Çevremizde olup bitenler sürekli aleyhimize gelişiyor. Önce Irak, daha sonra Suriye’deki gelişmeler Türkiye’ye itibar kazandırmadı. Tam tersine güvenilirliğimizi yıprattı. Birbiri ile çelişen politikalar Türkmen gerçeğini göz ardı eden çarpık zihniyet, Irak’ta ve Suriye’de Türkmenlere yönelik saldırıları cesaretlendirdi. Irak’ta Tuzhurmatu‘da gerçekleştirilen intihar saldırısıyla Türkmenler 13 şehit verdiler. Bu şehitlerimizden birisi de bu yıl Ocak ayında bir cenazeye yapılan intihar saldırısında yaralı olarak kurtulan Ali Haşim Muhtaroğlu‘dur. Rahmetli Muhtaroğlu İstanbul’da tedavi edilmişti. Kendisi ile resmi makamların ne kadar ilgilenip ilgilenmediğini bilemiyoruz. “Biz Irak’taki soruna Türkmen gözlüğüyle bakmıyoruz” diyen bir anlayışın Irak’taki üzücü olaylardan sorumlu olmadığını söyleyemeyiz. Kuzey’de sözde kardeş Barzani’nin, Güney’de ise Bağdat yönetiminin insafına terkedilen soydaşlarımız rahmetli Muhtaroğlu’nun da belirttiği gibi soykırımlarla karşı karşıyadır. Şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz.
Irak’ın kuzeyinde Türkiye düşmanı Barzani ile sözde dost haline sokulmamız, terörle mücadeleye büyük sekte vurmuştur. Ardından dış patentli açılım ve sözde demokratikleşme maceraları ülkeyi bugünkü üzücü noktaya getirmiştir. Yapılan birçok araştırmada teröristbaşının Kürtler arasındaki güvenilirliği %20’lerin altındayken, yapılan yanlışlar ve dış baskılara boyun eğilerek bugünkü noktaya gelinmiştir. Ayrımcılığın etnik temelde olduğunu düşünenler %16 olmasına rağmen, uygulanan parçayı bütüne tercih eden etnik merkezli politikaların bu oranı arttırabileceği söylenebilir.
İçeride ve dışarıda dün Osmanlı’ya, bugün Cumhuriyet Türkiye’sine karşı olanlar el ele vermiş, çoğu Kurmançca bile bilmeyen etnik ırkçılar, TBMM’nin açılışına ve kapanışına bile karışır olmuşlardır. Çözüm adı altında bu çirkin çözülme sürecinde Türkiye’nin milli egemenlik hakları ve varlık sebebi hakaretlerle dolu tartışmalara konu olmaktadır. Sorun dün de bugün de Kürtlerin sorunu olmayıp Kürtleri kullanıp Anadolu’yu haçlılara açma sorunudur. Bu yolda bazılarına taşeronluk yaptırılmaktadır.
Terör örgütü ve başındaki katil tarafından akiller heyetinin kurulması tavsiye edilmiş, gerçekleri ve araştırma sonuçlarını çarpıtmak amacıyla bu grup kurdurulmuştur. Grupta yer alanların çoğunun ne ölçüde yanlı ve kendi ülkeleriyle başkaları adına kavgalı oldukları gizli değildir. Ülkenin hemen hemen her yöresinde tepkilerle karşılaşan bu grubun vereceği raporlar ilk günden belli idi. Halkla temas adı altında belirli sayıdaki yandaş ile temas, işin vitrinini ve kamuflajını oluşturuyordu. KONDA’nın 2010 tarihli araştırmasına göre Kürt deneklerin sadece %12,2’si bu macerayı “Çok İyidir” şeklinde değerlendirmiş , %22,7’si ise bunu “göstermelik” olarak düşünmüştür. (KONDA 2010) Konsensus’un 2009 yılındaki araştırmasında açılım paketini onaylamayanların oranı %67,2’dir.
Yapılan hemen hemen bütün araştırmalarda, açılım adı altındaki çözülme süreci bir iki bölge hariç vatandaşın en azından yarısı tarafından kabul edilemeyen bir projedir. Açılım sürecinin örgütün amaçlarına hizmet ettiği görüşü CHP ve MHP seçmeninde %90 düzeyindedir. AKP seçmeni Kürtler arasında bu oran %50 ve diğerlerinde de %65’tir. Terörle mücadele politikasını başarılı bulanlar Kürtlerde %23, Türklerde ise %18’dir. “Açılım ile devlete güvenim arttı” diyenlerin oranı da Türklerde %20, Kürtlerde ise %41’dir. Yoğun propagandaya rağmen… “PKK veya Öcalan ile görüşmeyi destekliyorum” diyenler Kürtlerde %53, Türklerde ise %13,5’tir. “Federal yapıyı çözüm görenler” Kürtlerde %5,7, BDP’ye oy verenlerde ise %11’dir. Katilbaşına ev hapsi uygun diyenler Kürtlerde %14,4, Türklerde ise %1,6’dır.
Anayasa’da “Atatürk ilke ve inkılaplarına, Atatürk Milliyetçiliğine yer verilmelidir” görüşüne karşı çıkanlar, TESEV’in araştırmasına göre %9,4’tür. Ülkenin resmi dilinin sadece Türkçe olmasını belirtenler %85’tir.