Yeni Bir Yıl ve Muhasebe

69

 

Birkaç gün sonra ömrümüzden bir yılı daha geride bırakmış olacağız. İnsanlar yeni bir yıla girmeyi farklı şekillerde değerlendireceklerdir. Ama bu durumdan asıl kazançlı çıkacak olanlar, sadece geçmiş bir yılın değil, geçip giden bir ömrün muhasebesini yaparak, yaşadıklarından ders çıkartıp geleceğe hazırlık yapanlar olacaktır. Çünkü akıllı insan, ömür sermayesinden koca bir yılın daha eksildiğinin, geçen her yılın, her ayın, her gün ve saatin kendisini ölüme biraz daha yaklaştırdığının farkına varan ve ahiret hayatı için hazırlık yapan insandır.

İnsan boş yere yaratılmadığını ve hiçbir zaman da başıboş bırakılmayacağını, Allah’a kulluk için yaratıldığını, dünya hayatının bir imtihan sahnesi olduğunu, kendisine verilen nimetlerden (ömür, sağlık, mal, ilim, evlat vb.) sorulacağını unutmamalıdır. Müslüman; günah ve hatalarının farkına varmalı, nefis muhasebesi yaparak bunları düzeltmenin yollarını aramalı, başıboşluktan kurtulup, ömür sermayesini yaratılış gayesine uygun olarak en iyi ve en güzel şekilde değerlendirmeye çalışmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “O (Allah), hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için, ölümü ve hayatı yaratandır…” (Mülk, 67/2)

Hayatı sadece dünya hayatından ibaret sanarak,  “…Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder” (Câsiye, 45/24) diyerek bir gün hesaba çekileceğini düşünmeden sorumsuzca bir hayat sürenler büyük bir hüsrana uğrayacaklardır. Kur’an-ı Kerim’de  “…Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir” (Haşr, 59/18-19) buyrularak, mü’minler sorumsuzca bir yaşayıştan ve Allah’a karşı gelmekten sakındırılmıştır.

Yine yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de;  “Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir” (Hadid, 57/4) buyrularak insanın sürekli olarak ilahî murakabe (kontrol) altında bulunduğu bildirilmiştir. Bu durumda insan, yaratılış gayesine uygun davranmalı, günah işlemekten sakınmalı, kendi kendini hesaba çekerek hayatını düzene koymalıdır.  Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.)  şöyle buyurmuştur:  “Akıllı kimse,  nefsini muhasebe eden ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz de,  nefsini hevasının peşine takan ve Allah’tan temennide bulunan kimsedir.” (Tirmizî, Kıyamet, 26)

Hz. Ömer (r.a.) de bir hutbesinde Müslümanlara şöyle tavsiyede bulunmuştur: “Siz hesaba çekilmezden önce kendi kendinizi hesaba çekiniz; amelleriniz tartılmazdan önce siz kendi kendinizi tartınız; büyük hesap gününe hazırlanınız.” (Tirmizi, Kıyamet, 25)

Yeni bir miladî yıla girerken, hem geçen yılın muhasebesini yapmak, hem de geçmişimizden ders alarak kıyamet gününe hazırlıklı olmak durumundayız. Hayatımıza yeni bir düzen getirmeli, Allah’ın bizi gördüğünü, işittiğini ve her halimizi bildiğini kısacası O’nun murakabesi altında olduğumuzun idrak ve şuuruyla hareket etme alışkanlığı kazanmalıyız. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de; “Şüphesiz Allah, her şeyi gözetleyendir” (Ahzâb, 33/52); “O, Allah’ın her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?” (Alak, 96/14)   buyrulmuştur.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de Cibril hadisinde murakabeye işaret etmiştir. Cebrail (a.s.), Hz. Peygamber (s.a.s.)’e; “Bana ihsanı anlat” dediğinde Allah Resûlü (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “İhsan, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen de O, seni görüyor.” Cebrail (a.s.) bunun üzerine; “Doğru söyledin” diyerek Hz. Peygamber (s.a.s.)’i tasdik etmiştir. (Buharî, İman, 38)

Yüce Yaratıcımızın murakabesi altında olduğumuzu, yapacağımız her davranışın, söyleyeceğimiz her sözün kayıt altına alınacağını düşünmeli; hesaba çekilmeden önce kendi nefsimizi hesaba çekmeli, hayatımızın muhasebesini yapmalıyız. Dünya hayatımızda yaptıklarımızdan dolayı öldükten sonra pişmanlık yaşamamak için murakabe şuuru içerisinde bir hayat sürmeli, her yeni yılı, her yeni ayı, hatta her yeni günü bizlere sunulan bir fırsat olarak görmeli ve en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.

Allah’a olan sevgimizi, itaatimizi, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e olan muhabbetimizi, bağlılığımızı, başta ana-babalarımız olmak üzere akrabalarımıza, komşularımıza ve diğer din kardeşlerimize karşı görevlerimizi, tüm yaratılmışlara ve çevremize karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getiremediğimizi kendi kendimize sormalıyız. Ölüm gelip çatmadan ömrümüzü hangi yolda tükettiğimizin, vücudumuzu nerede yıprattığımızın, malımızı nereden kazanıp nereye harcadığımızın, bildiklerimizle nasıl amel ettiğimizin muhasebesini mutlaka yapmalıyız.