Türkçenin Dikenleri…Türkçe Sevdalısı Yesevîzâde Şâkir Alparslan Yasa İle Uydurma Kelimeler Hakkında Konuştuk.

104

Oğuz Çetinoğlu: Ana sütü gibi demiz ve duru Türkçemizin dikenleri olan uydurma
kelimeler nereden çıktı ve bunlara ne ihtiyaç vardı?

 

Dr. Yesevîzade Şâkir
Alparslan Yasa:
Şâyet bu sorulara mazlum milletimizin mâruz kaldığı korkunç
kültür jenosidi çerçevesinde cevap aramazsanız, hakîkate ulaşamazsınız! “Kültür jenosidi”, yâni Müslüman Türk
kültürünün topyekûn imha edilip yerine Frenk kültürünün ikame edilmesi…

Araştırıyorsunuz… “Bay” ve “bayan” kelimelerinin 1930’lu,
40’lı senelerde “Bay Şükrü”, “Bay Atay”, “Bayan Âfet”, “Bayan İnönü” şeklinde
kullanıldığını görüyorsunuz… Oysa Türkçenin mantığına göre, unvanların isimden
sonra gelmesi lâzımdır: Şükrü Bey, İnönü Hanım gibi… “Öz Türkçecilerin”
söyleyişi, açıkça alafrangalıktır. Çünkü meselâ Fransızcada Monsieur (Mösyö)
Kaya, Madame (Madam) İnönü denir. (Kezâ İngilizcede Mister Kaya, Almancada Herr
Kaya gibi…) Anlıyorsunuz ki bütün mesele, A’dan Z’ye kendini inkâr edip A’dan
Z’ye Frenge benzemek… Hani Mehmed Âkif’in iğrendiği şu Frenklik… Bilakis “Millî
Şef”, şapka inkılâbı esnasında kendisine, bari “şapkanın ortasına bir Ay-Yıldız
koyalım ki diğer milletlerden farkımız belli olsun” teklifinde bulunan Ankara
Valisi Yahya Galip Bey’e “Canım, biz bunları farkımız olmasın diye yapıyoruz,
sen ne teklif ediyorsun!” diye çıkışıyor, “Ebedî Şef”in bütün inkılâplarının
özünü pek veciz bir şekilde ifade ediyordu… Şeflerinin izinden giden Nurullah
Ataç da, bu projeyi, (Diyelim isimli kitabında) “eritmeliyiz kendimizi Avrupa
uygarlığı içinde; kurtuluş ondadır” şeklinde bir başka türlü ifâde ediyordu.
İfade tarzı mühim değil: Kavil farklı, maksut aynı…

Çetinoğlu: Bu konuşmalarbasın veya radyodan millete duyuruldu mu?    

Dr. Yasa: 21 Haziran 1934’te
TBMM’de (2 Kânunusani / Ocak 1935’te mer’iyete konulmak üzere) Soyadı Kanununun
kabul edilmesinden sonra, 26 Teşrinisani / Kasım 1934’te de Lâkap ve Unvanların
İlgasına Dair Kanun çıkmıştı. Bu kanunla “müşir, paşa, bey, hanım, beyefendi,
hanımefendi” gibi unvan ve hitap tarzları yasaklanıyor, yerlerine “mareşal,
general, bay ve bayan” ikame ediliyordu. İş Bankası’nın, Siirt Mebusu Mahmut
(Seydan) Bey’e neşrettirdiği Milliyet gazetesinin ertesi günkü (26 Kasım 1934)
târihli nüshasının manşetinde bu haber şöyle verilmişti:

Lâkap ve unvanların kaldırılmasına dair kanun dün Meclisten
çıktı. Müşire Mareşal, Paşaya General denilecektir. Ağa, Hoca, Efendi, Bey,
Hanım yok. Adın önüne gelmek şartiyle er kişiye “Bay” kadına da “Bayan”
denecek.

Ve haberin altında bu kanun vesilesiyle söz alan üç
“saylav”ın resmi: “Bay Hasan Fehmi, Bay Şükrü Kaya ve Bay Besim Atalay”…

Böylece “bay” ve “bayan”lı hitap tarzının Lâkap ve
Unvanların İlgasına Dair Kanunla resmen tatbikata konulduğunu öğrenmiş
oluyoruz.

Çetinoğlu: Soyadı
kanunu ne gibi değişiklikler getirdi?

Dr. Yasa: Bir
kanunla yurttaşlar bir soyadı almağa borçlu tutuldular. Bugünlerde bir yandan
bu kanuna göre soyadı alımı göze çarpan bir hız alırken öte yandan yeni bir
kanunla şimdiye değin Türk atlarının [adlarının] sonlarında kullanılan ağa,
bey, efendi. hanım, paşa gibi artık sözler bütün bütün ortadan kaldırıldı. […] Bundan
sonra oluş işlerinde ve ulusal (resmî) işlerde demek her Türk kendi adile ve
soyadile anılacaktır. Herkes kendi arasında konuşurken erkek için bay ve kadın
için bayan diyebileceği de Kurultaydaki konuşmalar arasında iyice açığa çıkmıştır.
Burası bu işin epeyce gerekli bir yanı idi. Yaşayışta herkesin kendi adile
anılmıyacağı yerler az değildir. Kalabalığa söz söyleyen bir söz eri onlara
karşı söze başlamak için ne desin? Söz gelimi, işte radyoda yasauldan (memur)
tutunuz da orada buduna söz söyliyenlere varıncıya kadar bir takım adamlar söze
başlarken kendilerini dinleyenlere evrensel bir at san vermek yerindedir. Söz
gelimi, pek iyi biliriz ki Fransızlar böyle yerlerde: Mesdames, Messieurs
derler. Eski anlatma biçimimizde bu iki söz: Hanımlar, efendiler demektir.
Gerektir ki yeni yolda biz de böyle yerlerde birşey diyebilelim. Bu, erkek için
bay, kadın için bayandır.

Çetinoğlu: Bu değişiklikler nasıl karşılandı?

Dr. Yasa: Türkiye
Komünist hareketinin ve Dil İnkılâbının öncü kadrosundan Ahmet Cevat Emre, hâdiseyi
içinden yaşamış birisi sıfatıyla, tarihî Türk hitap tarzlarının resmî dilden
kovulup “bay” ve “bayan”lı söyleyişin ikame edilmesini şöyle izah ediyor:

‘Bütün Avrupa milletlerinde erkeğe kadına verilen (mösyö,
madam) gibi unvanlar isimden evvel geldiği halde, bizde bey, efendi, hanım… unvanları
sonra gelir. […] Bay, Bayan isimleri yeni unvan olarak kabul edilmekle ve
soyadı kullandırılmakla dilimiz bu yönden de Avrupalılaştırılmış oldu. Şimdi
biz de bütün medenî milletler gibi Bay Hasan Yılmaz, Bayan Sevim H. Yılmaz
diyebilmekte ve mektupların zarflarında kullanabilmekteyiz.

Çetinoğlu: Bu kelimeler niçin ve nasıl yürürlüğe konuldu?

Dr. Yasa: Bu
hususu aydınlatacak kaynağımız, Kemalist târihçi ve 1940’lardan beri hararetli
bir “Din İnkılâbı” taraftarı olan Cemal Kutay’ın Millet mecmuasıdır. Bu
mecmuanın 3 Temmuz 1947 tarihli 74. sayısının 11. sayfasında “Eski Bir
Atatürkçü” imzasıyla muhtemelen Kutay tarafından kaleme alınan “Bay – Bayan
Kelimeleri Hakkında” başlıklı makalede, bu kelimelerin resmen nasıl tedavüle
sokulduğunun eksiksiz bir hikâyesi vardır. Hikâye şöyle:

Ebedî Şef, dil devrimiyle uğraştığı [günlerde…] kendi
hayatını ve esas fikirlerini sembolleştiren bir piyes mevzuu düşündü. Bunu
yazmak üzere de, hemen bütün sanat işlerinde yakınında kullandığı Münir Hayri
Egeli’yi vazifelendirdi. Bu piyes üzerinde Atatürk o kadar emek sarfetmiştir ki
eseri hususî surette bastıran Münir Hayri, mukaddimesinde “Ben vasıtayım; eser
onundur” demektedir.

İşte Atatürk Bay ve Bayan kelimelerini (ismini bizzat tesbit
ettiği) bu “Bayönder” adlı piyesin son tashihli nüshası üzerinde el yazılarile
tesbit etmişlerdir. […]

Piyesin bir de kadın kahramanı vardı: İzgen. Bu kadına Begüm
deniliyordu. […]

Bir gece –üçüncü gecedir ki Bayönder piyesiyle meşgul
oluyordu- kararını verdi. Piyesin birinci sayfasına şu sözleri yazdı: “Genel
olarak erkek için Bay, kadın için Bayan – Bütün yazıları ona göre düzeltmeli!
Bey, begüm, efendi, hanım kalkacak!” […]

O gece verdiği emir üzerine hemen ünvanların kalkması için
bir kanun teklif edildi. Bütün resmî yazılardan her türlü ünvan kalktı. Kanunun
çıktığı akşam dâvetlilerine Bay – Bayan diye hitap etti. […]

(Dâvet esnasında bizzat yaptığı izahata göre,) mareşal,
general gibi ünvanları olanlara bu kelimeler [Bay – Bayan] kullanılmıyacaktı.
Prenslere Altes, sefirlere Ekselans, hükümdarlara Majeste denilecekti.
İmparatorluk devrinden kalma haşmetlû, vesaire ünvanlar “asla”
kulanılmıyacaktı.

Atatürk, o geceyi takip eden bütün nutuklarında ve
mükâlemelerinde ısrarla bu kararını tatbik etmişti…

Kemalist târihçi Cemal Kutay’ın Millet mecmuasında (3 Temmuz
1947, sayı 74, s. 11) neşredilen vesika… Tarihî Türkçedeki unvanlar (bey,
hanım, efendi, vs.) yerine Frenk mukallidi “bay” ve “bayan” unvanları Uydurma
Resmî Dile bu fermanla dahil edildi…

İşte size 1930’larda inşa edilmeye başlanıp 1960 Balyoz
Darbesiyle resmî dil haline getirilen ve riyakârca “Öz Türkçe” tesmiye edilen
uydurma dilin menşei!

 

 

 

Dr.YESEVİZÂDE  ŞÂKİR ALPARSLAN
YASA:

    
1949 senesinde Şanlıurfa’nın Bozova kazâsında doğdu. Babası
Hokand’lıdır ve Hoca Ahmed Yesevî sülâlesindendir.

    
1967-1973 senelerinde Millî Eğitim Bakanlığı burslusu olarak ve
iktisâd tahsîli maksadıyle Fransa’da bulundu. Tahsîlini tamâmlıyamadan
Türkiye’ye döndü. Avdetinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (SBF) kaydolduğu
hâlde o anarşi senelerinde yine tahsîlini yarım bırakmak mecburiyetinde
kaldı. Bu arada, Yesevîzâde imzâsıyle,
mecmûa ve gazetelerde makaleler ve tedkîk yazıları yazdı.

    
Anarşi mağdûrları için çıkarılan aftan istifâde ederek, 1992-1993
öğretim yılında SBF’ye tekrâr kayıt yaptırdı ve 1998 senesinde İktisâd
Bölümünden mêzûn oldu. Hâcettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı
Bölümünde kabûl edilen tezi ile ‘Doktor
’ unvanını aldı. Aynı üniversitede Fransızca Mütercim-Tercümanlık
Anabilim Dalında Araştırma ve sonra Öğretim
Görevlisi olarak on dört sene ders verdi, 2013
senesinde yaş haddinden emekliye sevk edildi. 2015 Ocağında Yrd. Doç.
unvanıyla Abant İzzet Baysal Üniversitesi Gazetecilik Bölümüne tâyin edildi.

    
Tercüme sâhasıyle alâkalı ve muhtelif akademik mecmûalarda neşredilmiş
-bâzıları kitap hacminde-  18 makalesi,
tercüme kitapları, milletler arası sempozyumlarda sunduğu teblîğleri, değişik
tercüme kitaplar hakkında hakem raporları bulunmaktadır. 

Şâkir
Alparslan Yasa; evli, 2 çocuk babasıdır. 

 

YAYINLANMIŞ
ESERLERİNDEN BAZILARI:

Sevgi Peygamberi: (1996), Türk Eğitim Sistemi / Alternatif
Perspektif:
Türkiye Diyânet Vakfı Yayını. (Heyet azâsı olarak, 1996), Kamu Harcamalarında Etkinlik ve
Parlamenter Denetim:
(Fransızcadan izahlı tercüme, T.C. Sayıştay Başkanlığı Yayınları, 2002), Türkçenin IstılâhMes’elesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar: Kurtuba
Yayınları, 2013), Türkçenin İnkişâfı
İçin Tercüme:
  (Hitabevi Yayınları,
2014), Milletimize Revâ Görülen Kültür
Jenosidi (2014)

 

Önceki İçerikGazi Kimdir?
Sonraki İçerikSizin En Hayırlınız…
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.