Değerli
büyüğüm Av. Ruhittin Sönmez’in 29 Haziran günü yayınlanan “Devlet mi Önemli,
Devlet Başkanı mı?” adlı yazısını (1) hem pişmanlık hem de hafiften
kıskançlıkla okudum. Çünkü ben de epeydir bu konuyu yazmayı tasarlıyordum ancak
kısmen yoğunluktan kısmen (kendimce) farklı önceliklerden kısmen de
tembellikten yazmaya fırsat bulamamıştım. Şimdi, Ruhittin Bey’in araladığı o
kapıdan geçerek meramımızı ifade edelim.
En başta şunu belirteyim, benim
Erdoğan’ın ne şahsıyla ne de dünya görüşüyle hiçbir problemim yok. Hatta
Erdoğan’ı diğer siyasetçilere göre daha sempatik ve daha muhabbet edilebilir
biri olarak gördüğümü itiraf etmeliyim. Dünya görüşü olarak da birbirimize uzak
kişiler değiliz. Ancak Erdoğan ülkeyi çok kötü yönetiyor, öyle kötü yönetiyor
ki Türkiye ve Türk halkı bugün hak ettiği konumdan çok çok gerilerde ve bunun
da müsebbibi Sayın Erdoğan’dan başkası değil. Benim Erdoğan’a muhalefetimin yegâne
sebebi de budur.
Dünyanın her ülkesinde ülkeyi
yönetenlerle yönetilenlerin menfaatleri daima çatışır. Birinin lehine olan
diğerinin aleyhinedir. Aynı realite Türkiye için de geçerli. Türkiye’nin ve
Türk milletinin menfaatine, lehine olan şeyler Erdoğan’ın aleyhine; Erdoğan’ın
lehine olan şeyler ise Türkiye’nin aleyhinedir. Örneğin yargının siyasi
iktidarın tahakkümünde olması Erdoğan’ın lehine Türkiye’nin aleyhinedir.
Medyanın siyasi iktidarın güdümünde olması Erdoğan’ın lehine Türkiye’nin
aleyhinedir. Ne başkanlık sistemi ne de aslında sistem bile olmayan
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Erdoğan’ın lehine Türkiye’nin aleyhinedir.
Türkiye ve Türk milleti bugün öyle bir noktaya gelmiştir ki kendi
menfaatleriyle Erdoğan arasında bir tercih yapmak zorundadır.
Erdoğan’ın iktidarda bulunduğu 18
yıl boyunca bu ülkeye ne kattığı tartışılır. Ancak ülkenin Erdoğan’a kattıkları
gün gibi ortadadır. Bu katkının içeriğine burada girmeyeceğim bile. Erdoğan’ın
Türkiye’ye verdikleriyle Türkiye’nin Erdoğan’a verdiklerini bir terazide
tartmaya kalktığımızda, terazinin kefelerinin asla dengede kalmayacağını
söylemeye gerek bile yok. Türkiye Erdoğan’a kendisinin hayal bile edemeyeceği
devasa bir servet ve saltanat verdi. Erdoğan ise Türkiye’ye kötü bir eğitim
sistemi, kötü bir yargı sistemi, gitgide daha çok bozulan ekonomi, vatandaşa
hizmet etmekten uzaklaşan bir bürokrasi, partili olmayanların hizmet alamadığı hatta
son zamanlarda partililerin bile hizmet alabilmekten uzak kaldığı bir devlet
anlayışı getirdi.
Erdoğan, Türkiye’nin kendisine
verdiklerini yeterli görmüyor olacak ki Türkiye’nin kendisinin tapulu malı
olduğunu düşünüyor ve kendisinden başka hiç kimsenin seçim kazanmaya hakkı
olmadığını açık veya örtülü olarak ifade ediyor. Muhalif en ufak bir sese
tahammül edemeyerek bunu ifade ediyor, medyada muhalefete yer verdirmeyerek
ifade ediyor, seçim kanunlarını gönlüne göre değiştirerek ifade ediyor, baroları
bölme girişiminde bulunarak ifade ediyor, son olarak sosyal medyayı tamamen
kapatacağını açıklayarak ifade ediyor.
Muhalefet partileri sosyal medyada
ciddi bir propaganda gücüne sahip olmasalardı, Cüneyt Özdemir’in YouTube’da Ali
Babacan’la canlı yayında yaptığı röportaj rekor sayılabilecek şekilde 3 milyona
yakın kişi tarafından izlenmemiş olsaydı, Erdoğan’ın YouTube’da yaptığı canlı
yayına yüzbinlerce “Dislike” atılmamış olsaydı Erdoğan sosyal medyadan asla
rahatsızlık duymazdı. Ancak görünen o ki taht sallanıyor, koltuk elden gidiyor
ve Erdoğan iktidarını korumak için gerekirse bütün ülkeyi, bütün milleti ateşe
atmaya hazır bir görüntü çiziyor.
Hâlbuki seçim kazanmak, iktidar
olmak sadece Erdoğan’a ait bir hak değil. Bu ülkenin vatandaşı olan herkes
seçim kazanabilir ve iktidar olabilir. Bu ülkenin vatandaşı olan herkes ülkeyi
yönetmeye talip olabilir. Bu ülkenin vatandaşı olan herkes Erdoğan’ı sandıkta
devirebilir.
Seçim kazanmak ve iktidar olmak bu
ülkenin bir vatandaşı olduğu için elbette Erdoğan’ın da en tabii hakkıdır.
Ancak 18 yıl sonra gelinen noktada, yaptığı bunca yanlışın ardından Erdoğan
sandıkta kaybetmelidir. Ve öyle bir kaybetmelidir ki, kazanan diğerlerine ibret
olmalı ve yeni kazananlar Erdoğan’ın yaptığı yanlışları yapmayı akıllarından
bile geçirmemeli, milletin sandıkta nasıl bir fatura kestiğini görmelidirler.
Türkiye çok değerli bir ülke.
Türkiye ve her bir Türk vatandaşı Erdoğan’dan da daha değerli, ittifak ortağı
Bahçeli’den de daha değerli, Kılıçdaroğlu’ndan da daha değerli, Akşener’den de
daha değerli, hülasa bütün siyasetçilerden çok daha değerlidir. O nedenle ben
ülkemi Erdoğan’dan da Bahçeli’den de diğer siyasetçilerden de daha çok
seviyorum. Erdoğan, hiçbir katkı sağlamadığı Türkiye’yi sırf kendi iktidarını
korumak için kurban etmeye çoktan hazır. Ancak ben Erdoğan’ın kişisel menfaati
uğruna ülkemi kurban edemem.
Tekraren belirteceğim üzere, bugün
Erdoğan’ın menfaatleri ile Türkiye’nin menfaatleri çatışmaktadır. Bu ülkenin
vatandaşı olan herkes Türkiye ile Erdoğan arasında bir tercih yapmak
zorundadır. Ben tercihimi Türkiye’den yana yaptım. Umarım bütün vatandaşlarımız
tercihlerini Türkiye’den yana kullanırlar. Aksi halde –Allah korusun- bundan
sonra tercih hakkına sahip olduğumuz bir Türkiye bulamayabiliriz.