1876-1924 yılları arasında
yaşayan Ziya Gökalp’in ortaya koyduğu sisteminin alt yapısını oluşturan ve en
olgun sayılan eseri Türkçülüğün Esasları’dır.
Bu eser Gökalp’in Türkleşmek,
İslâmlaşmak, Muasırlaşmak adlı eserinden, çoğuyla pratik yönden olmak
üzere, özellikle muhtevâsındaki Türkçülüğün
Programı bölümüyle, farklılık gösterir ve daha ziyâde Türkleşmek yönünün ağır basmasıyla öncekinin bir sergilemesi mâhiyetindedir.
Ziya Gökalp’in ölümünden bir yıl önce 1923 yılında yayınlanmak imkânı bulunmuş
olan bu eserin önemi, edebî değeri itibâriyle değil, ihtiva ettiği fikirlere
bağlı bulunmaktadır.
Kitabın Birinci Kısım başlıklı bölümünde ortaya koyduğu meseleler, daha
ziyâde, nazarî plânda Türkçülüğün incelenmesidir. İkinci kısım yâni Amelî Kısım
olarak, Türkçülüğün Programı dil,
estetik, ahlâk, hukuk, din, iktisat, siyâset, felsefe yönlerinden olmak üzere
sekiz bölüme ayrılır. Gökalp, bu kitabında, eskiden beri savunduğu fikirleri
toplu hâle getirerek, tezine ve sentezine oldukça açıklık getirmiş
bulunmaktadır.
Türkçülüğün Esasları, gerek nazarî ve gerekse amelî kısımda, içten
ve dıştan bağlantılı bir yapı görünümündedir. Türkçülüğün Programı gibi bir amelî
kısım da ihtiva eden kitabında Ziya Gökalp, bir direktifler ve tavsiyeler
cümlesi de ileri sürmekte olduğundan, ve l7-18 seneden beri, Türk milletinin
sosyolojisini ve psikolojisini tetkik için sarfettiği mesâinin mahsûllerinin
kafasının içinde istif edilmiş halde daha fazla kalmaması için, zeminin ve
imkânların değerlendirilmesi zımnındaki biraz tavizkâr tutumu, yadırganacak bir
şey olmasa gerektir.
Türkçülüğün Esasları ana dokusu itibariyle, Türk milletini yükseltmek demek olan Türkçülüğün mâhiyetini
anlamaya ve dolayısıyla Türk milleti adını taşıyan zümrenin de mâhiyetini
tanımayı hedef tutmaktadır. Milliyette şecere aramayıp, yalnız terbiyenin ve
mefkûrenin millîliğini güden Gökalp’in nazarında Türküm diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe ihâneti
görülenler varsa, cezalandırmaktan başka çâre yoktur.
Ziya Gökalp’e göre, Türkçülüğün
ilk esaslarından biri Halka Doğru
umdesidir (ilkesidir)… Bir milletin güzideleri (seçkinleri) yüksek bir tahsil
görmüş olmakla, halktan ayrılmış olanlardır. Halka doğru gitmesi lâzım gelenler
bunlardır. Güzîdeler medeniyete mâliktir. Halkta (ise) hars vardır. O halde,
güzidelerin halka doğru gitmesi; 1-Halktan harsî (kültürel) bir terbiye almak
için, 2-Halka medeniyet götürmek içindir.
Ziya Gökalp’ın bu arada hars ve
medeniyet kavram çifti, bir taraftan
millî vicdanı kuvvetlendirmek, bir taraftan da millî dayanışmayı kuvvetlendirmek yönünde gerekli faaliyetlerde
bulunulmasını da şart koşmaktadır.
Türkçülüğün Programı, Türkleşmek,
İslâmlaşmak, Muasırlaşmak formülünün üçüzlü kadrosu içinde belirli muhtevâya
sâhip olmanın istikametini ortaya koymaktadır. Başka milletler, asrî (modern) medeniyete
girmek için, mâzilerinden uzaklaşmağa mecburdurlar. Halbuki, Türklerin asrî
medeniyete girmeleri için, yalnız eski mâzilerine dönüp bakmaları kâfidir.
Ziya Gökalp’a göre, halkçılık da,
bir bakıma, siyâsî Türkçülükle birleşmektedir. Bu ayniyet, halkçılık ile Türkçülüğün
elele vererek, mefkûreler âlemine doğru berâber yürümelerini gerektirmektedir.
Böylece, Her Türkçü, siyâset sahasında
halkçı kalacaktır, her halkçı da hars sâhasında Türkçü olacaktır. Sonucunun
doğmasına imkân ve zemîn hazırlamış olmaktadır.
Ancak sırası geldikçe doktrin sâhasında
ve memleketi ilgilendiren iktisâdî meseleler içersinde amelî düşünceler ileri
süren Ziya Gökalp, İktisâdî Türkçülük’te,
zıt iktisâdî kavramlar arasında dengeyi gözeterek, târîhî kadro içinden yaptığı
tespitleriyle, kültürle alâkalı yapıya uygun örnek bir model etrafında; 1-Alman
millî iktisat sistemi, 2-Fransız tesânütçülüğüne dayanarak, Türkiye’nin
gerçeklerine uygun millî iktisadımız için ilmî ve esaslı bir program vücuda
getirmek istemiştir. Ziya Gökalp anahtar kavram olarak kullandığı hars ve
medeniyet ikiliğini eserin birinci kısmını teşkil eden Türkçülüğün Mâhiyeti’nde yalnız bir bölüm olarak îzah etmekle kalmamakta,
aynı zamanda eserin ikinci kısmı olan Türkçülüğün
Programı’nda lisânî, bediî, ahlâkî, hukukî, dînî, iktisâdî, siyâsî, felsefî
Türkçülüğe aksettirmekte ve böylece eserin ana dokusunda kültür ve medeniyet
ayrımı, bir çatışmaya götürülmeksizin yer almaktadır. ‘Felsefenin bir safhası objektif, dîğer safhası sübjektiftir. Buna göre
felsefe ilim gibi, milletlerarası olmağa mecbur değildir. Millî de olabilir.
Bundan dolayıdır ki, her milletin, kendisine göre bir felsefesi vardır.’
diyen Ziya Gökalp için, Felsefede
Türkçülük elbette meşru olabilecektir.
Eksikleri, hatâ ve kusurlarıyla
bu kitap Türk milliyetçiliğinin ana kaynaklarından birincisi olmaya devam
etmektedir.
TOKER YAYINLARI:
Cennet Mahallesi, Yavuz Selim Caddesi Nu: 25
Küçükçekmece, İstanbul. Telefon:
0.212-601 00 35 Belgegeçer: 0.212-592 40 38 e-posta: bilgi@tokeryayinlari.com // https://tokeryayinlari.com
ZİYA GÖKALP 23 Mart 1876’da Asıl adı Mehmet Ziya’dır. Ataları 18. Diyarbakır Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet’in tavsiyesi 22 Ekim 1908’de İttihat ve Terakki 1912’de Ergani mebusu seçildi. İstanbul, Ziya Gökalp, yaşadığı dönemde, fikir Ziya Gökalp’in Türkçülük fikrini 1-Kendine Türkçe isim al. 2-Türkçe Ziya Gökalp; milliyetçi ve Türkçü Türkçülüğün Esasları isimli eserinde, |
KUŞBAKIŞI
TÜRK KÜLTÜRÜNDE
ŞAMANİST HAVA BÜYÜCÜLÜĞÜ
(Şamanlar, Yadacılar ve Yada Taşı)
Çok kişi, Şamanizmin din olduğunu zanneder. Romanyalı dinler
târihi uzmanı Mircea Eliade, yaptığı araştırmalar neticesinde Şamanizm’in din
olmadığı kanaatine varmış ve bu görüş, genel kabul görmüştür. Şamanizm, basit
tekniklerle hayatlarını devam ettiren çok sayıda toplumda görülen sihir ve büyüye
dayalı bir sistemdir. Kurucusu ve kuruluş târihi bilinmemekle birlikte Sibirya’da
ortaya çıktığı düşünülür. Birbirinden uzak bölgelerde yaşayan topluluklar
arasındaki uygulamalarda farklar vardır. Şamanizm’e göre biri yerin, diğeri göğün
yöneticisi olmak üzere iki güç vardır. Gök, Cenneti (uçmak), yer ise Cehennem
(tamu) olarak adlandırılır. Ortada kalan
yeryüzü ise insanların yurdu ve barınağıdır. Bütün bunları yaratan ve yöneten
ise Gök Tanrı’dır. Ölen iyi kimselerin ruhları bir kuş gibi Cennete, kötü
ruhlar ise Cehenneme gider. Şaman veya
Kam denilen kişiler, insanların iyiliklere kavuşması ve kötülüklerden korunması
için kendi usulleri ile dûa ederler. Gücünü
ruhî güçlerle ilişki kurabilmekten alır. Bu güç aracılığıyla toplumların
teknolojik, siyâsî ve sosyal problemlerine çözümler getiren karizmatik bir dinî
kişilik olan ‘kam’lar, Şamanizm’de önemli şahsiyetlerdir. Şaman büyücü, cin kovucu
veya doğaüstü güçlerle ilişkisi olan kâhin demektir. Özel sihir güçleri
olduğuna inanılan şaman, büyü işleriyle uğraştığı kadar hastaları tedâvi de
ederdi. Ayrıca dinî törenleri de yönetirdi. Şamanlık babadan oğula geçen bir
statü konumundadır. Bugün Türk kültüründe izlerine rastlanan türbelere veya
ağaçlara bez bağlama, nazardan korunmak için kapı üstüne nal asma, tahtaya veya
duvara vurma, tütsü gibi âdetlerin kökeni Şamanizm’e dayanmaktadır.
Türkler, geçmişte bozkırın güçlü savaşçıları olarak
bilinmekteydiler. At üzerinde dörtnala giderken, öne ve arkaya ok atabilen
harika askerlerdi. Savaşlarda özellikle sürate ve teşkilatlı biçimde hareket
etmeye dayanan askerî stratejileri uygulamaktaydılar. Bu yüzden başka
toplumlarca, korkulan düşmanlar olarak târif edildiler. Üstelik bu yetenekler,
onların savaş alanlarındaki başarıları kadar pek çok devlet kurabilmelerinin de
temel sebeplerinden biri olarak kabul edildi.
Fakat bazı zamanlarda gördüğümüz üzere, onlar hakkındaki
anlatılardan bazıları; savaşlarda düşmanlar üzerine yağmur, kar veya dolu
yağdırabildikleri şeklindeydi. Yine Türkler, istedikleri zaman göğü sisle
kaplıyor veya fırtına çıkarmak suretiyle, sâdece hasımlarının üzerinde etkili
olan çeşitli hava olayları oluşturabiliyorlardı. Anlaşılan Türkler, bunları
yapabilen sihirbaz-büyücülere ve onların kullandığı sihri-dinî değeri bulunan
taşlara sahiptiler.
Gazi Üniversitesi Târih Bölümü Dr. Öğretim Üyesi İbrâhim Omay; 13,5 X 21 santim
ölçülerindeki 475 sayfalık eserinde yerli ve yabancı 260 adet kaynak üzerinde
incelemeler yaparak alâka ile okunan bir eser meydana getirmiştir. Keşfedilmemiş heyecanların
durağında sizi bekleyen sürprizler var.
HİTABEVİ YAYINLARI:
Aksoy
Çarşısı. Kızılay, Ankara. Telefon: 0.312-435 55 66 e-posta: hitabevi@gmail.com
TÜRK DİLİ VE KOMPOZİSYON:
Bir toplumun millet
olabilmesini sağlayan ve onu kalıcı kılan unsurların en önemlilerinden biri
kültürdür. Milletten millete değişiklik gösteren, toplumun sosyal yapısına yön
veren ve topluma kişilik kazandıran kültür denilen değerler bütünü, ancak dil
sâyesinde nesiller arasında akışkanlık kazanabilir.
Dilin bu kültür
akışını sağlayabilmesi, o dili kullanan fertlerin onun kaidelerini bilmelerine
ve dili bu kaidelere uygun şekilde kullanmalarına bağlıdır.
Türkçeyi bir kültür
dili olarak yaşatmak ancak gençlerimize millî dil şuurunu vermekle mümkün
olacaktır. Dilini seven, onu düzgün ve doğru kullanan, koruyan ve bu dile sâhip
olmakla gurur duyan kültürlü bir gençlik yetiştirmek isteniyorsa yeni kuşaklara
bu şuuru kazandırmak gerekir. Ancak bu sâyede birbirini anlayan, seven, birlik
ve beraberlik duyguları gelişmiş, geleceğinden emin, geçmişine bağlı nesillerin
yetişmesi sağlanmış olacaktır.
Türk dilinin gerek
yazılı gerekse sözlü kullanımıyla ilgili bilgileri en ince detaylarıyla
üniversiteli gençlere hatırlatmayı ve öğretmeyi gaye edinen Burhan Paçacıoğlu’nun 16,5 X 24 santim
ölçülerindeki eseri 368 sayfadır.
HAT YAYINLARI: Selamiali Efendi Caddesi
Nu: 3 Huzur Çarşısı Nu:15 Üsküdar,
İstanbul
Telefon:
0.216-334 48 30 e-posta: info@hatyayinevi.com / hatkitap@gmail.com www.hatyayinevi.com
ESİR BİR RUS DİPLOMATIN GÖZÜNDEN İSTANBUL
Pavel Artemyeviç
Levaşov’dan Tercüme edenler: Edward Khu Sainov + İlyas Kemalov.
1763’de Rusya
maslahatgüzarı olarak geldiği İstanbul’da 177’ye kadar kalan Levaşo’un,
İstanbul’da bulunduğu yıllar Osmanlı-Rus ilişkilerinin belki de en gergin
olduğu ve sonunda 1768-1774 Savaşı’nın ilân edildiği bir dönemdi. Savaş ilan
edilir edilmez Rusya elçilik çalışanları Yedikuleye hapsedildi. Levaşov,
hürriyetini kazandıktan sonra 1777’ye kadar devam eden esâret yıllarına dair hâtıralarını
kaleme aldı. 147 sayfalık kitabın ilk bölümünde Levaşov’un esâret yıllarına dâir
hatıralarını, ikinci bölümde ise İstanbul ve şehirdeki günlük hayata dâir
kaleme aldığı mektupları yer alıyor. Kitap, okuyucuyu Levaşov ile birlikte bir
taraftan İstanbul sokaklarında gezdirirken, diğer taraftan da en mahrem saray
dedikodularına kulak misâfiri edecek.
YEDİTEPE BASIM YAYIN DAĞITIM LİMİTED. ŞİRKETİ:
Çatalçeşme Sokağı Nu: 27
Defne Han Daire:12 Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-528 47 53
Belgegeçer:
0212-512 33 78 www.yeditepeyayinevi.com e-posta bilgi@kitapadresi.com
KISA KISA… / KISA KISA…
1-KÜÇÜK TÜRK TÂRİHİ: Rıdvan Nâfiz – Yeni Harflere Aktaran: Cem
Sili / Ötüken Neşriyat.
2-ALDATMACA:
Wednesday Mandi – Barışkan Erdoğan / Mundi Kitap.
3-ÜLKENİN
SONUNA: David Grosman / Dilek Şendil / Siren Yayınları.
4-MOĞOL
BATI AVRUPA İLİŞKİLERİ ve İslâm Dünyasına Etkileri: Dr. Âdil Halil /
Selenge Yayınları.
5-ALMİLA SOKULLU
MEHMED PAŞA CAMİİNDE: Gökçe Aydın Sucu / Bilgeoğuz Yayınları.