Vicdan ve Duvar

90

Dedim,
niçin korkmazsın? Dedi; tanrım var.

Dedim,
ya başka? Dedi; halkım var.

Dedim,
daha yok mu? Dedi; ruhum var

Dedim,
ya mücadele? Dedi; yolumdur.

(Abdülkerim
ÖTKÜR – Abdurrehim HEYİT )

 

“Çin Milletinin
sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldanıp
uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra, kötü şeyleri o
zaman düşünürmüş. İyi, bilgili insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesi,
milleti, akrabasına kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına
aldanıp çok çok Türk Milleti öldün.”

 

Bilge Kağan; Çin’in yaptığı
siyaseti, düşman gördüğü Türk Devletine
karşı olan politikasını, manevralarını 1.300
yıl önce
apaçık bir şekilde taşa yazmış taş kafalar bunları unutmasın
diye
.

 

            Doğu Türkistan’da gökbayraklı Uygur Türklerine yapılanları elin ‘gâvur’
ları soykırım olarak kabul ederken yerli
ve millî unsurlarımızın üç maymunu oynaması yukarıda Bilge
Kağan’ın hangi sözüne karşılık gelmektedir. Kürşatlar öldü yaşasın Perinçekler noktasına nasıl geldik.

 

            Çin Duvarını yıkacaktık hani! Biz
kendimize ördüğümüz siyasal duvarları yıkamıyoruz daha.

Bütün Türkler bir gün ‘Kaşgar’da’ buluşacaktık, Karanlıkları
yırtacak, âleme nizam verecektik; daha biz kendi vicdanlarımıza nizam
verememişiz
.

 

Gök kubbemiz, yeryüzü çadırımız olacak ve acuna
adalet dağıtacaktık; ikinci bir
emre kadar kaldırdık mı bu ilkeleri
yoksa günlük siyasete kurban mı verdik?

 

            Yüce Türk Milleti dediğimiz bu millet
dünyadaki zalimliklere karşı ne ara bu kadar vurdumduymaz oldu. Yoksa bu millet
hep böyle miydi, diyemiyorum çünkü tarihsel
hafızamız
öyle olmadığımızı gösteren örneklerle dolu.

 

            Siyasi
bölünmüşlük ve körlüğümüz tarihin
hiçbir döneminde böyle olmamıştı
.
Vicdanlarımızın sesini nasıl bastırır olduk? Abdürrehim Heyitleri unutturan, Çalışma Kamplarında 14 yaşından 80 yaşına
kadar tecavüze uğrayan Gülbaharları, Mihrigülleri unutanlar
/ unutturanlar; vicdanlarınızı nereye
koydunuz
? Yabancı haber ajansları da olmasa bu kardeşlerimizin sesini duyamayacak,
insan hakları ihlâllerinden haberimiz bile olmayacak. Çünkü bizim haber
ajanslarımız Perinçeklerin sesini vermekle meşgul.

 

Bu televizyonlarda ilerde bir gün Kıbrıs gibi bir de Uygur
dizisi
çekeriz; fonda mehter, tanıtım yazısında da Orhun Abideleri, Bilge
Kağan yazıları akar. Bu yapılan diziye laf söyleyenler de ‘vatan haini’ olarak
damgalanacaktır vesselâm. Sonra da sosyal paylaşım sitelerinde en erken ve en çok paylaşım yapanlar arasında yarışması düzenlenir; birinciye Genel Müdürlük ya da Türk
Dünyasına en çok hizmet ödülü
verilir.

 

35 milyon Türk’ü
görmememizin nedeni Çin’in Kuşak Projesi
mi, sıcak para vereceğiz demeleri
mi, siyasî yalnızlığınızda yanınızda
olacağız demeleri mi, ticarî
ilişkilerimiz mi, Amerika’ya karşı

 

müttefik olma ihtimali mi, ülkemizde ucuz
işgücünden faydalanıp açacağız dedikleri yatırımlar
mı?

Eğer yukarıdakilerden birine ‘evet’ dediyseniz o zaman yüksek perdeden Kürşat nâraları atmayın; atmayın ki Kürşat’ı da ‘yalancı çoban’a çevirmeyelim. Yazının
başındaki Bilge Kağan’ın uyarısını
tekrar tekrar okumaya ve mazlumun sesi
olan İslam’ın mensuplarını, ‘Müslüman’ları Allah oku’maya ilk âyetinde davet etmiş ama onlar gelmemekte ısrar
ediyorlar. Bu sebeple hiç olmazsa imanın en zayıf halkası olan buğzetmeye çağırıyorum.