Gazi Kimdir?

63

                                        ‘’Şehit
Nurlanmış, Gazi Onurlanmış Askerdir.’’

    

    
 
 Sakarya meydan muharebesinin kazanılmasının
ardından TBMM; 19 Eylül 1921 tarihli 79’uncu oturumunda almış olduğu karar ve çıkarmış
olduğu153 Numaralı kanunla:

      Türk Milletinin bağımsızlık mücadelesinin
önderi ve devletimizin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e, mareşal
rütbesi ve gazi unvanının verilmesini kararlaştırmıştır.

      
Bu rütbe ve unvan Yüce Atatürk’e, Büyük Türk Milletinin gönlünden kopup
gelen o engin sevgisinin tarih sayfalarına yansımasıdır.

    
  İşte o tarihten bugüne;  ’19
Eylül tarihi, Gaziler Günü’
olarak kutlanmaktadır. Savaş meydanlarının en
büyük rütbesi şehitliktir. Ama Gazilik de bu rütbeden sonra gelen en ulvi
değerlerimiz arasındadır.

        Yüce Türk Milletinin yüksek menfaatleri,
ülkemizin bölünmez bütünlüğü, şanlı bayrağımızın ebediyete kadar gönderde
dalgalanması, minarelerimizden duyulan ezan seslerinin kulaklarımızdan
eksilmemesi için vatan ve vazife uğruna seve, seve ölüme giden bu aziz milletin
evlatlarından savaş meydanlarında hayatta kalanlarına 1005 sayılı yasa
uygulanır.

   
 Yüce dinimiz İslam, Gazi için
şöyle der:

    
”Gaza eden kişidir. İlahi Kelimetullah için cihada giden, savaşan, Allah
yolunda, Allah rızası için mücadele eden Müslüman askerlerden dönenlere gazi
denildiği gibi, Savaşta büyük yararlılıklar gösterenlere de gazi unvanı verilir.

    
İslami sözlüklerde gazilik: ”Savaşa katılan kişi” hakkında
kullanılmasına rağmen, savaşa katılan ve sağ olarak dönenler için de kullanılan
ulvi bir unvandır. İslamiyet’in dili Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim, müminlere şu
buyrukla seslenmiştir:  
”De ki: Bize iki iyilikten, ‘gazilik ve şehitlikten’
başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz?” (et Tevbe, 9/52) Bu ilahi emir
asırlar boyunca halk arasında, ”Ya gazi, ya şehit”, ”ölürsem şehit, kalırsam
gazi” şeklinde kullanılmıştır.

      Devletimizin kurucusu Büyük
Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, ‘Gazi’ unvanı ile anılmaktan büyük bir
gurur duyduğunu ifade buyurmuşlardır.

      Yüce Türk Milletini birbirine bağlayan
değerlerin başında; tarih sayfalarına altın harflerle yazılan nice kahramanlıklar;
vatan topraklarımız, ay yıldızlı bayrağımız uğruna ödediğimiz kan ve can bedeli
gelir.

       Bütün mazlum milletlere örnek
olan bağımsızlık savaşımızdan tarihe mal olmuş yüzbinlerce İstiklal savaşı
gazimizden ne yazık ki, günümüzde hayatta kalanı yoktur. Ancak onların vatanımıza
sadakatle bağlılıklarının en önemli göstergesi olan İstiklal Savaşı Madalyalarını gururla taşıyan aileleri; devletimizin
kuruluşunu anlatan o en önemli dönemin temsilcileridirler.

        Ayrıca 50’li yıllarda dünya barışına
katkı sağlamak adına katıldığımız Kore
Savaşlarında
Mehmetçik savaş meydanlarındaki yiğitliğini, korkusuz yüreğini
bir kez daha dünya devletlerine göstermiştir. Kore savaşı gazilerimizden ise günümüzde
çok azı hayattadır.

       Devletimizin milli menfaatini savunmak, milletimizin
ayrılmaz parçası Kıbrıs Türk Halkının Rumlar tarafından topyekûn imha edilmesine
mani olmak için ata yadigârımız Kıbrıs
adasında 20 Temmuz
1974 tarihinde
yaşanan savaşlara
katılarak, ‘Muharip Gazi’ unvanı alan on binlerce
yurttaşımızdan günümüzde hayatta kalanlarının sayısı 28 bin kişi civarındadır. Ben
de Kıbrıs Gazisi olmanın gururunu taşıyanlardanım.

     Bu gerçeklerin yanı sıra 1984 yılından günümüze
ülkemizin yaşamış olduğu PKK terör
belası
nedeniyle, TSK’da rütbeli rütbesiz binlerce evladımız, Emniyet
teşkilatımızda güvenlik güçleri mensuplarımız, 
korucularımız ve en nihayetinde; hain
Fetö terör örgütü
mensuplarının ülkemizi ele geçirmek adına girişmiş
oldukları 15 Temmuz 2016 tarihindeki o
alçak darbe teşebbüsüne
göğüslerini siper ederek mani olan vatan
evlatlarımızdan şehit ve gazi olanları da değerlendirdiğimizde;

    Ülkemizin huzuru, güvenliği, bölünmez
bütünlüğü için verilen mücadelede yaralanan, çeşitli uzuvlarını kaybeden bu
yiğitlerin binlercesi: ‘Malul Gazi’,
 Ay Yıldızlı Al Bayrağımız, Vatanımız,
Milletimiz, Devletimiz için gözünü kırpmadan hayatlarını seve, seve feda
eyleyenlerimiz de; ‘Aziz Şehitlerimiz’ olarak
anılmaktadır.

      Bu hususla ilgili olarak özellikle son
dönemde ilgili kanunda yapılan değişiklikle ”Gazi” ve ”Şehitlerimiz” ve onların
birinci derecede kan bağı olanlarına daha önce verilen, bu unvanı gösteren
örneğin: ”Gazi”, ”Gazi Eşi”, ”Şehit Eşi” vb. kimlik kartları yerine; günümüzde bu
kavramlar, tek bir tanıtım kartında toplanmış olup, bu kartların yerine:

  ”Şehit
yakını/Gazi/Gazi Yakını/ Vazife Malulü/ Yakını”
yazan tanıtım kartlarının T.C Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca
düzenlenmesi, dağıtımının yapılması; kimin, hangi sıfatı taşıdığı belli olmayan
bir karışıklığa neden olmuştur!

  
   Bu önemli kavramlara sahip olanlara,
devletimizin yasalar gereğince yapmış olduğu maddi yardımların, Şehit yakınlarına, Muharip ve Malul
Gazilere verilen aylıkların ne denli farklılıklar gösterdiği ise ayrı bir yazı
konusu olup; Gaziler arasında kırgınlığa neden olan bu farklılığın yeniden ele
alınması, düzenlenmesi, yasa koyucunun önemli ve öncelikli görevi olmalıdır.

       Ülke tarihimize baktığımızda; vatan ne zaman
dara düşse, onu savunmak, koruyup kollamak uğruna ter dökerek, kol bacak, göz
feda ederek, can vererek; ‘Gazi ve Şehit’ olanlar:  

      
Kimliğindeki ay yıldızı gururla taşıyanların, Asil Türk Milletinin ferdi
olmanın onurunu bilenlerin, bir ve beraber yaşamamızın gücüne inanların
tarafından, vatan bellediğimiz bu topraklarda milletçe sonsuza dek yaşamaya
devam edeceğimizin en önemli güç kaynağı olmaya devam edecektir.

    
 Vatan sevdası uğruna gözünü
kırpmadan hayatlarını seve seve feda eden tüm Şehitlerimizi minnetle yâd
ediyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

      
Aynı rütbeyi taşımaktan gurur duyduğum
tüm Gazilerimizden hayatta olmayanlara rahmet, 
kahramanlık abidesi olarak yaşayan tüm Gazilerimize sağlık ve huzur dolu
bir yaşam diliyorum. Vatan onlara minnettardır.

   
Büyük Türk Ulusunun 19 Eylül Gaziler günü kutlu olsun.

Önceki İçerikDiyalog Özürlü Olmamak İçin
Sonraki İçerikTürkçenin Dikenleri…Türkçe Sevdalısı Yesevîzâde Şâkir Alparslan Yasa İle Uydurma Kelimeler Hakkında Konuştuk.
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.