1970 li yıllarda Bucak ilçemizin en önemli gelir kaynaklarından birisi, el dokuma halıcılık sektörü idi. Dışarıdan gelen memur ve amir evleri hariç, hemen hemen her evde halı tezgâhları olurdu. Hatta kızı ikiden fazla olan evlerde iki adet halı tezgâhı olurdu. İki abla kız bir tezgâhı, anne ve diğer kız da diğer tezgâhı dokurdu.
Kadın erkek herkes halı dokumasını bilirdi. Halı dokumasını bilmeyen genç kızların evde kalması kesindi. İşsiz olan beyler ile işi haricindeki zamanlarda dahi eşi ile birlikte erkekler de halı dokurdu. Zira halının dokuma zamanı, boş olunan 24 saatin her saatiydi. Gece gündüz fark etmezdi.
Şehrimizde bugünkü marketlerin sayısından fazla halıcı dükkânları vardı. Halıcı Mustafa, halıcı Yusuf, Halıcı Mehmet, gibi birçok esnafımızın adının başında halıcı sıfatı vardı. Bu gün hepimizin çok iyi bildiği Kadıahmetoğullarının en büyüğü Mustafa Ünal’ın ve küçük kardeşi Hilmi Ünal’ın asıl meslekleri halıcılıktır.
Halıcılığın bir diğer hazırlık ve uygulama sektörü halı modeli üretimiydi. Gençliklerinde çok iyi futbol oynayan Mustafa Aydın, kardeşi Yusuf Aydın, Bugünün Köken Zücaciyesi Ali Köken, İhsan Dilmeç, Osman Algül, ellerindeki fırçayı boya şişelerine batıra-batıra mini karelerden oluşan halı modeli kağıdına, büyük bir itina ile işleyerek renk renk, desen desen modeller üretirlerdi. Mevcut bulunanların dışında hiç kullanılmamış ve yeni bir model icad etmek ise, ayrı ve güzel bir ustalık isterdi.
Halıcılarımızın hepsinde jawa motorsikletler vardı. Motorlarının heybesine doldurdukları halı kurma malzemeleri olan keser, bıçkı, direzi ve halı ipleri ile daha önceden evlere kurdukları halı tezgahlarına giderler. Halı ağaçlarından kurulmuş tezgahlara kurmak için direzilerini evlerin salonlarına uzunlamasına yayarlar ve gerekli uyarlamaları yaparak tezgahlara monte ederlerdi.
Çeşit çeşit renklerden oluşmuş, modellere uygun halı ipleri külte halinde getirilir evin hanımına teslim edilirdi. Evin hanımı ip kültelerini gülecenlere geçirip döndüre döndüre ipleri yumak haline getirir ve halı tezgahının üstüne asardı. Bu ip yumakları büyük tencere veya kazan büyüklüğünde olabilirdi.
Yumaklar da hazırlandıktan sonra halı dokunmaya başlardı. Önce direzi denilen beyaz atkıdan bir 10 cm.lik başlangıçtan sonra, renk renk ve desen desen modellerin aynısına uyularak halı dokunmaya başlardı. Her sıradan sonra kirkit ile vurularak iyice sıkılaştırılır, birkaç sıradan sonra uzun kısımlar halı makası ile kesilerek, halının belirli bir seviyede olması sağlanırdı. Beş altı yaşlarından itibaren 75 yaşına kadar kadın erkek herkes halı dokuyabilirdi. Bazı sabırsız erkek çocuklar uzunca süre halı dokudukları zaman, parmağını hafifçe keserek, (hatta bazen kesmeden kesildi numarası yaparak), halı dokumaktan kaytarırlardı. Bazıları da nenenin dişleri gibi bir dolu bir boş düğüm atarak hızlı dokuduklarını ispat etmeye çalışırlardı. Gerçek anlaşılınca da anneden köteği yerlerdi.
Halıcılar belirli sürelerde halı kurdukları eve uğrayarak, dokunan kısımları kontrol eder gidişat hakkında bilgi edinir ve dokuyucularla halı hakkında mütalaada bulunurlardı. Metresini çıkararak birtakım ölçümlerle, dokunan kısmın modele uygunluğuna bakar ve elindeki kopya kalemle, “model şurada bitirilecek” diyerek, direziye işaret koyardı.
Halının modele harfiyyen uyması, sıkı olması, düzgün kesilmesi, kalitesini etkilerdi. İyi para etmesi için, halının her aşamasında denetlenmesi gerekirdi. Günümüzün en iyi ustalarından sevgili Süleyman ve Hasan Şencan kardeşlerin ressamlık uygulamalarını en çok yaptıkları tablolar, “Halı dokuyan anne ve kızları” figürlerinin işlenmesi olurdu.
Halılar genelde 6’şar metre bitişik iki halı halinde tezgâhta yerini alırdı. İkisi de bitinceye kadar dokunan kısım, tezgâhın alt ağacına dolanırdı. Kadınlarımızın sohbetlerinin çoğunu halı işgal ederdi. “Gız yeni modelin pek gözelmiş”, “kaçıncı modeldesin?, “benim halı makası az keser oldu”, “bu halıyı halıcıya vermeyeceğim, kızımın çeyizine koyacağım”, gibi…
İkinci halının da bitmeye yaklaşması, evde yüksek katsayılı bir heyecana sebep olurdu. Sohbetlerin çoğunda halının biteceği, yeni dokuyacağı halının modelinin ne olacağı konuşulurdu. Bittiğinde ise, halı tezgâhtan kesilerek hemen evin en geniş yerine veya sokağa serilir, üzeri temizlenir ve güzelliği komşularla birlikte seyredilirdi. Çocukların en sevdiği eylem ise, yeni çıkmış bir halının üzerinde güreş tutmak, hoplayıp zıplamak ve yatıp yuvarlanmak olurdu.
Halı, ya işçilik karşılığı ya da kendi adına dokunurdu. İşçilik karşılığı olduğunda her türlü malzeme halıcı tarafından verilir, halı çıktığında sadece işçilik ücreti dokuyucuya ödenirdi. Kendi adına dokuyanlar ise, ipini, direzisini kendisi alır, halıcıya cüzi bir ücretle kurdurur ve denetlettirir, halı bitince de kendisinin olurdu.
Üretimi biten halılar rulo haline getirilerek evin bir köşesine dikilir, uygun fiyata satılmak üzere sermaye olarak evde bekletilir. Eğer halı halıcının ise, halıcı motorunun arkasına halıyı koyarak doğru dükkânına götürürdü.
Isparta’dan halı tüccarları sık sık ilçemize gelirek, halıcı dükkânlarını gezerler satın aldıkları halıları kamyonlara doldurarak, Isparta’daki daha büyük halı mağazalarına götürürler ve Türkiye’nin her yerine pazarlarlardı. Adı “Isparta halısı” olurdu ama en büyük üretim kaynağı ilçemiz Bucak’tı.
Köroğlu’nun dediği gibi, “tüfek icat oldu mertlik bozuldu” misali, makine halıları pıtırak gibi çoğalınca, bizim efsanevi el dokuması halıcılığımız da tarihe karıştı maalesef. Zannedersem bugünkü gençlerimizin belki de tamamına anlattıklarım masal gibi gelecek…
Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.