Türk Silahlı Kuvvetleri Dünyanın En Güçlü Orduları Arasındadır.

61

Çünkü Ordularımız bu gücü; Yüce Türk Milletinin öz varlığından, Mete Han’ın tahta çıkış tarihi M.Ö 209 yılından bugüne, ardında bıraktığı o muhteşem tarihçesinden alır.

Ama ne acıdır ki böylesine güçlü bir ordu; alçak FETÖ hainlerinin her bir kuvvetin içine sızmasıyla yıllar öncesinden başlayan sancılı bir süreç yaşamış;

”Ergenekon, Balyoz” adıyla anılan, sahte belgelerle kurgulanmış kumpas davalarında; Türk ordusunun vatanına sadakatle bağlı pek çok yiğit komutanı haksız ve hukuksuz bir şekilde yıllarca ceza evinde tutulmuş, yargılanmış, çoğu da ömür boyu hapis cezası almıştı…

Ancak bu konuyla ilgili unutulmaması gereken önemli bir husus daha vardır!

O da; 12 Haziran 2007’de başlayan bu akıl tutulmalı süreçte, böylesine kurgulanmış bir senaryonun uygulanmasına neden müsaade edildiği, bu süreçte kimlerin, hangi makam sahiplerinin rol aldığıdır…

Bunun yanıtı henüz net bir şekilde verilmiş değildir!

Yıllar sonra da olsa, tarihin unutmaz hafızası bu gerçeği tekrar hatırlatacak; işte o zaman kimin hangi rolü oynadığı, o dönemde siyaseten de olsa görev alanların kimler olduğu, vicdanlara yazılan gerçeklerle anlaşılmış olacaktır.

Çünkü bu sürecin siyaset tarafında içte ve dışta nelerin nasıl yaşandığı henüz net değildir! Zaten kimi davaların yargılama süreci de devam etmektedir.

Bu kumpas davalarıyla tutuklanan komutanların suçsuzlukları ispatlanmış, çoğuna maddi, manevi tazminatlar ödenmiştir.

Yıllar öncesinden planlandığı anlaşılan ‘Ergenekon ve Balyoz Kumpasları’ sürecini yönetenlerin, yargılayanların tamamına yakını, alçak FETÖ örgütüne mensup oldukları, yardım ve yataklık ettikleri için şimdi de onlar yargıya hesap vermekte, az da olsa bir kısmı yurt dışında kaçak yaşamaktadır.

Sonuç olarak demem odur ki;

Ardımızda kalan bu kumpas döneminde; Türk Silahlı Kuvvetleri büyük bir sınav vermiş, içine sızmış hainlerin büyük bir kısmı temizlenmiş, ordularımız bu akıl tutulmalı süreçten daha da güçlenerek çıkmıştır.

Şu gerçeği de sade vatandaştan siyasetçisine, bilim insanından ekonomistine, akademisyeninden diplomatına kadar herkes bilmelidir:

Türk Silahlı Kuvvetleri; milletimizin bağrından çıkan savaş meydanlarının yiğit askeri ”Mehmetçiği” yetiştiren, hiçbir zaman değişmeyecek peygamber ocağı vasfıyla, hala Türk Milletinin göz bebeği olup, vatanımızın korunup kollanması yönünde görevinin başında ve dimdik ayaktadır.

Ordularımız; tarihin her döneminde vatan topraklarımızın, devletimizin koruma ve kollama görevini layıkıyla yerine getirmiştir.

Bugün de aynı kararlılık ve güçle görevinin başındadır. Verilen her görevi canları pahasına yerine getirmeye devam etmektedir.

Hiç kimse şöyle bir kanıya kapılmamalıdır. 15 Temmuz 2016 da yaşanan o alçak kalkışma sonucunda ordularımız güç kaybına uğradı!

Böyle bir durum asla mevcut değildir, olamazda. Ordularımızın morali de, isteği de, silah gücü de tamdır, eksiksizdir.

Ortadoğu’nun yeniden ”şekillendirilmeye” başlandığı bu kritik dönemde; ülkemizin üstlendiği rol, kim ne derse desin çok önemlidir.

Kaldı ki, Suriye iç savaşının genişlemesiyle sınır boylarımızın dibine kadar dayanan, giderek büyüyen kritik gelişmelerin bertaraf edilmesinde; Devletimiz ve Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ezici gücünü bölgesel olarak hissettirmiş, hissettirmeye devam etmektedir.

Evet, günümüzün savaşları artık sanayi, ekonomi ve kültür zemininde yapılmakta, bu tür savaşın olumsuzluklarını, acılarını, o coğrafyanın insanları yaşamaktadır

Ama günümüzün modern silahlarını kullanan da insandır. Onun zekâsı ve eğitim gücüdür. Türk Silahlı Kuvvetleri tüm personeliyle bu gücün en iyi temsilcisidir.

Savaşı yaşayan, bir Muharip Gazi olarak; bu konuda söyleyebileceğim bir tek şey vardır, o da:

Yüce Yaratan; vatan topraklarımızda bize bir kez daha savaşın acılarını, o felaketi yaşatmasın.

Ancak şunu da belirtmem gerekirse:

Bir gün bu gazi topraklar savaş denen felaket ile karşı karşıya kalırsa hiç şüphem yoktur ki,  gücünü Büyük Türk Milletinden alan ordularımız;

Bu felaketi defedecek, vatan topraklarımızı koruyacak güç ve kudrettedir. Her türlü modern donanımıyla görevi başındadır, tetiktedir.

Özellikle sınırlarımızın dibinde savaş çığlıklarının atıldığı bu kritik süreçte, beli kırılmış olsa da pek çok terör örgütünün hedefi olmaya devam eden ülkemizde;

Ordularımızın da, güvenlik güçlerimizin de moralini yükseltmek, onlara destek olmak, her makam sahibi, her Türk vatandaşı için milli görevdir.

 

 

Önceki İçerikMünip Utandı: Sahnelerin Zirvesinden Gönüller Tahtına
Sonraki İçerik“Hatırla Beni Hayat”
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.