Geçenlerde bir iftara giderken Sultanahmet Camii’nin önünden geçerken bir nokta aklıma takıldı. Mütareke yıllarında, bazılarının bir türlü benimseyemediği ve dün de dedelerinin karşı olduğu Milli Mücadeleye bugün karşı olduklarını biliyoruz. 1922 Ramazanında Sultanahmet Camii’nin mahyalarında Milli Mücadelenin başarılı olması dileğiyle yer alan Yahya Kemal’in aşağıdaki mısralarını düşündüm:
“Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyet namın,
Galip et çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.”
Bu mahya o dönemde gelip geçen herkese “inşallah” dedirtiyor ve kesin zafer için duaların yapılmasına sebep oluyordu. Sene 2011… Yahya Kemal’in mısralarında yer alan son derece isabetli teşhisin bugün yorumlanması gerekiyor.
Nereden bakarsak bakalım dışarının engel gördüğü kurumlarla içeride uğraşılmaktadır. Türkiye üzerinde çeşitli dış baskılar vardır. AB ve ABD bunlardan başlıcalarıdır. TSK üzerinde oynanan oyunlar, onu itibarsızlaştırma ve etkisizleştirme gayretleri görülmektedir. Peygamber Ocağı olarak kabul edilen Ordumuzda 3-5 kişi yanlış yapıyor veya mahkeme sonuçları henüz ortaya çıkmamış bir takım iddialar yargısız infaz şeklinde yandaş basında yer alıyor diye bu Ocağı bütünü ile hedef almak mantık ve vatanseverlik ile bağdaşmaz.
Araştırmalarda en çok güvenilen bir kurumu yıpratmak kimlerin işine yarıyor? Dönüştürülmek ve tanınmaz hale getirilmek istenen Türkiye’de engel iseniz; sizinle uğraşılıyor. Genelkurmay Başkanı’nın Savunma Bakanına bağlanması, asker sayısını azaltılması, Genelkurmay’ın siyasetin emrine sokulması, iç güvenlikten uzaklaştırılması, savunma harcamalarının kısılması, halkla asker, polisle askerin arasının açılması, jandarmanın İçişlerine bağlanması yerli bir proje midir?
Türkiye, ne bir Fransa, İngiltere, Almaya ve hatta İspanya’dır. Bundan dolayı Anayasasında “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi” haklı olarak TSK’ ya verilmiştir. Herhalde bu görev NATO’nun işi de değildir. NATO, bir saldırı karşısında bugüne kadar 5. Maddeyi işletememiş ve üyelerini koruyamamıştır. Güçlü ordu caydırıcılığımızı sağlamaktadır. Türkiye model alınmak istenen bazı Avrupa ülkelerinin aksine; yakın ve uzak iç ve dış tehlikelerle kuşatılmış bir ülkedir.
Batı, İspanya’daki veya başka bir ülkedeki teröre karşı çıkar; ama konu Türkiye olunca terörden ne ölçüde faydalanabilirim, Türkiye ile pazarlık gücümü nasıl arttırabilirim diye düşünür. Böyle bir durumda gerçekçi davranmak ve dış telkinlere açık olmamak gerekir. Türkiye’nin özel durumu, aklı başında ve iyi niyete sahip herkesçe farklı düşünülmesi ve yeni anayasa çalışmalarında bunun hesaba katılması gerekmektedir. Güvenlik ve siyasi varlığı korumadan romantik bir hürriyetçilik buza yazı yazmaktır. Hürriyetleri genişletmek adına Devleti ortadan kaldırma teşebbüsleri aslında hürriyetleri de yok etmektir.
Ülkemizin her şeyden önce küreselleşme sürecinin hangi riskleri taşıdığını gören; teslimiyetçi değil; milli çizgideki aydınlara ve 2000’li yılların gerçeklerine cevap verecek siyasetçilere ve yöneticilere ihtiyacı vardır.
* * *
Daha önce bir yazımızda bahsettiğimiz 2011 Türkiye Değerler Araştırması enteresan sonuçlar vermiştir. Meselâ, mutluluk indeksinde “çok mutlu” ve” biraz mutlu” olanların oranı toplam %77’yi bulmasına rağmen; işini kaybedip yeni iş bulamamaktan şikâyet edenler %68, hayat pahalılığından endişelenenler de %82’dir. Ama bütün bunlara rağmen, mutlu olduğunu ifade edenler %77’dir. İşte, son Genel Seçim sonuçlarının arka planı burada gizlidir. İşsize işsizliğini, mutsuza mutsuzluğunu hissettirmeyen siyasi bir ortam, çeşitli uyutucu ve uyuşturucu araçlar kullanılarak yaratılmıştır.