Türksoy’un Opera Günleri

73

İlk operaya ne zaman gittiğimi hatırlamaya çalışıyorum. Sanırım Ankara’da 1980’li yıllardaydı. Sıhhiye’deki Büyük Tiyatro’da  Shakespeare’in Hamlet adlı eserini Ankara Devlet Opera ve Balesi Sahneye koymuştu. Eşim ile beraber gitmiştik. Kapalı gişe oynuyordu bütün sezon. Gittiğimizde salon doluydu. Herkes çok şık giyinmişti. Ancak opera oyunu bittiğinde salonda boşluklar görünüyordu.

Yasa gereği TRT birkaç opera yayınladı. Ancak reyting yapmadı. Galiba bunda  sanattan sorumluların kolaycılığı etkili oldu. Hatta biri “Operaya gelmesin örümcek kafalılar. Zaten anlamazlar. Birbiriyle “bunu kim çimdikledi de böyle bağırıyor” biçiminde şakalar yapıyor sanattan anlamayanlar” diyerek şikayet ediyordu.

Oysa böyle bir kültür pattanak giremez hiç bir ülkeye. Önce kendi kültürünüzü öne çıkaran eserlerle donatırsınız, ardından çağdaş sanata yol açarsınız. Türk müziğinin yasaklandığı bir dönem yaşamıştı Türkiye. Allahtan kısa ömürlü oldu ve hatadan dönüldü. Her ne ise.

 

TARİHİ SÜRECİ İÇİNDE ALINAN SIFIR PUAN

Opera; sözlerinin tümü ya da çoğu  şarkı biçiminde ve orkestra eşliğinde söylenen müzikli bir oyundur. İtalya’da ortaya çıkmıştır(1597). İlk defa Floransa’da Jakopo Peri’nin Defne adlı eseri sahneye konmuştur.

Osmanlıya girişi ise  Üçüncü Murat (1674-1595) zamanında gerçekleşmiştir. Saray katibinin notlarına göre Üçüncü Selim(1761-1808) döneminde sarayda bir opera konseri verilmiş.

 

Cumhuriyet dönemine gelince  hemen akla Ahmet Adnan Saygun(1907-1991) gelir. Metnini Münir Hayri Egeli’nin((1903-1970) yazdığı Özsoy Operasını Adnan Saygun  sahneye koyuyor. Konu da Türk ve İran halklarının aynı toplumdan oldukları şeklinde işlenmiş!?. Reisicumhur Mustafa Kemal Atatürk ile  İran Şahı Rıza Pehlevi operayı birlikte izliyorlar(19 Haziran 1934). Sonra Taş Bebek sahneye konuluyor. A. Adnan Saygun’dan sonra hemen akla ikinci isim olarak Türk senfonik müzik bestecisi Necil Kazım Akses (1908-1999)gelir. İlk dönemlerde Cumhuriyet hükumetlerinin ilgisiyle bu isimler daha sonra artıyor.

Bütün bunlara rağmen Anadolu’nun operadan falan  bilgisi ve ilgisi yoktu. Ta ki Sanatçı Çetin Alp’in(Malatya 1947- Ankara 2004) “opera” adlı parçasıyla TRT adına Eurovision Şarkı Yarışmasına katılması(1983) bana göre bir milat oldu. Los Angeles Dünya Şarkı Yarışmasında 3. olan Çetin Alp, Avrupa’da sonuncu olmak bir yana, sıfır puanla Türkiye’ye döndü. Sıfır puanlı operayı ve Çetin Alp’i bütün Türkiye böylece duydu. Ancak verdiği not da geçerli değildi.

 

SSCB ZAMANINDA TÜRK SANATÇILAR

SSCB döneminde Türk Cumhuriyetlerine Moskova yönetimi birkaç sahada daha fazla imkan tanıdı. Sanat, kültür, edebiyat, spor, çevre ve şehircilik alanlarında Sovyet bloğuna dahil Türk Cumhuriyetleri iddialı hale geldiler. Çok ünlü, beynelmilel itibarı olan sanatçılar çıktı Cengiz Aytmatov ve Kazanlı Balerin Nureyev gibi. Cengiz Dağcı’yı da not etmek gerek. 1990’lı yıllarda ziyaret ettiğim Tataristan’ın Başkenti Kazan ve Azerbaycan’ın Başşehri Bakü’de izlediğim opera ve Türk sanatçıları bütün seyirciler ayakta alkışlıyor ve sezon boyunca kapalı gişe oynadığını belirtiyorlardı. Köroğlu Operası bir harikaydı.

 

Sovyetler dağılınca Moskova yönetimi sadece Rus sanatçılara yatırımını sürdürdü. Kırım’da karşılaştığım Taşkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğretim üyesi bir hanım akademisyen göç ettiği anavatanında iş bulamıyordu. Bana “Düğünlerde çalgı çalarak” geçimini temin etmeye çalıştığını anlattı. Bu öykü “Yıldızlar Yeniden Parlıyor” adlı kitabımda geniş geniş anlatılıyor.

 

YAŞASIN BAĞIMSIZLIK

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 6 Türk devleti bağımsızlığını ilan etti. Bunları tanıyan ilk ülke de Türkiye oldu. Başbakan Turgut Özal bu ülkelerle yakın ilişkiye geçti. Özellikle ticaretin gelişmesini, kültürel programların öne çıkmasını, gidip gelmelerin artmasını sağlayan girişimlerde bulundu. Amacı Avrasya’nın Türk dili konuşulan coğrafyasında dili, tarihi ve kültürü ortak olan halklar arasındaki kardeşliği  güçlendirmek amacıyla 5 Türk Cumhuriyeti Kültür Bakanlarının imzasıyla Almatı’da TÜRKSOY kuruldu(1993). Buna daha sonra Rusya’da özerk cumhuriyetler olan Altay, Başkurdistan, Hakas, Saka, Tataristan, Tuva ile Moldovya’nın Gagavuz Yeri Özerk Bölgesi ve KKTC gözlemci sıfatıyla üye oldu.  Merkez Ankara olarak belirlendi. Genel Sekreterliğini de 2008’den bu yana eski devlet bakanlarından Prof. Dr. Dusen Kaseinov yapıyor. TÜRKSOY, UNESCO ile aynı ilkeleri benimsedi. Kültürlerarası diyaloğun ve evrensel barışın  tesisi için etkinliklere başladı.

Bundan başka 2009 tarihinde ise Ankara’nın girişimleriyle kısa adı TÜRK KONSEYİ olan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Nahcivan’da kuruldu. İlk imzalar Cumhurbaşkanları Abdullah Gül, Nursultan Nazarbayev(Kazakistan), İlham Aliyev(Azerbaycan) ve Kurmanbek Bakiyev (Kırgızistan)  tarafından atıldı. Türkmenistan Devlet Başkan Yardımcısı Hıdır Saparliyev hazır bulundu. Üyelikleri konusunda da  Türkmenistan ve Özbekistan cumhurbaşkanlarına açık kapı bırakıldı. KKTC de unutmadı.

Bütün bu gelişmelerin hepsi geç de kalınsa gerekli olan tasarruflardı. İnsana yatırım da bunun başında geliyor. Kültür etkinlikleri ise bunlardan en önemlisi. TÜKSOY her yıl opera günleriyle üye ülkelerin sanatçılarını ve sanatseverlerini bir araya getiriyor. Prof. Dr. Düsen Kaseinov bundan amaç da ortak mirası, derin kültürü, zengin güzel Türkçeyi yeni kuşaklara aktarmak olarak açıklıyor.

 

YILLAR SONRA EMEK SİNEMASINDAYIM

Bu defa konserin yeri  İstanbul Beyoğlu Grand Pera Emek sahnesi olarak seçilmiş. Çok da iyi olmuş. Yeşilçam sokağındaki Emek Sineması üniversitede okurken mutlaka her hafta gittiğimiz İstanbul’un tarihi dokuya sahip nezih yerlerinden biriydi. Bitişiğinde tiyatro da vardı. Müteahhitler rantı yüksek olan bölgeye göz koymuşlardı. Ancak İstanbullular sivil toplum gücünü göstererek Emek Sinemasının yıkılmasına mani olan eylemlerle buna mani oldular.  Neticede yerine yapılacak pasajın en üst katında Emek Sinemasını aynen yerine koydular. Henüz tamamlanmamış ama resmi açılışı yapılacağı sırada tam tekmil olarak hizmete girer diye bekleniyor.

Konser zamanında ama programsız başladı. İlk konuşmacı  TÜRKSOY ve sponsorlara teşekkür etti o kadar. Keşke katılan sanatçılar ve konserle ilgili daha geniş bilgiler de verilseydi. Gerçi program kitapçığı vardı ama, bir sahnedeki sanatçıya, bir kitapçıktaki resmine bakarak “ha bu sanatçı falan galiba” demek daha yorucu ve pratik olmayanı idi. Üstelik bazı sanatçılar ilk defa sahne alıyordu ve Türkiye’de tanınmıyordu. Keşke her sahneye çıkan sanatçı ve okuyacağı eser hakkında kısa bilgiler anons edilseydi. Her ne ise keyifli bir konserdi özetle.

 

TÜRK DÜNYASI SANATÇILARI

Azerbaycan’dan  Çınara Şirinova’yı tanıdık sahnede. Azerbaycan ve İtalyan operalarında baş rol üslenmiş. Çeşitli ülkelerde konserler vermiş, festivallere katılmış. Çalışmalarını İtalya’da sürdüren sanatçı Çınara Şirinova daha önce İstanbul’da Verdi’nin  Aida Operasında  Amneris rolündeki başarısıyla öne çıkmış. Sanatçının sahneye çıkmasından az önce bu kadar kısa bir özgeçmiş bile sanatseverleri mutlu edecekti. Böyle bir organizasyon eksikliği mevcuttu konserde.

Kazakistan’dan iki sanatçı vardı. İlyas Artagaliyev Almaatı Kazak Ulusal Konservatuvarı ve İtalya’da G. Rossini  Konservatuvarı’ndan başarıyla mezun olmuş. Üstelik master yapmış. Ödüller almış.

Bir başka Kazak Jupar Gabdullina’nun müthiş etkileyici bir sesi vardı. Ulusal  Kurmangazi Konservatuvarından mezun. İtalya’da ek eğitim gördü. New York ve Rotterdam başta batılı ülke şehirlerinde konserler verdi. Halen Astana devlet operasında solist olarak çalışıyor.

Kırgızistan’dan Elnura Samarbekova müzisyen bir ailenin kızı olarak  Bişkek’te eğitim gördü. Moldobasanov  Kırgız Ulusal Konservatuvarından mezun oldu. Üstün başaralı sanatçı unvanına sahip. Bir çok ülkede konserler verdi, festivallere katıldı. Ülkesinde hala solist olarak görev yapıyor.

Türkiye’den Dilruba Akgün ve Ali Murat Erengül TÜRKSOY Opera Yıldızları Konserinin diğer sanatçı isimleriydi. İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi  Güzel Sanatlar Fakültesi  Devlet Konservatuvarı Opera bölümünden mezun Dilruba Akgün. Çok ünlü sanatçı ve atölyelerden ders aldı ve çalıştı. G. Puccini’nin Gianni Schicchi Operasında “Lauretta” rolü başta birçok operada  görev verildi ve seslendirme yaptı. Halen İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde solist sanatçı olarak görev yapıyor.

 

Ali Murat Erengül  Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde, İstanbul Üniversitesi Devlet konservatuvarı opera ve şan bölümünde müzik eğitimi aldı.  2018 sezonu için Salzburg Operasında boş rollerde görev alacak ve Troya ile La Traviata çalışmalarında seslendirmeler yapacak.

Laden İnce ise KKTC’den, Hacettepe Üniversitesi mezunu. Olağanüstü Yetenek ve Potansiyel Ödülü sahibi. İtalya ve İngiltere’de de eğitim gördü. Çalışmalarıyla Profesyonel Opera Sanatçısı Soprano unvanına hak kazandı.

Konserin iki piyano sanatçısından Kazak Assel Davletyarova başkorrepetitör. Ulusal ve uluslararası ödüllere ve diplomalara sahip bir sanatçı.

Medet Osmanov Kırgız Ulusal konservatuvarından ders vermekte ve senfoni orkestrasını yönetmektedir.

 

YAŞASIN SANAT VE SANATAÇILAR

Solist sanatçılar her sahne sonunda piyanist arkadaşları Assel Davletyarova ve Medet Osmanov’u da alkışlattı, birlikte sahnede yürüyerek seyircileri selamladılar. Tüm sanatçılar çok şık giyinmişlerdi. Pırıl pırıldılar. Konser sonu seyirciler teker teker sanatçılarla akıllı telefon çekimi yaptı, grup oluşturarak birlikte poz verdiler.

Emek Sinemasını özlemişim. Konser sonrası yeni haline dönüp baktım. Pırıl pırıldı. Sonra balkonlardaki TÜRKSOY’a üye ülkelerin bayraklarını selamladım; Merhaba Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, KKTC, Özbekistan, Türkmenistan!.. Hepinize selam olsun.