y kuşağı her yere eğlence sokmaya çalışıyor. Enterprise 2.0 da böyle bir şey midir acaba?
Enterprise 2.0, 2004 yılından bu yana hayatımızda yer alan web 2.0 (nedir?, yenir mi?) araçlarının ve teknolojilerinin iş ortamına taşınması ile bir işletmenin çalışanları, iş ortakları, tedarikçileri ve müşterileri arasındaki iletişim ve paylaşımın güçlenmesi için geliştirilen araçlar ve yapılan çalışmaları kapsayan bir konsept.
Enterprise 2.0 kavramını Harvard Business School’dan Prof. Andrew McAfee, 2006 yılında ortaya attı. Hatta aynı yıl Enterprise 2.0: New Collaborative Tools for Your Organization’s Toughest Challenges adlı bir kitap da yazdı.
Yeni nesil işletme interneti müşterileri ile iletişim kurmak için kullanır ama tek taraflı değil. İşletmenin içinde ve dışında bloglar, wikiler, sosyal ağ özellikleri, etiketleme, “bunu beğendim” denilebilen değerlendirme sistemleri gibi pek çok aracı kullanarak bilgi paylaşımı ve yönetimi yapar. İşletme içinde de çalışanların birlikte çalışabileceği, ilgi alanlarına göre gruplarda tartışabilecekleri, yeteneklerini ortaya koyabilecekleri ortamlar oluşturmak için bu tür araçları bağlantılı bir şekilde kullanır.
Yıllardır işletmelerin yerel ağında, çok büyük kaynaklar ayırarak satın aldıkları, bir takım içerik yönetim sistemleri ve bilgi yönetim sistemleri kullanılıyor. İnsanlardan mekanik bir şekilde bu sistemlere bilgi ve deneyimlerini girmelerini isteniyor ama işletmenin çalışanları ya da müşterileri bu sistemleri kullanmıyorlar. Bireylerin bilgilerini paylaşmaları için iyi bir sebepleri olmalı, yoksa paylaşmazlar. Çünkü bilgi onları şirketleri için değerli kılan şey, yani onların gücü.
Öte yandan insanlar sabah kalkınca yüzlerini bile yıkamadan facebook açıyorlar, bütün özel ve değerli bilgilerini hiçbir zorlama olmadan kendi istekleri ile sosyal sitelerde paylaşıyorlar.
Peki, web 2.0 araçları niye çok kullanılıyor? Bunun pek çok sebebi olabilir ama işin temelinde web 2.0 araçlarının basit, sade ve kullanışlı olması, eğlenceli olması, bireyin yeteneklerini ortaya koyup kendini özgürce ifade etmesine imkan vermesi var.
Büyük kaynaklar ayırarak geliştirilen devasa sistemlerin yapamadığını küçük, sade ve kullanışlı web tabanlı servisler başarıyla yapıyorlar. Bir yolunu bulup bu araçları iş ortamında kullanmak gerekiyordu. Enterprise 2.0 felsefesi de buradan yola çıkarak oluşturuldu. Zamanla bu amaca yönelik araçlar da ortaya çıkmaya başladı.
Enterprise 2.0 araçları geliştiren şirketleri, deneysel araçlar geliştiren küçük girişimler olarak görmeyin. Geçtiğimiz Haziran ayı sonunda Boston’da yapılan konferansta Microsoft, IBM başta olmak üzere bu alanda çalışmalar yapan pek çok şirketten konuşmacılar konuştu ve 1000’e yakın dinleyici katıldı.
Günümüzde sosyal medya daha çok müşteri odaklı olarak, pazarlama ve halkla ilişkilerin bir parçası olarak kullanılıyor. Ülkemizde de pek çok başarılı örnek uygulama var. Fakat şirket yerel ağlarında bu tür uygulamaların kullanımı henüz yaygın değil.
Bence, Web 2.0 uygulamalarını güçlü yapan en önemli etken, belli arayüzler üzerinden diğer web 2.0 uygulamaları ile konuşabiliyor olmaları. Bunu örnek bir senaryo üzerinde inceleyelim.
Blogunuza bir yazı yazmak istiyorsunuz. Google Docs üzerinde online dokümanı oluşturup yazınıza katkı sağlaması muhtemel arkadaşlarınıza da paylaştırıyorsunuz. Yazıya başlıyorsunuz. Bir arkadaşınız öğleden sonra işten ara verip dinlenirken yazınızdaki imla hatalarını düzeltiyor, bir başkası akşam çay içerken yazınıza ilaveler yapıyor. Yarın sabah siz de üzerine yazmaya devam ediyorsunuz. İkinci günün akşamı son düzeltmeleri yaparken o anda online olan arkadaşınız ile belgenin üzerinde açılan sohbet penceresi üzerinden yazıyı birlikte inceliyor ve yazı üzerine sohbet ediyorsunuz. Aynı belge üzerinde birlikte çalışıyorsunuz. Anlık gerçekleşen bu iletişimle de yazınıza son şeklini vermek oldukça kolay oluyor.
Yazıyı blogunuza gönderiyorsunuz. Blog bunu otomatik olarak twitter hesabınıza gönderiyor. Aynı anda twitter üzerinden sizi takip edenler blogdaki yazınızdan haberdar oluyorlar. RSS okuyucularla blogunuza abone olanların kullandıkları web tabanlı ya da masaüstü uygulamaları sizin bloga yazdığınız yazıyı onlara haber veriyor. Twitter’da yaptığınız paylaşımların eş zamanlı olarak facebook, friendfeed ve linkedin profillerinizde de otomatik olarak paylaşılacağını söylememe bile gerek yok.
Blogunuza yerleştireceğiniz bir friendfeed kutusu da bütün bu etkileşimi blogunuzda gösteriyor. Google’dan arama yaparak blogunuza gelen bir ziyaretçi aynı zamanda yazdığınız blog yazısı üzerinden gelişen etkileşimleri de görebiliyor. Yazınızı okuduktan sonra altına yorum yazıyor. Blogunuza gelen yorum için onay e-postası gmail hesabınıza otomatik olarak düşüyor. Masaüstünde çalışan gmail notifier türü bir uygulama size yeni e-posta geldiğini haber veriyor. E-postadaki linke tıklayarak yorumu onaylıyorsunuz.
Ne kadar ilginç bir senaryo, değil mi? Eğer bahsettiğim teknolojileri ilk defa duyuyorsanız bir bilim kurgu romanından en sevdiğim paragrafı buraya aldığımı düşünebilirsiniz.
Bahsettiğim olağanüstü uyumun işletme intranetinde çalışan uygulamalarda olduğunu düşünün. İşletme intranetinde web 2.0 uygulamalar birbirleri ile bütünleşmiş biçimde çalışmaya başladıkça işletmedeki hiyerarşi dikey yapıdan yatay yapıya geçiş yapmış olacak ve iletişim artacaktır. İşletmeler yönetimsel olarak da bir dönüşüm yaşayacak, işletmelerde devasa departmanlar yerini; küçük, esnek, hızlı uyum gösterebilecek ve gerektiğinde birbirine eklemlenecek yapılara bırakacaktır.